Neden İman İlmihali
26- Bu eserde Akseki ne yazık ki, komutana itaat konusunda “hiçbir istisna” getirmemekte ve askerlere üstlerine karşı “mutlak itaati” tavsiye etmektedir. Bkz: Akseki, Ahmet Hamdi, Askere Din Kitabı, 5. bs., DİB Yay., Ankara, 1982, s. 217-219.
Cumhuriyet Dönemi İlmihalleri Üzerine: “İslam Dini” ve “Büyük İslam İlmihali” Örneği
İlmihal, hal/durum bilgisi demektir. Her Müslümana gerekli olan bilgiler bütününe ilmihal denmesi İslam’da, yükümlülük ile kişinin durumu ve dolayısıyla bu duruma uyan bilgi arasında sıkı bir ilişkinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. 1 Bazı İslam bilginleri “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” 2 hadisindeki ilim kelimesini ilmihal bilgisi olarak açıklamışlardır. 3 İlmihal bilgilerinin başında inanç, ahlak ve ibadet esasları ile hemen herkesin günlük hayatta karşılaştığı meselelere ilişkin temel hükümler gelir. İlmihal kitaplarının özünü oluşturan fetva kitaplarında fıkhın genel bir özeti ve sıkça karşılaşılan fıkhî meselelerin çözüm örnekleri verilmiştir. 4 Arap ülkelerinde genellikle ilmihal kitapları yerine ez-Zarûrâtu’d-Diniyye vb. isimlerle yazılan eserler bulunmaktadır. 5 Hıristiyanlar da ilmihallere benzer “Kateşizm Kitapları” 6 kaleme almıştır.
Bu çalışmada ilmihal kitaplarının tarihî seyri, Cumhuriyet döneminde yazılmış olan ilmihaller ve bu ilmihallerden ikisi olan İslam Dini ve Büyük İslam İlmihali adlı eserler ile her ikisinin yazarları üzerinde duracağız.
A- İlmihal Kitaplarının Tarihî Seyri
Bugün adına ilmihal dediğimiz bilgi mecmuasının ilk örneğinin, Ebu Hanife’nin (ö. 150/767) Fıkhu’l-Ekber adlı eseri olduğu ve Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere iman konularının anlatıldığı bu eserin Cumhuriyet döneminde yazılan ilmihallerin de esas kaynağını teşkil ettiği söylenmektedir. 7 Günümüze kadar muteber, faydalı bir metin olarak vazifesini sürdüren öğretme amaçlı bu eser, ilmihalin akaidle ilgili olan kısmını ihtiva etmektedir. 8 Bu arada Ahmed b. Hanbel’in (ö. 239/853) Kitabu’s-Salât adlı eserini ilmihalin ibadet ve amel kısmına ait ilk deneme olarak değerlendirmek mümkündür. 9
İlk baskısı 1862’de yapılan, halen de Osmanlıca baskıları devam eden Mızraklı İlmihal anonim bir eser mahiyetindedir. Birçok baskısının kenarında namazlar, dualar, tasavvuf ve ahlakla ilgili küçük risaleler yer almaktadır. İlk telifinin tarihi hakkında kesin bilgiye ulaşılamamıştır. 10 Bununla beraber dili itibarıyla ilk baskısının bir iki asır evvel yazıldığı tahmin edilebilir. Kesin olan bir şey İmam Birgivî’den (ö. 981/1573) sonra yazıldığıdır. Çünkü kitapta Osmanlıca yazılmış ilk ilmihal addedilebilecek risalenin 11 sahibi Birgivî’ye atıflar bulunulmaktadır. Mızraklı İlmihal’de itikat, ibadet ve ahlak konuları bölümlere ayrılmadan iç içe anlatılmıştır. Cumhuriyet döneminde de bu adla kaleme alınmış başka eserler de bulunmaktadır. 12
Cumhuriyet döneminde ilmihal yazmış olan Ahmed Hamdi Akseki ve Ömer Nasuhi Bilmen’den ve eserlerinden söz etmek bu konuda bize somut bilgiler verecektir.
