Press "Enter" to skip to content

Türk dili umumi qramataki

Bu kararın alınmasıyla Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı Hükümeti üzerinde çeşitli siyasi baskılar kurarak alacaklarını tahsil etme yollarını aramaya koyuldular. Sonunda 30 Ekim 1875 günü hükümet borçlarım ödemek için bir kararname yayınladı. Kararname Ramazan ayında yayınlandığı için bu kararnameye Ramazan Kararnamesi denilmektedir. Bu kararname, alacaklıları rahatlatan bir ödeme sistemi ve miktarı belirtmekteydi.

Duyun-u Umumiye Nedir? Tarihsel Arka Planı ve Sonuçları

Kısaca Duyun-u Umumiye’ye ‘Osmanlı devleti’nin 1881 ile 1939 yılları arasında dış borçlarını takip eden ve bunu organize eden kuruma Duyunu Umumiye denir. Peki Duyun-u Umumiye kurulmadan önce yani Osmanlı devletini borçlanmaya iten sebepler nelerdi? Duyun-u Umumiye kurulma süreci ve Duyun-u Umumiye kurulduktan sonra bunun Osmanlı’ya olumlu ve olumsuz zararları neler olmuştur.

İçindekiler

Duyun-u Umumiye Nedir?

Duyun-u Umumi’ye Giden Süreç ve Duyun-u Umumiye’nin Kuruluşu

Osmanlı Devleti, klasik çağında geniş toprakları elde etmesinin yanında buna paralel olarak İktisadî alanda da Avrupalı çağdaşları üzerinde hâkimiyet kurmanın yollarını aradı.

Bunun için 16. yüzyılda Venedik ve Cenevizlilerle, 17. yüzyılda da Fransa, İngiltere ve Hollanda ile başlayıp diğer Avrupa ülkeleri ile devam eden çeşitli imtiyazları kapsayan kapitülasyon anlaşmaları imzalamıştır.

Avrupalı tüccarlar, zamanla dünya ticaretinde önemli yeni yollar tespit edip, yeni kıtalardan ekonomiye değerli madenlerle canlılık ve farklılık getirdiler. Bu yeni durum, zenginlik alanlarının ve coğrafyasının değişmesine yol açtı.

Avrupalı devletler, bir taraftan Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan çıkarmaya çalışırken diğer yandan da Sanayi İnkılâbı ile buharlı makineleri üretime sokmuşlardı. Böylece, Avrupa’da üretim fazlası olan emtina Avrupa dışına satılmaya başladı.

Osmanlı toprakları ve Mısır Avrupa’nın bu yeni sanayi mamulleri için hazır ve doyurucu bir pazar oldu. Her ne kadar Osmanlı el sanayisi Avrupa’nın buharlı makine sanayisine rekabet etmeye çalıştı ise de başarılı olamadı. Bu süreç, Osmanlı topraklarını Avrupa sanayisi için hammadde ve pazar olma yoluna sürükledi.

18.yüzyıla gelindiğinde askeri ve ticari rekabette Avrupa ile yarışı kaybetme sürecine giren Osmanlı Devleti, mali düzeni sağlamak için vergi toplama sisteminde bazı değişikliklere gitti. Devletin vergi gelirlerini artırmak için yeni tedbirler aldı. Kısmî başarılar elde edildi ise de kalıcı tedbirler bulunamadı.

Bu dönemde devletin dış ticareti, kapitülasyonlarla sağlanan kolaylıklardan fazlası ile yararlanan yabancı uyruklu tüccarların elinde idi. Müste’min denilen Avrupalı tüccarların sahip olduğu ticarî kolaylıklar zamanla genişletilmiş ve derinleştirilmiştir

Devlet, kendi uyruğundaki tüccarları korumak ve hazinenin vergi kaybını önlemek amacıyla Avrupa ve Hayriye Tüccarları diye yeni bir sınıf oluşturmuştur.

Avrupa devletlerine tanınan ticarî kolaylıklardaki denge Osmanlı Devleti aleyhine bozulmuştu.

Demiryolu, gaz ve vapur Avrupalı şirketlerinin işletmesi altındaydı, bu yatırımlarından dolayı zengin oldular. Bu süreç onları para ihracına sevk etti. Önceleri bankerlik ve bankacılıkla, takip eden dönemlerde borçlanma ile servetlerine servet katmışlardır.

