Beyaz zanbaqlar olkesinde Etiket Arxivləri
10. (Ruhban sınıfına hitaben) Saygıdeğer din adamları, kilise papazları; Halkın gerçek rahipleri olun. Din adamlığının kilise memurluğu demek olmadığını bilin. Papazlar memur değildir.
Bəyaz zanbaqlar ölkəsində
Bazı devletler, halk olarak korkunç krizler geçirir ya da tümüyle perişan bir hale düşerler. Bazı uluslar ise hayatlarına iyi bir düzen kazandırırlar. Bu misallerin her ikisi de sadece devlet adamları, bakanlar, milletvekilleri için önem taşımaz; ulusun her bir üyesini de ilgilendiren meselelerdir. İster beyin gücüyle, ister kas gücüyle çalışsın; bütün erkekler, kadınlar, yaşlılar, gençler, kentliler, köylüler, hep bu sorunları düşünmelidir.
First published May 1, 1923
Book details & editions
Loading interface.
Loading interface.
About the author
Grigory Petrov
7 books 50 followers
(1868 – 1925), Orthodox priest and a leading proponent of Christian social activism.
Grigory Petrov was born in Iamburg, St. Petersburg province. He was educated at the diocesan seminary and the St. Petersburg Ecclesiastical Academy (1887 – 1891), and on graduating became a priest in a St. Petersburg church.
Petrov was also active as a writer. In his most successful work, The Gospel as the Foundation of Life (1898), he argued that Christian believers were required to apply the literal teachings of Jesus to every aspect of their lives in order to begin building the Kingdom of God here on earth. Petrov knew of the American Social Gospel movement, but his ideas were shaped by his encounters with new conceptions of pastorship and Christian activism then developing among the clergy of St. Petersburg.
Petrov’s writings found a ready audience and made him famous. In 1903, however, conservatives began to attack his ideas in the ecclesiastical press, and as a result in 1904 the church dismissed Petrov from his pulpit and banned him from public speaking. Nevertheless, Petrov continued to write. He became interested in Christian politics and was an activist during the Revolution of 1905. He established the newspaper God’s Truth in Moscow in 1906 and was elected to the first Duma as a Constitutional Democrat.
Petrov never served in the Duma, however, because he was charged before an ecclesiastical court with false teaching. Although exonerated, he was confined to a monastery under church discipline. Despite popular sympathy for Petrov, the church defrocked him in 1908 and banned him from the capital and from public employment. He then became a journalist for a liberal newspaper, The Word. After the revolutions of 1917 he emigrated to Serbia, and then in 1922 to France. He died in Paris in 1925.
Petrov’s main importance was in his contribution to the development of a modern, liberal understanding of Christianity in the Russian Orthodox context.
Ratings & Reviews
What do you think?
Rate this book
Write a Review
Friends & Following
Community Reviews
9,886 ratings 620 reviews
Search review text
Displaying 1 – 30 of 618 reviews
52 reviews 93 followers
Finlandiya’nın silkelenip muasır medeniyet seviyesine ulaşması takdire şayan. Ancak bu değişmenin Petrov’un kitabında anlattığı gibi olmadığında hemfikiriz sanıyorum. Kitap boyunca bir gülme refleksiyle okudum açıkçası. Birilerinin nutuk atmasına müteakip Fin halkının “adamlar haklı, aydınlanalım, kalkınalım!” dediğini düşünen olduğunu sanmıyorum. Bir üçüncü dünya ülkesi vatandaşı olarak yazıldığı dönemde okumuş olsaydım belki feyzalabilirdim. Nitekim devir, ulus-devletlerin şahlandığı, milli uyanış devri. Bugünün dünyasında bunlara yer olduğunu sanmıyorum. Kaldı ki içinde yaşadığımız ülkede toplumun yarısının kalan yarısını gırtlaklama noktasına geldiği, sınıfsal uçurumun her geçen gün büyüdüğü gerçeği göz önüne alındığında “kendini başkaları için feda etmek,” “vatan için yapmak” söylemlerinin bir işe yaramayacağı gayet açık. Bu kitaptan Finlandiyalıların haberi olmadığı halde bizde bu kadar tutulması sebebi de zihniyet olarak bir gıdım ilerleyemememiz ve vicdan mastürbasyonuna herkesten çok ihtiyaç duymamızdan başkası değil.