B- Cumhuriyet Dönemi İlmihal Yazarları ve Eserleri
1- Ahmed Hamdi Akseki ve “İslam Dini” Adlı ilmihali
a- Ahmed Hamdi Akseki ve Eserleri:
Ahmed Hamdi Akseki 1887 yılında Antalya ili, Akseki ilçesi Güzelsu nahiyesinde doğmuş, ruh nazariyeleri üzerine yaptığı çalışmasıyla otuz iki yaşında doktorasını vermiştir. 1916 yılında Heybeliada’daki Mekteb-i Bahriye-i Şâhâne’ye din dersleri, din felsefesi ve ahlak hocalığı yapmak üzere tayin edilmiştir. Bahriye Mektebi’nde verdiği derslerde dinî konuları müspet ilimlerle bağdaştırarak ve yeni metotlar kullanarak öğrenciler üzerinde derin tesirler bırakmış, o zamana kadar kuru ve sıkıcı metotla işlenen din dersini en çok sevilen ve takip edilen bir ders haline getirmiştir. 13 Akseki’nin, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi 14 ile Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili 15 adlı tefsirinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılmasında büyük gayretleri olmuştur. 16
Akseki 1924’te kurulan Tarikat-ı Salahiye 17 cemiyetine üye olduğu ve faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle 1925’te Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış, mahkeme neticesinde cemiyet ile ilgisi olan on bir kişi idama, birçok kişi de ağır hapse mahkûm edilirken Akseki beraat edenler arasında yer almıştır. 18
Akseki’nin en çok yoğunlaştığı düşünce, Müslümanlığın her türlü yükselme ve ilerlemeyi emretmesine rağmen neden Müslümanların geri kaldığı meselesi idi. O, İslam toplumlarının her alanda gelişme ve ilerlemeleri için Kur’an’ı ve hadisi esas almak suretiyle hayatı boyunca bir cehd içinde olmuştur. Batıcılık ve milliyetçilik akımlarına karşı çıkarak Müslüman toplumların kurtuluşu için İslam birliği fikrini savunmuştur. Tasavvufa fazla ilgi duymayan Akseki, eserlerinde Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ferid Vecdi ve İzmirli İsmail Hakkı’dan etkilenmiştir. Mehmet Akif ve arkadaşları gibi batıl ve hurafe inançların yanı sıra İslam’a saldıranlarla da mücadele etmiştir. 19
Ömer Nasuhi Bilmen gibi 20 Akseki de Kur’an’ın Türkçe tercümesiyle namaz 21 kılınması yönündeki düşüncelere karşı çıkmış, Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya’nın bu temayülde olmasına rağmen hazırladığı raporla böyle bir uygulamanın dinî ve ilmî hiçbir dayanağı olmadığını ortaya koymuştur. 22
Sözü tesirli olduğu kadar kalemi de kuvvetli olan Ahmet Hamdi Akseki, eserlerinde sade ve açık bir üslup kullanmış, en ağır konuları bile kolay anlaşılabilecek tarzda ele almıştır. Köylüye Din Dersleri adlı eseriyle halka, Askere Din Dersleri kitabıyla askere, Yavrularımıza Din Dersleri adlı eseriyle çocuklara, İslam Dini adlı çalışmasıyla da imam hatip lisesi öğrencilerine ve Peygamberimiz ve Müslümanlık 23 adlı eseriyle de ulaşabildiği herkese hitap etme başarısı göstermiştir. 24
Akseki’nin Mezâhibin Telfiki ve İslam’ın Bir Noktaya Cem’i adlı eseri, öğrenciliği sırasında Reşid Rıza’dan tercüme ettiği ilk kitaptır. 1910 yılında yazılan bu değerli eser, İslam’da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri adı ile Hayrettin Karaman tarafından sadeleştirilerek 1974 yılında yeniden basılmıştır. Bu kitap, mezhep ihtilafları yüzünden Müslümanların uğradığı felaketlerden, içtihat meseleleri ve hurafelerden söz etmektedir. 25
Askere Din Dersleri adlı eser, Mareşal Fevzi Çakmak’ın ordunun maneviyatını takviye etmesi maksadı ile talep etmesi üzerine, Ahmet Hamdi Akseki tarafından 1925 yılında kaleme alınmış bir asker ilmihalidir. İtikat, ibadet ve ahlak konularını sade ve açık bir üslupla ele alan eser, soru-cevap tarzında 40 dersten oluşmaktadır. 1944 yılında Askere Din Kitabı 26 adıyla ikinci defa basılmış ve ders sayısı da 64’e çıkarılmıştır. 27 Köylüye Din Dersleri adlı çalışması köylünün dinî konulardaki ihtiyacını karşılamak maksadıyla 1928 yılında kaleme alınmış ve bu eserde iman, ibadet ve ahlak konuları sade bir üslupla anlatılmıştır. 28
İslam Dini adlı eserini yazarken ileride bu konuları daha geniş ele alan bir eser yazacağını vaat etmiş olan Akseki, 1943 yılında İslam Fıtri, Tabiî ve Umumî Bir Dindir adlı bir eser kaleme almıştır. Söz konusu kitap giriş kısmı hariç 656 sayfadan oluşmaktadır. Din hakkında geniş bilgiler veren eser 4 cilt halinde tertip edilmiş olup yazar hayatta iken I. Cilt hariç basılamamıştır. Yavrularımıza Din Dersleri adlı kitabı ise çocuklara ilmihal bilgilerini öğretmek maksadıyla yazılmıştır ve itikat, ibadet ve ahlak konularını ihtiva eden 4 kitaptan oluşmaktadır. Sade bir üslupla yazılmış ve 1947 yılında basılmıştır. 29
b- Akseki’nin “İslam Dini” Adlı İlmihali
Akseki’nin İslam Dini 30 adlı eseri ise Evkaf Umum Müdürlüğü’nün talebi üzerine 1933 yılında yazar tarafından kaleme alınmıştır. İtikat, ibadet ve ahlak konularını sade ve mufassal bir şekilde açıklayan önemli bir eserdir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından imam hatip okullarına tavsiye edilmiş olan bu kitap günümüze kadar 1,5 milyon civarında basılmıştır. Eserin birinci bölümünde Akseki, dini, insanlara saadet yolunu göstermek için Allah tarafından vazolunmuş bir kanun olarak tanımlarken peygamberlerin şeriat vazedemeyeceğini hakiki şarinin sadece Allah olduğunu vurgulamaktadır. 31
Eserinde Akseki, “Zamanımızdaki tasavvuf ve sofiye tarikatı cahillerin ve menfaatperestlerin elinde şöhret yapmak, para kazanmak, halkı kendisine taptırmak için bir vasıtadan başka bir şey değildir.” demektedir. 32