Osmanlı Devleti, bütçe açıklarını kapatmak için kısa vadeli olmak üzere Galata bankerlerinden zaman zaman borç alıp ödemekteydi.

Devlet hazinesi, Kırım Savaşı sırasında 1854 yılında ilk defa düzenli olmak üzere Londra piyasasından 5 milyon sterlin borç aldı.

1852 yılında dönemin Maliye Nazırı, Meclis-i Mahsus-ı Vükela da hazinenin maaşları verecek durumunun olmadığını belirtmişti.

Bunun üzerine Maliye hazinesinin durumunu incelemek üzere bir komisyon belirlendi. Bu komisyonun yaptığı incelemeler sonucunda devletin giderlerinin gelirlerinin epey üzerinde olduğu tespit edildi.

İlk defa devlet hazinesi için erise ifadesi kullanıldı. Bu kelimenin karşılığı Türkçe de olmadığından buhran kelimesi kabul edilmiştir.

Bu borçlanmanın temel iktisadi sebebi; Osmanlı Hükümeti’nin İstanbul Bankasından almış olduğu kredileri kapatmak içindi. Şöyle ki; İstanbul Bankası, Osmanlı Hükümeti’nin dış ticareti için sermaye sağlıyordu. Bu sermayenin temini için İstanbul Bankası, Avrupa Bankerlerine borçlanmıştı. Banka bu borcuna karşılık, Osmanlı Devleti’ni borçlandırıp bu borç tahvillerini Avrupa’daki (İngiltere ve Fransa) bankerlere verecekti.

1854 Kırım Savaşı Osmanlı mâliyesine indirilen son darbe oldu. Kırım Savaşı’nın getirdiği yeni harcamalar ve nakit paraya duyulan aşırı ihtiyaç Avrupa’dan borç almaya zorluyordu.

Nihayet, 1854 kredisi olarak bilinen ve gerçekleştirilen İngiltere ve Fransa’nın aracılığı ve garantisi ile alınan dış kredi aslında, bu günkü IMF ve Dünya Bankası kredilerinin ilk modeliydi.

1854 yılına kadar Osmanlı mâliyesi dış borçlanmaya dirense de, Kırım Savaşı bu direnci kırmıştı. 1854 yılındaki ilk dış borçlanmadan sonra, Osmanlı Devleti borç almaya artık alışmıştı.

Öyle ki, alınan borçların faizleri bile bir yıl sonra başka bir borçlanma ile ödenir hale gelecekti.

Alınan borçların nerelere harcandığı konusunda Osmanlı hükümeti her zaman özgür değildi. 1860 Mires borçlanması sırasında dönemin Sadrazamı Fuat Paşa, Adapazarı’nda yetişen patatesi İstanbul’a getirebilmek için yapılacak yol için borç para istemesine karşı Avrupalı sermaye sahipleri, Şimdi size sadece silah almanız için para lazım, onu veririz. Tabii silahları kimden alacağınızı da biz tayin edeceğiz diyorlardı.

Osmanlı Devleti’nin borçlanma süreci, Duyun-ı Umumiye İdaresi öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılabilir. İdare’nin kuruluşundan sonra öncesi olan birinci döneminde toplam 16 kez borçlanma anlaşması yapılmıştır.

Bu sürede 222.066.610 sterlin karşılığı 244.273.272 lira değerinde borçlanılmıştır. Bu dönemdeki borçlanmanın ortalama faiz oranı % 6 civarındadır. İdare’nin kuruluşu sonraki dönemde ise 26 defa borçlanma anlaşması imzalanmış 163.030.000 sterlin karşılığı 179.333.000 lira borçlanılmıştır. Bu dönem faiz oranı ortalaması ise % 4 dür.

İkinci dönem (1886-1914) alınan dış borçlar, birinci dönem dış borçlardan daha elverişli şartlarda alınmış ve daha iyi yerlere harcanmıştır. Özellikle eski borçların ödenmesi ikinci dönemde olmuştur. İkinci dönemdeki borçlanmanın en hareketli olduğu seneler II. Abdülhamid’in saltanat yıllarıydı. Bu dönemde daha iyi şartlarda borç bulunabilmesinin sebebi Duyun-ı Umumiye İdaresi’dir. Şöyle ki, Avrupa finans çevresi Duyun-ı Umumiye İdaresi’ni kendisi için adeta bir sigorta kabul etmiş ve Osmanlı Devletine borç vermekten kaçınmamıştır.