6 comments
166 reviews 26 followers
Dünyanın hali hepimizin malumu. Gelir adaletsizliği hat safhada. Bazıları trilyonluk köşklerde hayatın keyfini çıkarırken, bazıları da içecek temiz su dahi bulamıyor. Peki bu kabusu önlemek mümkün mü? Yoksulluğun, sefaletin ve cahilliğin tek nedeni zenginleri bir türlü doyuramamak mı? Yoksa halklar, miskinlikten kurtulup kendi kaderlerini kendileri tayin edebilirler mi? “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” bu sorulara, Finlandiya örneğinden yola çıkarak kendince cevap vermiş.
Kitabı okumadan önce Finlandiya tarihine aşina değildim. Yazar Petrov, Finlandiya’nın önce İsveç, daha sonra da Rus egemenliğine girdiğini söylemiş. İsveç etkisindeyken, Fin kültürel gelişimi pek varlık gösterememiş ama Rus İmparator, Fin halkına nispeten daha özgür bir ortam sunmuş.
Beni ilgilendiren asıl mesele, o zamanın en yoksul halklarından biri olan Finlandiya halkının nasıl yükselişe geçtiğiydi tabi. Petrov, “Kahramanlar ve Kitle” bölümünde iki ayrı görüşe yer veriyor. Birinci görüş Carlyle’a ait. Carlyle, halkların ya da insanoğlunun tarihini, “kahramanlar” olarak nitelendirdiği güçlü iradeli, dahi insanların biçimlendirdiğini söylüyor. Halkların, “kahramanlar”ın bir heykeltraş gibi şekil verdiği birer balçık yığını olduğunu ifade ediyor. İkinci görüşün sahibi Tolstoy, tersini düşünüyor; hayata asıl yön veren halk kitleleridir, eğer halkın kimliğinde kahramanlık ve büyüklük ruhu varsa, içinden kendi kahramanlarını da çıkartabilir diyor. Yazar Petrov ise, her halkın içinden iyi ya da kötü insanlar ç��kabilir ama kimin yönetime geçeceğini halk, kendisi belirler diye görüş belirtiyor. Finlandiya’nın kalkınma sürecini anlatırken, eğitimin öneminin altını defalarca çiziyor. Halkın her tabakasının mümkün olan en iyi şekilde eğitilerek üretime katılmasının önemini vurguluyor. Sürekli bir kıyaslama mevcut. Eskiyle yeni, olanla olması gereken mukayese ediliyor. Toplumdaki değişimin sonuçları anlatılıyor. Kendi ülkesinden de örnekler veriyor.
Yazar, överken de, yererken de cömert. Örneğin; futbola olan aşırı ilgiyi ya da bütün ülkelerde genel olarak üst tabakanın, halktan, başlarına gelen bütün kötü olaylara karşı istisnasız bir şekilde sabır göstermelerini istemesini sert bir şekilde eleştiriyor. Fakat yeni Suomi’nin binalarından ya da sisteminden bahsederken övgüleri sıralıyor.
Grigoriy Petrov olayları genelde Snelman’ın ağzından anlatmış. Snelman, Finlandiya’nın “yaşam mimarları”ndan. Önsözde belirtilene göre kendisi, kitaptaki gibi ateşli bir konuşmacı değilmiş. Yarvinen gibi hayali karakterler de var. Yani yazar, kitabı yazarken hayalgücünü de kullanmış.
Bataklıklarla dolu bir yerden, refah dolu bir ülke yaratan bir halkın değişimini okumak güzeldi. Bu kitabı okumamın esas nedeni, Mustafa Kemal Atatürk’ün tavsiye etmiş olmasıdır. Ben de bu vesileyle, kendi kahramanımızı, önderimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.
129 reviews 13 followers
Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli eserinde Grigory Petrov, küçük nüfuslu, her konuda geri kalmış ve doğa şartları bakımından da talihsiz denebilecek bir ülke olan Finlandiya üzerinden, bir ülkenin gelişmesi için gereken adımları örnekler vererek anlatmış. Ara ara masallarla da süsleyerek eseri daha da okunabilir hale getirmiş.