Akseki, Allah’ın sıfatları bağlamında Vücud 33 sıfatını anlatırken Ebu Hanife’nin görüşünden hareketle Allah peygamber göndermemiş olsa bile Allah’ı bulmanın kişiye vacip olacağını belirtmekte, 34 ardından da bu insanın ibadetten mesul olmayacağını 35 ifade etmektedir. Allah’ın olacakları ilim sıfatıyla bilmiş olması, insanların o işi cebren yapmasını gerektirmez, Allah onların irademizle olacağını önceden bilmektedir. Allah’ın aklen mümkün olan her şeyi yaratmasının veya yaratmamasının caiz olduğunu ifade eden müellif bunun yanında “Allah’ın hayır yapmamıza rızası vardır fakat şerre rızası yoktur.” demektedir. 36
Akseki’ye göre, Allah’ın kulları hakkında en iyi olan şeyleri yaratması vacip değildir. Zira o zaman Allah fail-i muhtar 37 olamazdı. Yine o, “Allah’ın kullarına birtakım nimetler vermesi yahut azap etmesi, günahkârları da affetmesi veya azap etmesi caizdir.” derken, kulların ahirette Allah’ı görmesinin aklen caiz, naklen de sabit 38 olduğunu da söylemektedir. Akseki, Allah’ın zatî ve subutî sıfatlarını açıkladıktan sonra, “Selefiye’de olduğu gibi biz onların asıllarına iman ederek keyfiyetine dair bir söz söylemeyiz.” demektedir. 39
Genel olarak Ebu Hanife ve Maturidi’nin eserlerini esas alan Akseki bu eserinde dönemindeki diğer ilmihallere göre itikadi konuları daha geniş ve düzenli bir şekilde ele almıştır. Ancak ibadet ve ahlak konularına iman esaslarından daha fazla önem vermiş olması, eserin bu dönemde muhtelif sebeplerle tahribe maruz kalmış İslam itikadını tamirden ziyade, inanmış bir mü’minin dinî konulardaki bilgisini artırmaya yönelik yazılmış olduğunu göstermektedir. Kurt, Akseki’nin din aleyhinde ortaya atılan görüşleri çürütmedeki fikrî gayretinin iman esaslarını müdafaa hususunda fazla görülmediği ve müellifin eserinde belirttiği görüşlerin kaynaklarını vermemiş olmasının 40 onların kime ait olduğunu anlama konusunda zorluğa neden teşkil ettiği kanaatindedir. 41
2-Ömer Nasuhi Bilmen ve “Büyük İslam İlmihali”
a- Ömer Nasuhi Bilmen ve Eserleri
Ömer Nasuhi Bilmen 1883’te Erzurum’da doğdu. 1909’da Tokatlı Şakir Efendi’den icazet aldı. 1913 yılında hukuk ilmi tahsil ederek birincilikle şehadetname sahibi oldu. İstanbul İmam Hatip Okulu ve Yüksek İslam Enstitüsünde de usul-ü fıkıh ve kelam dersleri okuttu. 1943 yılında İstanbul Müftüsü oldu. 1960 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı görevi yürüttü ancak bu görevi bir yıl bile sürmedi ve emekli oldu. Sebebi, o günkü yönetimin Türkçe ezan ve benzeri konularda Bilmen’i kendi politik amaçlarına alet etmeye kalkışmasıdır. 42
Çok sayıda temel İslami ilimler alanında eser veren Bilmen’in Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri’nde önce sureler ve muhtevaları hakkında kısa bilgiler verilmekte sonra ayetler ve ayetlerin meali yer almakta ve ardından da ayetlerin sade bir üslupla izahı ve tefsiri yapılmaktadır. Ancak –Cumhuriyet döneminin diğer bir müfessiri Elmalılı’nın tefsirinden farklı olarak- ayetler hakkındaki tartışmalara pek yer verilmemektedir.
Hukuk-u İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu adlı eseri mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabı olup 1 Kasım 1928’de Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de İslam hukuku sahasında kaleme alınmış ilk ve en muhtevalı eserdir.
Büyük Tefsir Tarihi adlı iki kısımdan oluşan usul-ü tefsir ve tefsir tarihi konulu eserinin yanında Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelam adlı eseriyle itikadi ve kelami konularla birlikte İslam inançlarına ters düşen bazı modern felsefi akımları da tenkit etmiştir. Bilmen’in Beyanülhak, Sırât-ı Mustakîm ve Sebîlürreşâd mecmualarında çeşitli makaleleri yayımlanmıştır.
Dini Bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığında işe girecek kimseler için hazırlanmış olsa da sorulu-cevaplı bir eser olup tefsir, hadis, kelam, usul-ü fıkh, vakıf, feraiz ve siyer konularını ele almaktadır. 43
b- “Büyük İslam İlmihali”
1947-1949 yılarında fasiküller halinde basılan Büyük İslam İlmihali, 1954’te bir cilt halinde toplanmıştır. Dili ağır olmakla birlikte üslubu güzel ve faydalı bir eserdir. Ali Fikri Yavuz tarafından sadeleştirilmesiyle halkın kolay anlayabileceği bir ilmihal haline gelmiştir. Sahasında önemli bir kaynak olmakla birlikte günümüze kadar 2,5 milyondan fazla satılmak suretiyle muteber bir eser olmuştur. 44
Kitapta belirtilen ayet ve hadislerin numaraları mevcut değildir. Kurt’a göre, itikadi konuların inanmayan birisini ikna etmek veya inanç konusunda bazı şüpheler taşıyan kimselerin bu şüphelerine cevap vermek düşüncesinden ziyade inanmış birisine bilgi vermek maksadıyla yazıldığı söylenebilir. Allah’ı inkâr edici pozitivizm ve materyalizm gibi cereyanların tesirinde kalan insanlara itikadi konuları bu tarzda sunmak yeterli olmayabilir. Dolayısıyla ilmihallerdeki iman esaslarının aslı ve özü olan Allah’a iman konusu aklî açıklama ve ilmin desteğiyle yeniden ele alınmalıdır. Buna göre Allah’ın ilim sıfatı kâinatta Allah’ın varlığını gösteren delillere geniş yer verilerek anlatılmalıdır. 45 Bu yaklaşım kısmen haklı olmakla birlikte, Kur’an’ın delillerinin insanların zekâ düzeylerini ve yeteneklerini dikkate alır nitelikte olduğu da göz ardı edilmemelidir. O delilleri anlamak için üstün bir bilgiye, eğitime ve geniş bir felsefi birikime de ihtiyaç yoktur. Onları ister sıradan kişiler isterse üst seviyede birikime sahip kimseler olsun anlayabilir. 46 Onun anlaşılır olması, pozitivist veya materyalist kimselerin itirazlarına cevap bağlamında zikredilmesine engel değildir.