Ayrıca Duyun-ı Umumiye İdaresi, Avrupa sermaye sahiplerinin alacaklarını günü gününe ödediği için Osmanlı Devleti daha iyi şartlarda borç bulabilmiştir. Çünkü ikinci dönem borçlanmaları bu idare tarafından yapılmıştır.

II. Abdülhamid, bütçeyi dengelemek için borç almaktan başka şeyler de planlamıştı. Amacı devletin vergi veren tabanını genişletmek için ekonomik gelişmeyi özendirmekti.

Osmanlı Devleti 1854 yılında başlayan borçlanma batağı sürecine 1875 yılma kadar dayanabildi.

İç ve dış borç taksitlerini devlet bütçesi ödeyemez hale gelince dönemin Sadrazamı Mahmut Nedim Paşa bir tebliğ yayınladı. Bu tebliğde, hükümetin bütçe açığından dolayı borç ödemelerinde bir değişiklik yapıldığı belirtiliyordu.

Hükümet, 1876 Mart ayında bütün ödemeleri durdurdu. Bununla birlikte aynı dönemlerde sekiz Latin Amerika ülkelerinden borçların yeni şartlar altında yenilenmesine gidildi.

Osmanlı hükümetinin ödemelere ara verme kararı tek yanlı alınmış bir karardı. Alacaklılara kararın alınması aşamasında herhangi bir şey sorulmamıştı.

Bu kararın alınmasıyla Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı Hükümeti üzerinde çeşitli siyasi baskılar kurarak alacaklarını tahsil etme yollarını aramaya koyuldular. Sonunda 30 Ekim 1875 günü hükümet borçlarım ödemek için bir kararname yayınladı. Kararname Ramazan ayında yayınlandığı için bu kararnameye Ramazan Kararnamesi denilmektedir. Bu kararname, alacaklıları rahatlatan bir ödeme sistemi ve miktarı belirtmekteydi.

Dış borçlarını ödeyemeyen Osmanlı hükümeti, borçlar konusunun 1878 Berlin Anlaşması gündemine girdi. Berlin Kongresi’nde Osmanlı borçlarının bir kısmı Bulgaristan’a, paylaştırıldı. Fakat bu ülkeler paylaştırılan miktarlara razı olmamışlardı. Ayrıca savaş sonu Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş tazminatı borçlandı.

Berlin Anlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödemesi için uluslararası mali bir komitenin kurulması tavsiye edilmişti.

Bu tavsiye kararı, Osmanlı Devleti açısından iç işlerine karışmaktı. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, Galata Bankerleri ve Osmanlı Bankası ile aralarında ortaklaşa bir çalışma yaptılar. Varılan anlaşmaya göre devletin gelirlerinin tespiti ve iç borçların düzenli olarak ödenmesi amaçlanıyordu. Hükümet ile Osmanlı Bankası ve Galata Bankerleri arasında 22 Kasım 1879 günü bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma 1879 Kararnamesi diye anılmaktadır.

Osmanlı Bankası’nın ve Galata Bankerlerinin adı geçen gelirleri toplayıp işletmek ve kararnamede belirtilen iç borçları ödemek amacıyla kurmuş oldukları yönetime Rusum-ı Sitte İdaresi adı verilmiştir.

Avrupalı alacaklılar, 1879 Kararnamesine ve Kararname uyarınca kurulan Rusum-ı Sitte İdaresi’ne çok sert tepkiler gösterdiler.

Osmanlı Hükümeti, 3 Ekim 1880 günü bir genelge yayınlayarak alacaklıların kendilerinin seçtikleri birer üyeyi İstanbul’a temsilci olarak göndermelerini istiyordu.

Avrupa’dan gelen Osmanlı hisse senedi sahiplerinin temsilcileri ile Osmanlı Devleti bürokratlarından oluşan bir komisyon kuruldu. Bu komisyon, Osmanlı dış borçlarının ödeme şekillerini ve bu hususla ilgili konuları görüşmeye yetkili kılındı. Devleti temsil eden komisyon üyeleri dönemin üst düzey bürokratlarından oluşmaktaydı.

Yapılan görüşmeler sonucu anlaşıldı ve bir kararname şekline getirildi. Kararname, 20 Aralık 1881’de Padişah tarafından İrade-i Seniyye olarak yayınlanarak resmi bir nitelik kazanmış oldu. İrade-i Seniyye’nin yayın tarihi Hicri 28 Muharrem 1299 tarihine rastladığından bu kararnameye Muharrem Kararnamesi denilmektedir.