Sayfa sayısı az olmasına rağmen eserin kapsamlı olduğunu söyleyebilirim. Öğretmenlerden öğrencilere, din adamlarından orduya, iş adamlarından memurlara, köylülerden anne,baba ve çocuklara kadar toplumun her unsuru ele alınmış ve aydınlanmanın nasıl gerçekleştiği örneği okura sunulmuş.
Atatürk, zamanında bu eserin okul müfredatlarına ekletmek istediği bilgisi de kitap ile ilgili en dikkat çekici noktaydı benim için ve eseri okuyunca Atamızın neden böyle bir şey istediği de çok açık görülüyor.
Şahsen toplum yapısı, aydınlanma ve kalkınma anlamında güzel bir rehber diyebilirim, ve eseri tavsiye ederim.
571 reviews 50 followers
Açıkçası Atatürk’ün okunmasını istediğini bilmiyordum ama Serdar Kuzuloğlu’nun konuşmasını dinleyince denemek istedim. Andaç Yayınları’nın basımı hariç harika bir kitaptı.
Kitapla ilgili oldukça detaylı görüşlerim ve paylaşmak istediğim pasajlar var ki elimden geldiğince bahsetmek istiyorum;
1. Finlandiya’da seçim barajı yokmuş. Biz ortadoğu medeniyetleri nasıl hala %10 gibi bir rakamda diretebiliriz anlayamıyorum. Neden en küçük gruplar bile mecliste temsil edilemesin? Neden %9.9’da kalan partinin oyları çöp olsun?
2. Finlandiya ismini onlara İsveçliler vermiş. Aslında kendilerini Suomi yani “Bataklık Ülkesi” olarak adlandırıyorlar.
3. Eğitim ve öğretimin ücretsiz olduğu Finlandiya’da 20 üniversite varmış. Az ama kaliteli üniversiteler. Bizdeki gibi mahalle üniversiteleri değil.
4. (Rusya – Finlandiya karşılaştırması üzerine). Eğer tren istasyonlarında Rusya’da olduğu gibi halka güvenmeyip de biletçi olursa, bu biletçiyi de kontrol etmek gerekir. Biz halka itimat etmenin daha doğru olduğuna inanırız..
5. 15.000 nüfuslu bir kasaba olan Vyborg’da bile 12 kitapçı vardır. (İstanbul’un bir köyünde bir tane bile kitap alacak yer bulamayınca yaşadığım hayalkırıklığı üzerine belirtmek istedim. Her yer cips. Cips kafayız işte. Cips kitaptan daha önemli.)
6. Devletlerin kuvvetli ve zayıf olması milletlerin yükselmesi ve gerilemesi yalnız yöneticilerin beceriksizliğinden ya da sorumsuzluğundan kaynaklanmaz. Devleti yönetenler iyi veya kötü, kahraman veya zalim olsunlar, onlar bir ferdi oldukları kendi milletlerinin birer aynasıdır. Bir toplum nasılsa yöneticileri de onlar gibidir. İşte bundan dolayıdır ki öteden beri her millet layık olduğu yönetim tarzına ve yöneticilere sahip olur. (YORUMSUZ)
7. Aydın olmak modaya uygun elbise, şapka ve kolalı gömlek giymek değildir. Aydın kesim bir milletin beyni gibidir. Okumuşların hepsi ruhsal zekayı geliştirmek, ulusal iradeyi güçlendirmek zorundadır. Köylülere, işçilere ve kasaba halkının alt tabakasına nasıl daha iyi yaşayabileceklerini öğretin!
8. Millete hayatın değerini anlamayı ve korumayı öğretin. Vatan için yaşamak, ülkenin ilerlemesi ve yükselmesi için çalışmak da, ülke için ölmek kadar şereflidir. Yaşayıp üretmek ve ülkesini daha iyi yerlere getirmektense ölmeyi (şehit olmayı) tercih edenlere gelsin. Geçen güzel bir cümle ile karşılaştım. Batı toplumları yaşamdan, doğu toplumları ölümden beslenir. Fena halde doğru.