Bu eser; itikada, ibadetlere, kerahiyet ve istihsana, 47 ahlaka, siyer-i enbiyaya dair on kitaptan oluşmaktadır. Yazar birçok zat tarafından kendisine dinî ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ilmihal yazılması için mücaraat etmeleri üzerine eseri kaleme aldığını söylemektedir. Akaidle ilgili kısa bilgilerle başlayan ilmihalde ibadet konularına geniş yer verilmiştir. Hükümlerde Hanefî mezhebi esas alınmakla birlikte Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin görüşlerine de zaman zaman yer verildiği görülmektedir. A. Hamdi Akseki’nin İslam Dini adlı eserinden farklı olarak Bilmen’in bu eserinin sekizinci kitabında “Kerahiyat ve İstihsan” başlığı altında; helal, haram, mubah ve mekruh olan şeylere, dokuzuncu kitabında İslam ahlakına ve onuncu kitabında da Kur’an’da ismi geçen peygamberlerin siretlerine yer verilmektedir. Bilmen’in bu eseri halkın dinî bilgilerle ilgili ihtiyacını karşılamada önemli bir boşluğu doldurmuştur. 48
Büyük İslam İlmihali’nde iman konusu ele alınırken Akseki’nin İslam Dini adlı eserinde olduğu gibi icmali ve tafsili iman ayrımı yapılmadığı görülmektedir. 49
Sonuç
Cumhuriyet döneminde yazılan ilmihallerde iman esaslarının inanmayan ya da inancında bazı şüpheleri olan insanlara hitaptan ziyade inanmış kimselere bilgi vermek tarzında ele alındığı görülmektedir. İtikadi konularda niçinden daha çok nasıl sorusuna cevaplar bulunmaktadır. İman esasları sadece inanan kimselere değil yanlış inanan ya da hiç inanmayanları ikna edecek şekilde anlatılmalıdır. Bunu gerçekleştirirken, vahiy davetçilere önemli imkânlar sunmaktadır.
Bu dönemde yazılan ilmihallerde -ele aldığımız iki ilmihal örneğinde görüldüğü gibi- günümüzdeki ilmî usullere dikkat edilmediği için belirtilen görüşlerin kime ait olduğunu tespit kolay olmamakta, yazarın görüşleri ile naklettiği kimselerin yaklaşımları birbirine karışmaktadır. Bu durumda ilmihaller ihtiva ettikleri konulardan ziyade müellifinin durumuna göre değerlendirilmektedir. İçinde yaşadığımız dönemde ise bu sorun büyük ölçüde halledilmiş durumdadır.
Günümüzde Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed (s) ve kader hakkında ortaya atılan iddialara da bu dönemdeki ilmihallerde yeterince cevap verilmediği görülmektedir. Dönemin siyasi ortamından kaynaklanan “Türkçe Kur’an”, “Türkçe ibadet” ve “dinde reform” meseleleri ile “Hz. Muhammed (s)’in çok eşliliği” ve “sünnetin dindeki yeri” bu dönemde sıkça tartışılan konular arasında yer almaktadır. Ayrıca günümüzde sanat alanındaki birtakım eserlerde (şarkı sözleri, tiyatro ve sinema eserleri vs.) kadere lanet ve sitem eden ifadeler bulunmaktadır. Yeni ilmihallerde kader hakkında halkın üzerinde etkili olan bu olumsuz tesirleri giderecek yeterli açıklamalar yapılmalı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (s) hakkında ortaya atılan bu iddialara cevap verilerek halkın doğru bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Sünnetin dindeki yeri konusuna da önem verilmelidir.
Bu döneme ait olarak ele aldığımız her iki ilmihalde de yazarlarının ya eksik/yanlış İslam algısından ya da iktidar baskısından çekinmelerinden dolayı İslam’ın siyasi ve kamu hukukuna dair emirleri konusunda söz söylemekten uzak durulduğu kendisini hissettirmektedir.
Dipnotlar:
1- Karaman, Hayrettin, İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, İz Yay., (Gerçek Hayat bsk.), İst., 2002, s. 845.
2- Kütüb-ü Sitte, 614.
3- Kurt, Hasan, İlmihal Kitaplarında İman Esasları, Rağbet Yay., İst., 2005, s. 21.
4- Bardakoğlu, Ali ve diğerleri, İlmihal, 2 c., TDV Yay., İst., 1999, I, 182.
5- Kurt, “Başka din ve milletlerde ilmihale benzer kitaplar yazılmakla beraber bu türün daha ziyade Müslüman Türklere ait olduğu söylenebilir.” demekte ancak bunun sosyolojik nedenleri üzerinde bir açıklama yapmamaktadır. Bkz: A.g.e., s. 117.
6- Kateşizm, Hıristiyanlıkta gençleri bilgilendirmek, kiliseye yeni üye kazanmak amacıyla sorular ve cevaplar biçiminde düzenlenmiş inanç ve ibadet kılavuzudur. Bkz: A.g.e., s. 23.