Yukarıdaki tespit edilen borcun yönetimi için bir kurum oluşturulmuştu. Bu kuruma Duyun-ı Umumiye İdaresi denilmiştir.

Duyun-ı Umumiye İdaresi, IMF’nin görevlerine benzer bir görev üstlenecekti.

Muharrem Kararnamesi ile kurulan Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin, dış baskılı ve uluslararası yaptırımı olan bir yönetim olup olmadığı üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

Bir taraftan Muharrem Kararnamesi’nin Osmanlı kamu hukukuna ait olduğu belirtilirken, diğer taraftan da tek taraflı bir kararname olmadığı belirtilmektedir.

Fakat kararnamenin uygulanışı ve kurulan örgütün Duyun-ı Umumiye İdaresi yapısına bakıldığında uluslararası bir statüye sahip olduğu apaçık görülmektedir. İdare’nin çalışma şartları, yetki ve görevleri Muharrem Kararnamesi’nde belirtilmişti.

Muharrem Kararnamesi ile bir güven ortamı oluşturmuştur.

Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin en yetkili organı İdare Meclisi idi. Bu meclis, Avrupalı tahvil sahipleri temsilcileri, Osmanlı Devleti içindeki tahvil sahipleri ve Osmanlı Bankası temsilcilerinden oluşmuştu.

Toplam üye sayısı 7 olup, bunlardan 5 i Avrupalı tahvil sahibi temsilcisi l i Osmanlı tahvil sahibi temsilcisi l i de iç borçlar temsilcisiydi.

Bu temsilcilerin seçiminin nasıl ve hangi şartlarda yapılacağı Muharrem Kararnamesi’nin belirtilmişti.

Meclis üyelerinin maaşlarını Duyun-u Umumiye İdaresi karşılayacaktı. İdare meclisinin başkanlığım beşer yıllığına İngiliz ve Fransız temsilciler yapacaktı. İlk başkanlık görevi İngiliz temsilcisi tarafından yürütülmüştür.

Duyun-ı Umumiye İdaresi, 1882 yılı mart ayından itibaren çalışmaya başladı.

Duyun-ı Umumiye İdaresi, kaçakçılığın takibini kendisi yapmak istiyordu. Hükümet ise buna izin vermiyordu. Israrcı tutum sonucunda İdareye verilmişti. Ancak İdare, kaçakçılık işini takip için görevlendireceği kolcuları Osmanlı vatandaşından seçmek mecburiyetindeydi. Kolcular genellikle sınır boylarında tuz ve tütün kaçakçılığına karşı mücadele etmekteydiler. Bu yüzden İdare, Osmanlı Hükümetinden kolcular için silah taşıma ruhsatı istedi. Hükümet ise bu isteği önü alınmaz bir silahlanma hareketi olarak algılıyordu. İdarenin kolcularına silah taşıma ruhsatını da vermek zorunda kalmıştır.

İdare’nin yabancılardan tercih etmiş olduğu yönetici personel maaşları oldukça iyi durumdaydı.

Duyun-ı Umumiye İdaresi, gelir gider ve bütün hesaplarını gösteren defter-i kebir denilen ve esas defter diye de anılan bir defter tutmuştur.

İdarenin çalışmalarının büyük bir kısmı vergi toplamaktan oluşmaktaydı.

İdare ile hükümet arasındaki ilişkiler Muharrem Kararnamesi’nde belirtilmişti.

Kuruluş itibariyle çok uluslu olan İdare, kendi içinde de çeşitli problemler yaşamaktaydı.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na resmen girmesi ile devletin herhangi bir zorlaması olmamasına rağmen İdare’nin İngiliz ve Fransız üyeleri İstanbul’dan ayrılmışlardı. İtalya’nın savaşa girmesine kadar İdare Meclisi 5 üye ile İtalya savaşa girip İtalyan üyenin ayrılmasıyla arası Alman, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Osmanlı Bankası temsilcileri olmak üzere 4 üye ile İdare Meclisi çalışmalarına devam etmiştir. Bu dönem içinde İdare’nin başkanlığını kararname gereği en yaşlı üye olan Türk tahvil sahipleri temsilcisi Hüseyin Cahit Bey tarafından yürütülmüştü.