9. Millete kendisinin ve başkalarının kişilik haklarına saygılı olmayı öğretin. (Ah bir öğretebilsem).
10. (Ruhban sınıfına hitaben) Saygıdeğer din adamları, kilise papazları; Halkın gerçek rahipleri olun. Din adamlığının kilise memurluğu demek olmadığını bilin. Papazlar memur değildir.
11. Eğer çocuklarınız olması gerektiği gibi yetiştirilmezse, parlamentolar ve bütün hukuk düzeni yerli yerinde olsa da sosyal hayat yine sorunlarla dolacaktır. Bu kuşaktan gelen memurlar vurdumduymaz, bakanlar ise siyasi cambaz olur. Milletvekilleri çıkar peşinde koşar. Okullar yeni neslin kafasını ve kalbini kurutan yerler olur. Basın, sokaklarda kendini satışa çıkaran allı pullu kadınlara döner. Aç veya tok halk kitleleri kendisine yabancı olan bir şeye, bilhassa elit kesimlere mensup kişilere karşı nefret ve kıskançlık duyguları beslemeye başlar. (Başka söze gerek var mı?)
12. (Ve kitap şöyle biter) Yakmaktan korkmayın! Her yer aydınlanana kadar kendinizi ve diğerlerini yakın. Başarının çabuk olmasını beklemeyin! Kararlı olun! Sizi anlamak yerine, alay edeceklerdir. Sizi desteklemek yerine engelleyeceklerdir. Sizi tanımak yerine iftira atacaklardır. Onlar karanlığın emrinde sizinle savaşacaklardır. Siz de ışığı yaymak için gerekirse yanın ve her yeri aydınlatın!
Bu kitapta tek hoşuma gitmeyen Andaç Yayınları’nın basımı oldu. Kitabı katletmişler. Dilbilgisi hatası mı diyeyim, -de ve -ki’nin yazımı mı diyeyim, fazla ve yanlış koyulan boşluklar mı diyeyim, daha da ileri gidip çevrilmeden unutulmuş cümleler mi diyeyim. Çok enteresan. Kitap Finlandiya İç Savaşı ile başladıktan sonra Petrov’a ve eserlerine dair bölümle devam ediyor. Sonra nedendir bilinmez Bulgarca çevirinin önsözü geliyor. Kitabın kendisine ulaşmak için ilk 50 anlamsız sayfayı tamamlamalısınız.
Kapağa “Atatürk’ün okunmasını istediği kitap” yazmak kolay buna layık da olmak lazım değil mi Andaç Yayınları?
Herkese keyifli okumalar!
beyaz zanbaqlar olkesinde Etiket Arxivləri:
Skandinaviya ölkələri bütün dünyada insanların gəzmək, hətta daimi yaşamaq istədikləri yerlərin başında gəlir. Ölkəmizdə də, xüsusilə gənclər arasında bu ölkələr çox məşhurdur. Bu ölkələri cəlbedici edən möhtəşəm təbiətləri ilə yanaşı, həm də möhtəşəm həyat standartlarıdır. Təbii ki, heç nə birdən-birə … Oxumağa davam et →
Son Yazılar
- Beşikdən başlayaraq bərabərlik
- Tələbə təqaüdü və müəllim maaşları baxımından Türkiyə və Azərbaycanın müqayisəsi
- Kənd təsərrüfatında yeni trend
- Üç kitab bir İran
- Bəşəriyyətin kartoflu saatları
- Ankara
- Panama haqda bir neçə əhvalat
- Quyruqlu ulduzun izi ilə
- İqtisadi etüdlər
- Bakının heykəlləri (II hissə)
- Bakının heykəlləri
- Ermənistan iqtisadiyyatı
- Xoşbəxtlik iqtisadiyyatı
- Tiflis artıq Tbilisidir
- Bəyaz zanbaqlar ölkəsi
- Bir dövlət iflas etsə nə baş verər?
- İlklərin küçəsi
- Sveyqin və Dünənin dünyası
- Bakıdakı ev muzeyləri
- Bakı muzeyləri
- Bizi deyib gələn Molla Nəsrəddin jurnalı və karikaturaları
- Ölülərə ithaf edən adam
- Əsrlərin faciəsi
- Afrika və Mandela
- Nədir bu sağ və sol görüş?
- “Adi” və “Qeyri-adi” insanlar
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.