7- A.g.e., s. 24-25. Ne var ki, Kurt’un söylediği gibi akaidle ilgili bilgiler veren bu eser ilmihalin ilk örneği kabul edilirse, itikat alanında ve hatta İslam’a dair diğer konularda yazılmış birçok eseri de ilmihal kapsamında görmek gerekir ki bu durumda fıkha dair bu kitapların “ilmihal” kategorisi altında incelenmesi pek de mümkün olmaz.
8- Bu eser Ebu Hanife’nin diğer 4 eseriyle birlikte Türkçeye kazandırılmıştır. Bkz: İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Çev: Mustafa Öz, İFAV Yay., İst., 1992.
9- Karaman, A.g.e., s. 846.
10- Kelpetin, Mızraklı İlmihal adlı eserin XVI. Yüzyıldan sonra yazıldığının tahmin edildiğini ifade etmektedir. Bkz: Kelpetin, Hatice, “İlmihal”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 2000, XXII, 140.
11- Kurt, A.g.e., s. 32. Birgivî’nin risalesinin diğer adı da Vasiyetnâme’dir. Derli toplu Türkçe bir ilmihal kitabıdır. İlki İstanbul’da olmak üzere on civarında baskısı yapılmıştır. Bkz: Yüksel, Emrullah, “Birgivî”, İslam Ansklopedisi, TDV Yay., İst.,1992, VI, 193.
12- Kurt, A.g.e., s. 27.
14- Zebidî, Ahmed b. Abdi’l-Lâtîfi, et-Tecrîdu-s-Sarîh, Çev: Ahmed Naim, 13 c., DİB. Yay., Ankara, 1987.
15- Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 10 c., Eser Neşr., İst., 1979.
16- Kurt, A.g.e., s. 45.
17- Bu cemiyetin, 19 Kasım 1919’da kurulan ve İstanbul hükümetini destekleyen, dinî görüşlü siyasi bir cemiyet olan İlay-ı Vatan Cemiyeti tarafından gizlice örgütlendiği ileri sürülmektedir. Bkz: Şan, Hüseyin Anıl, (T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı), Kurtuluş Savaşında Derneklerin Rolü, Ankara, 2008, s. 71.
18- Kurt, A.g.e., s . 45-46.
20- Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, 8 c., Akçağ Yay., Ankara, 1991, I, 5.
21- Bu konuda yapılmış nitelikli bir çalışma için bkz: Şimşek, Sait, Fatiha Suresi ve Türkçe Namaz, Beyan Yay., İst., 1998.
22- Kurt, A.g.e., s. 46- 47.
23- Akseki, A. Hamdi, Peygamberimiz ve Müslümanlık, 4. bs., Nur Yay., Ankara, Tarihsiz.
24- Kurt, A.g.e., s. 47.
26- Bu eserde Akseki ne yazık ki, komutana itaat konusunda “hiçbir istisna” getirmemekte ve askerlere üstlerine karşı “mutlak itaati” tavsiye etmektedir. Bkz: Akseki, Ahmet Hamdi, Askere Din Kitabı, 5. bs., DİB Yay., Ankara, 1982, s. 217-219.
27- Kurt, A.g.e., s. 48.
30- Akseki, A. Hamdi, İslam Dini, 29. bs., DİB Yay., Ankara, 1980.
31- Kurt, A.g.e., s. 48-49.
33- Olmak, var olmak, olan, varolan, mevcut anlamındaki Vücud, kelam ilminde Allah’ın zorunlu varlığını dile getirir. Kelamcılara göre Allah’ın nefsî, zatî ya da sübutî sıfatlarındandır. Bkz: Özalp, Ahmet, “Vücud”, Şamil İslam Ansiklopedisi, İst., 2000, VIII, 239.
34- Benzer şekilde Bilmen de artık hiçbir milletin din hususundaki cehaletinden dolayı mazur sayılamayacağını çünkü Hz. Muhammed (s)’in hayatının bütün toplumlarca bilindiğini söylemektedir. Bkz: Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yay., İst., 1985, s. 19.
35- Akseki’nin görüşü şu ayetle uyum içindedir: “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.” (İsra, 17/15).
36- Kurt, A.g.e., s. 54, 55, 56.
37- Allah’ın fail-i muhtar olduğunu ve O’nun fiillerini hür olarak gerçekleştirdiğini gösteren sıfatı, sübûtî sıfatlardan birisi olan “İrade”dir. Bkz: Yavuz, Yusuf Şevki, “İrade”, İslam Anskilopedisi, TDV Yay., İst., 2000, s. 380.
38- Ahirette Allah’ın görülebileceğine dair şu ayet delil getirilmektedir: “Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de ziyadesi vardır.” (Yunus, 10/26). Ayetteki “ziyadesi” kelimesini Beğavî, “Allah’ın vechine bakış” olarak anlamlandırmakta ve içlerinde Hz. Ebubekir, Huzeyfe, Ebu Musa ve İbadetu’bnü Samit’in de bulunduğu sahabeden bir grubun böyle düşündüğünü ve bu yorumun güzel olduğunu söylemektedir. Bkz: Beğavî, Hüseyin b. Mes’ud, Mealimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., 1997, IV, 130.
39- Kurt, A.g.e., s. 56.
40- Kurt’a göre, Cumhuriyet döneminde yazılmış diğer ilmihallerde de belirtilen görüşlere dair dipnot kullanılmamıştır. Bu nedenle o görüşlerin kime ait olduğunu tespit etmek oldukça zordur. Bkz: s. 118.