İdare’nin savaş sırasında Osmanlı Devleti’ne malî yardımı, İngiliz, Fransız ve Osmanlı Bankası temsilcileri tarafından şiddetle karşı çıkıldıysa da engellenemedi. Osmanlı Devleti’nin bu dönemde İdare’den aldığı paralara o dönemde Duyun-ı Umumiye Paraları denilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı bitiminde İdare’nin yapılanmasında değişiklikler olmuştu. Savaşta yenilen ülkelerin tahvil sahiplerinin İdaredeki temsil haklar sona ermişti. Böylece Versay Anlaşması’nın Alman tahvil sahiplerinin, Saint-Jerman Anlaşması’nın ile Avusturya- Macaristan tahvil sahiplerinin Duyun-ı Umumiye İdaresi’ndeki temsilciliklerine resmen son verilmişti.

Osmanlı tahvil sahipleri temsilcisi de Sevr Anlaşması’na gereği İdaredeki temsilcik hakkını kaybetmiş oluyordu. Böylece İdare Meclisi tamamen İtilaf Devletleri tahvil sahipleri ve Osmanlı Bankası temsilcisi elinde kalmıştı.

Artık savaşın galibi olan devletler, Duyun-ı Umumiye İdaresi aracılığıyla Osmanlı Devleti üzerindeki emperyalist isteklerini gerçekleştirme imkânı elde etmiş oluyordu.

1920 yılma gelindiğinde Ankara Hükümeti, Duyun-ı Umumiye İdaresine bir tebliğ göndererek bundan böyle vergi koyma ve alma hakkının BMM’ne ait olacağını, İdarenin İstanbul Hükümeti ile daha önceden yapılan anlaşmaların BMM’ce tanınmayacağı bildirilmişti. Bunun üzerine Ankara da bir Duyun-ı Umumiye Müdürlüğü kurularak memurlar bu müdürlüğe bağlanmış ve İdarenin kontrolü altındaki gelir kaynakları da Milli Hükümete geçmişti.

Milli Mücadele’nin başarı ile sonuçlanması üzerine Lozan Konferansı’nda Osmanlı borçları ve İdare gündeme gelmişti. Konferansta İngiltere, Fransa ve İtalya delegeleri Duyun-ı Umumiye Meclisi Muharrem Kararnamesi ile tayin edilmiş ve ilgili devletlere tebliğ olunmuş bir müessesedir. Bu suretle İdarenin hukuki vaziyeti ilgili devletlerin kefaleti altındadır tezini savunuyorlardı.

Bu tez, diğer taraf olan Osmanlı Devleti’nin hukuki sürecini tamamladığı için mesnetsiz kalmış ve Türk Hükümeti alacaklılar ile kendileri muhatap olup Osmanlı Devleti’nden kendi hisselerine düşen kısmını ödemeyi taahhüt etmişlerdi.

Lozan Anlaşması’nın Duyun-ı Umumiye İdaresi’ni ilgilendiren kararlarından biri de anlaşma uyarınca 1928 yılında kurulacak olan Paris Komisyonu idi . Komisyon, Lozan Anlaşması uyarınca çeşitli devletlere paylaştırılan Osmanlı devleti borçlarını paylaşan ülkelerden tahsil etmekle görevliydi.

Paris Komisyonu’nun yapılanması için bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma; Türkiye, Duyun-ı Umumiye Meclisi, İkramiyeli ve birleştirilmiş borçlar dışındaki Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsviçre’deki Osmanlı tahvil sahipleri temsilcileri arasında yapılmıştı. Türk Hükümeti adına Türkiye’nin Paris elçisi Fethi Bey’in imzaladığı bu anlaşma, TBMM tarafından 1.12.1928 de tasdik edilmiş 15.05.1929 tarihinden itibaren uygulanmıştı.

Duyun-u Umumiye’nin Olumlu Sayılabilecek Yönleri

Adeta bir Devlet dairesi gibi faaliyet göstermiş olan Duyun-u Umumiye idaresinin müzakereler sonucu: Borç anapara ve faizlerinde başlangıçta çok önemli miktarda bir indirim (252,1 milyon lira borcun, 110,6 liras ı indirilerek, 141,5 milyon lira da mutabakat sağlanmıştır) yapılmasının kabulüne yol açtığı, Borçların konsolidasyonu yolu ile ve düzenli borç ödemeleri ile Hükümetin itibarına olumlu katkıda bulunduğu,

Kendisinden önceki yıllara göre borçlanmayı (% 5-6 yerine %3-4 gibi) daha düşük oranlarda faizlerle ve (% 60 yerine % 80-90 gibi) daha yüksek ihraç fiyatları ile gerçekleştirdiği,