42- Yaran, Rahmi, “Bilmen Ömer Nasuhi”, TDV Yay., İst., 1992, VI, 162-163; Kurt, A.g.e., s. 70-71.
44- Kurt, A.g.e., s. 81, 73.
45- A.g.e., s. 80, 118.
46- Hacibi, Abdülaziz, el-Akide fi’l-Kur’an, Şam, 2010, s. 35.
47- İstihsan cüz’î maslahatın hükmünü, kıyasın hükmüne tercih etmektir. Kıyasa göre hakkında nass bulunmayan meselenin hükmünü, hakkında nass bulunan bir meselenin hükmüne bağlamak gerektiği halde, cüz’î maslahat bunun aksini icap ettirmektedir. Bkz: Ebu Zehra, Muhammed, Mezhepler Tarihi, Çev: Abdülkadir Şener, 2. bs., Hisar Yay., İst., 1983, 298-299; Şener, Abdülkadir, Kıyas, İstihsan, İstıslah, DİB Yay., Ankara, 1974, s. 117.
48- Kurt, A.g.e., s. 73.
Kaynakça
Şan, Hüseyin Anıl (Haz.), (T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı), Kurtuluş Savaşında Derneklerin Rolü, (Yeterlilik Tezi), Ankara, 2008.
Akseki, A. Hamdi, İslam Dini, 29. bs., DİB Yay., Ankara, 1980.
______, Askere Din Kitabı, 5. bs., DİB Yay., Ankara, 1982.
______, Peygamberimiz ve Müslümanlık, 4. bs., Nur Yay., Ankara, tarihsiz.
Bardakoğlu, Ali ve diğerleri, İlmihal, 2 c., TDV Yay., İst., 1999.
Beğavî, Hüseyin b. Mes’ud, Mealimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., 1997.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yay., İst., 1985.
______, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, 8 c., Akçağ Yay., Ankara, 1991.
(Ebu Hanife), İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Çev: Mustafa Öz, İFAV Yay., İst., 1992.
Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da Fıkhî Mezhepler Tarihi, Çev: Abdülkadir Şener, 2. bs., Hisar Yay., İst., 1983.
Hacibî, Abdülaziz, el-Akide fî’l-Kur’an, Şam, 2010.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 10 c., Eser Neşr., İst., 1979.
Karaman, Hayrettin, İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, İz Yay., (Gerçek Hayat bsk.), İst., 2002.
Kelpetin, Hatice, “İlmihal”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 2000.
Kurt, Hasan, İlmihal Kitaplarında İman Esasları, Rağbet Yay., İst., 2005.
Özalp, Ahmet, “Vücud”, Şamil İslam Ansiklopedisi, 8 c., İst., 2000,
Şener, Abdülkadir, Kıyas İstihsan İstıslah, DİB Yay., Ankara, 1974.
Şimşek, Sait, Fatiha Suresi ve Türkçe Namaz, Beyan Yay., İst., 1998.
Yaran, Rahmi, “Bilmen Ömer Nasuhi”, TDV Yay., İst., 1992.
Yavuz, Yusuf Şevki, “İrade”, İslam Ansiklopedisi, TDV Yay., İst., 2000.
Yüksel, Emrullah, “Birgivî”, İslam Ansklopedisi, TDV Yay., İst.,1992.
Zebidî, Ahmed b. Abdi’l-Lâtîfi, et-Tecrîdu-s-Sarîh, Çev: Ahmed Naim, 13 c., DİB. Yay., Ankara, 1987.
Neden İman İlmihali?
Neden İman İlmihali?
Dinin daha ziyade ibadet ile ilgili kısımlarını detayıyla anlatan İslam ilmihali ile akaid yani en içten itikad konularına yer veren iman ilmihali arasında pek çok fark vardır.
İlk bakışta iman konusunda bir ilmihale gerek var mıdır sorusu akıllara gelirse de imanın tamam olmadığı hiçbir ibadetin niyet edilen gayeye ulaşamayacağı bilinirse iman konusunda haşa öğretici ve temin edici değil fakat açıklayıcı, ilham verici ve gereklerini ortaya koyucu bir imani ilmihale ihtiyaç olduğu açıktır. Dahası fıtrat ile doğuştan kalplerde tesis, teşkil ve tertip edilmiş imanın muhafazası, geliştirilmesi, tahkiki, zorluklara karşı koyabilmesi adına neler yapılabileceği imani ilmihallerin başlıca konusudur ki sayfalarımızda bu konu tafsilatlı olarak açıklanmıştır.
İman ilmihali; iman esaslarından her birini ayrıca, detaylı, vasıf ve mahiyeti vurgulayarak ele aldığı için de önem arz eder.
Kısaca iman ilmihali, iman konusunda düşünmek, kendisini muhasebe etmek, hata ve kusurlarını düzeltmek isteyen tüm inanmış kalpler için bir müracat noktasıdır ki iman tamam olmadan İslam adına daha öte işler yapılamaz.
İman ilmihali farklı üslubuyla neye, neden, nasıl inanacağımız tarif eder ve ancak iman meselesini halletmiş gönüller ahlak, din ve ibadet konularına ait basamaklara çıkabilirler. Çünkü iman cennetin de, tevhidin de, iman ve itikadın da ilk basamağıdır.
İslam ilmihalini okumaya niyet ve heves edenlerin öncelikle imani ilmihali okumaları bu nedenle tavsiye edilir ki diğer tüm ibadeti konularda nasıl, neden, niye, ne zaman sorularına doğru cevaplar verilebilsin.
Bu inancı olan bir takımın zayıf kadrosuna rağmen maça çıkıp hırs ve gayretle maçı kazanması misalidir. Bu inancı garantileyen ve kuvvetlendiren iman ilmihalidir. Bu inanç tesis edildikten sonradır ki ibadet, ahlak, din vb. konular maçın taktiği ve tekniğidir. Ama motivasyon, güdü, inanç, kazanma arzusu dediğimiz şeyi takıma kazandıran işte bu imandır.
Hayatın kendisi de böyledir. Derin ve tam bir inancımız yoksa, inancımız zamanla zayıfladıysa, musibetler ve bolluklar karşısında imanımızı muhafaza edemiyorsak maçı kazanmamızın, hedefe ulaşıp gol atabilmemizin imkanı yoktur.
Tam tersine inancımız tam ve sağlam ise pek çok mazerete, isteksizliğe ve ızdıraba rağmen maçı kazanma şansımız her zaman vardır.
İnsan yapısı gereği tembeldir, şart ve ortamın değişmesini fazlaca arzulamaz, alışılageldiğin dışına çıkmayı, toplumun kabullerine direnmeyi pek çok zaman arzulamaz. Ama inancı olan insan gereğinde anne ve babasına da, toplumuna da karşı koymayı bilir ve becerir. Çünkü yolu Allah yolu, kudreti Allah’ın verdiği kudret, enerjisi imanından gelen pozitif güçtür. Bu insan zorluklar karşısında yılmaz, zalime boyun eğmez, bolluk ve refahta şımarmaz.
İmanlı kullar iman esaslarının tamamına, detaylı ve tafsili olarak iman ederek hakikate ve gerçek aşka ulaşır. Kur’an ışığında başkaca yanlış yollara sapmadan doğruca ilerler ve selamete ulaşırlar. Bu yolda gerçek rehberleri Kur’an ve Peygamberimiz odaklı imani ilmihaldir.
Müslüman olmak için öncelikle mü’min olmak gerekir ki iman etmeden İslam alemine giriş yoktur. İşte toplumun imani ve dini temel ihtiyaçlarını karşılamayı, esaslarını açıklamayı hedef alan ilmihaller dine derinliğine temas edememiş, akidesi nispeten gelişmemiş, ilimde derinleşmek ve zaflarını gidermek hevesinde olanların başvuracağı eserlerdir.
İslam ilmihalleri neden, nasıllar üzerinde daha ziyade şekli olarak dururken, iman ilmihalleri maneviyata hitap eden, şeklen değil fakat kalben istikamet kazandırmayı hedef alan gayretlerdir.
Çağımızın İslam âleminin en temel sorunu olan “iman” konusunda ilmihale olan ihtiyaç şimdilerde her zamankinden fazladır. Pek çok insan iman esaslarına “İnanıyorum” demekle yetiniyor. Bu esaslar hayata ve beşer yaşamına aksetmediği için de kan, gözyaşı, kandırmaca ve sorunlar bir türlü bitmiyor.
İmanı hayatımıza yerleştiremediysek te imanımızda bir noksan, zaaf veya zayıflık var demektir. Bu o kadar önemlidir ki insan imanını her daim kontrol, mukayese ve imtihan etmeli, dengeli, tevazulu ve fedakarane yaşamayı gaye edinmelidir.
Batı teknoloji, medeniyeti ve dinleri yoğun baskısı altındaki insanlar imanı, din ve ibadeti neredeyse televizyon ve medyadan öğrenir haldeyken doğru bilgiyi servis edip okuyucuya ulaştırmak bu nedenle daha da önemlidir. İmana yapılan sayısız tecavüz ve saldırılar maalesef tabiatın yaratıcılığı, hayatın rastgeleliği, yaşamın tesadüfiliği noktasına kadar varıyor ve Yüce Allah’ın yaratıp sunduğu izzet ve ikramlar yerini yanlış algılarla bilim, doğa, teknoloji, moda, sanat, gelenek ve sanal âlemlere terk ediyor.
Bu yoğun baskı ve tehdit altında mü’minin imanını muhafaza edebilmesi gerçekten güçtür. İman zarar görse de telafisi münkünken kaybı halinde yapılacak pek bir şey kalmamaktadır. İmanı muhafaza ve imtihan etmek bu yüzden önemlidir. Hem de aralıksız ve acımasız bir şekilde. Çünkü imanın mazereti, istisnası olmaz. Olursa iman tam olmaz ve tam olmayan iman, iman değildir.
İman; şüphe ve vesveselere karşı sıkıca tutulmalı ve terk edilmemelidir. Taklidi inançlar zincirine tahkiki olarak katılmak veya reddetmek ancak imanlı insanın yapabileceği bir iştir. Bunun nasıl olacağı da ilmihalin ayrıca bir konusudur.
İman ilmihali bu nedenle okuyucuya bir ruh ve şuur kazandırmak gayesiyle farklı bir heyecan ile okunmalı ve manaya temas etmeye çalışılmalıdır. İman ilmihalinin emir kipinde yazılması mümkün değildir aksine dikkat uyandırıcı, sevdirici, özendirici, düşündürücü üslupla yazılıdır ki okuyucuyu itmesin.
İman ilmihalini tastamam okuyup ikna olan birisinin bundan sonra İslam ilmihaline geçişi hem kolay hem süratlidir. Çünkü o insan konunun neden ve kime boyutunu halletmiş geriye sadece nasıl boyutu kalmıştır ki bu işin kolay kısmıdır.
İman ilmihalinin okunup idrakinden sonra zaten Allah’ kul olmak ve ibadet etmek için yaratılan insanın şükür, zikir, tevekkül, tefekkür, sabır,infak, tevbe, niyaz, ibadet, ahlak gibi konularda noksanı kalmayacak, örnek ahlaklı bir şahsiyet olarak dininde temayüz edecek ve İnşallah cennet adayı haline gelecektir. İman ilmihali o insan bu zorlu yolda yılmadan yürüme heves ve arzusunu verecek, zorluklar karşısında yılmamayı tembih ve teşvik edecektir.
Bu nedenle “Neden İman İlmihali?” dediğimizde aklımıza gelen ilk ve kısa cevap; dinin gereklerini yerine getirmek için ihtiyaç duyacağımız heves ve gücü temin ve tespit etmek olmalıdır.
İlmihal Nedir? İlmihal Neden Önemlidir?
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte “durum bilgisi” demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
Mezheplerin farklı bölgelere yayılıp mezhep içi ictihad ve fetvaların çeşitlenmesi ve zenginleşmesiyle birlikte aynı ihtiyaç tekrar hissedilmeye başlanmış, bu sebeple de mezhep içinde oluşan farklı görüşler arasında sahih ve muteber olanın belirlenmesi ve bunları esas alan metinlerin yazılması cihetine gidilmiştir. Bu dönemde mezheplerin muteber metinlerinin de kamu kesiminde ve bireysel hayatta yukarıda sözü edilen türden pratik bir ihtiyacı karşıladığı söylenebilir. Çünkü hem âyet ve hadisler ile toplumsal hayat ve problemler arasındaki bağı kurmak, âyet ve hadisler etrafında zengin bir hukuk kültür ve doktrini oluşturmak hem de toplumda hukukî istikrar ve güven ortamını, yargı ve uygulama birliğini sağlamak, müslümanlığı öğrenmek ve yaşamak isteyenlere sade, kolay ve anlaşılabilir temel dinî bilgileri sunmak gerekliydi. Fıkıh mezheplerinin değişik dönemlerinde kaleme alınan ve mezhebin klasik literatürünü teşkil eden bu hacimli ve muhtasar kitaplar böyle bir amaca hizmet etmiştir.
DİNÎ HÜKÜMLERİN ASLÎ KAYNAĞI
İslâm toplumunda her dönemde canlı bir şekilde var olan fetva verme (iftâ) faaliyeti de dinî hükümlerin ve mezhep görüşlerinin âdeta günlük hayata uyarlaması mahiyetindedir. Bu sebeple fetva kitaplarının da temel dinî bilgilerin yaygınlaşması ve fertlerin bu konudaki amelî ihtiyacının giderilmesinde etkin bir rolü olmuştur. Bu zengin tedvin faaliyeti içinde bütün müslümanlar için kaçınılmaz olan asgari ortak bilgilerin, ayrıca her müslümanın kendi durumuna göre bilmesi gereken temel dinî bilgilerin özlü bir şekilde ve belli bir mezhep geleneğine bağlı kalınarak yazıldığı kitaplar ile fetva kitapları İslâm toplumundaki ilmihal geleneğinin ilk nüvelerini teşkil ederler. İlmihal bilgileri arasında İslâm toplumunun dinî hatta günlük hayata ilişkin tecrübe birikimi ve geleneği de ana hatlarıyla mevcuttur.
İLMİHAL KİTAPLARININ ÖZÜ
İlmihal bilgilerinin başında inanç, ahlâk ve ibadet esasları ile hemen herkesin günlük hayatta karşılaştığı meselelere ilişkin temel hükümler gelir. İlmihal kitaplarının özünü oluşturan fetva kitaplarında fıkhın genel bir özeti ve sıkça karşılaşılan fıkhî meselelerin çözüm örnekleri verilmiştir. Geniş ilmihal kitaplarında ise inanç, ahlâk, ibadet ve helâl-haram yanı sıra peygamberler tarihi, Hz. Muhammed’in hayatı ve örnek ahlâkı (siyer) ile aile hukuku (münâkehât) bölümleri de yer alır. Çünkü bu konular da hem her müslümanın öncelikle bilmesi gereken bilgileri, hem de ferdî hayatında devamlı yüz yüze kaldığı problemlerin cevaplarını içermektedir.
Kaynak: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları
PAYLAŞ:
İLGİLİ YAZILAR
“Esâs İlim, Mürşidi Bulmaktır” Sözünden Kasıt Nedir?
Allah İsminin Kökeni Nedir?
Sübhanallah Ne Demek? Anlamı ve Fazileti Nedir?
Hasbilik Nedir?
Kâmil Bir Mürşide Bağlanmanın Hükmü Nedir?
Salat ve Salavat Arasındaki Fark Nedir?
YORUMLAR
Tuğçe Bayraktar. 2018-02-24 11:03:34
çok teşekkür ederim.
Yorum Ekle
Son Eklenenler
Ashâb-ı Sebt Kime Denir?
Tur Suresinin Fazileti
İmanı Koruma ve Kuvvetlendirme Duaları
“Esâs İlim, Mürşidi Bulmaktır” Sözünden Kasıt Nedir?
Şeyhler Kaç Kısımdır? Hakîkî Şeyh Hangisidir?
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Çanakkale Savaşı ve Hikayeleri
Sabah Namazı Nasıl Kılınır? (Erkekler ve Bayanlar İçin Videolu Anlatım)
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi 13 Mart 2023 Sohbeti
Mehmet Akif Ersoy Kız Kuran Kursu Bünyesinde Hizmet Veren MA-İ TESNİM Hafızlık Akademisi Ön Kayıtları Başladı
Berat Gecesi Yapılacak İbadetler
İslam ve İhsan
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte “Bir şey istediğin vakit Allah’tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah’tan dile!” buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah’ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur’an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, “elhamdülillah” demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte “durum bilgisi” demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.