Kapsamındaki gelirleri iyi örgütlenmiş yapısı ve şubelere ayrılmış geniş kadrosu ile etkili, verimli ve hatta dürüst yönettiği,

Yabancı demiryolları ile kurduğu işbirliğinin Türk köylüsünün yararına sonuçlar verdiği,

Düzeyli yönetim ve ehliyetli memur yetiştirme ve çalıştırılmasında iyi örnekler oluşturduğu,

Hatta bu idarenin yabancı bir mali denetim örneği olmadığı, gayrı resmi bir oluşum olduğu,

Borç verenler açısından en önemli husus şudur; alacaklılar alacaklarını emin, sağlam ve tahsili kolay müemmen (güvenceli) karşılıklara bağlayabilmişlerdir.

Bununla birlikte, bütün bu argümanlar, bağımsızlığı önemli ölçüde zedelenmiş ve zamanla kalmamış Osmanlı Maliyesinin ne kadar dağınık, düzensiz, güvenirliği zayıf ve eksikliklerle malûl olduğunun ve mali işleri yönetemediğinin kanıtından başka bir anlam taşımamaktadır.

Duyun-u Umumiye’ nin Olumsuz Yönleri

Osmanlı Maliyesi „Muharrem Kararnamesi ‟ ile Duyun-u Umumiye İ daresinin (Devlet Bor ç lar ı İ daresi) denetimine girmi ş , Devlet maliyesi i ç erisinde ay ı r ı c ı ve ö zel bir y ö netimin do ğ mas ı kabul edilmi ş ve ü lke bir bakıma “devlet içinde devlet ‟ yap ı lanmas ı suretiyle adeta yar ı s ö m ü rge haline getirilmi ş tir.

Ayrıca, Avrupalı bankalarla işlem yapılması zorunluluğu getirilmesi ve gümrük tarifeleri üzerinde düzenleme yetkisinin sınırlandırılması (yani, kapitülasyonlar) sonucu, Osmanlı İmparatorluğunun kendi kaynaklarını serbestçe tahsis edebilmesi (bütçe hakkını kullanabilmesi), görülmektedir ki, çok açık bir biçimde kısıtlanmıştır.

Duyun-u Umumiye İdaresi yönetim kurulu üyelerinin aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’ nda iş yapan belli başlı yabancı demiryolu şirketlerinde de yönetim kurulu üyesi olmaları, bu idarenin çapraz bir ilişkiler ağı içinde olmasına ve bu suretle emperyalist çıkarların baskı aracı olma işlevini artırmasına yol açmıştır. Bu çarpık yapının gözlemlenen bir çok karar ve olaylarda ve işlemlerde büyük çıkar ilişkilerine ve son derece taraflı bir yönetim anlayışına yol açtığını görüyoruz .

Demiryolları, limanlar, sigorta şirketleri, maden işletmeleri ve telefon, posta ve elektrik servislerinde çalışan yetkili memurları vasıtası ile yabancı ülkeler için her türlü bilgi ve istihbarata da ulaşabilen bu İdareyi tarihçiler ikinci bir Maliye Bakanlığı olarak dünyada benzeri az görülebilecek bir uygulama biçiminde nitelendirmektedirler.

Osmanlı Devleti ‟ nin ekonomik ve mali kaynaklarını geniş ölçüde denetim altına alan İdare, gerek gördüğünde haciz yoluyla tahsilat yapabiliyordu. Zira, bağımsız devlet olmanın belki de en önemli unsuru olan vergileme hakkı Devletin elinden alınmıştı.( oransal alınan) gümrük resmi nispetinin, Osmanlı Hükümetinin talebi üzerine, % 8 ‟ den % 11 ‟ e çı kar ı lmas ı na r ı za g ö steren bat ı l ı (Fransa, Almanya, Avusturya, İ ngiltere, İ talya ve Rusya gibi) b ü y ü k g üç ler, bu suretle sa ğ lanacak has ı lat ı n % 25 ‟ inin Duyun-u Umumiye İ daresine verilmesini, kalan kısmının da üç Rumeli İlinin (Selanik, Manastır ve Kosova) reform projelerinde kullanılmasını Osmanlı Hükümetine adeta dikte ettirmişler, böylece, belli gelirlerin tahsisi dışında, tüm ülkeye yaygın bir gelirin bile kullanımını koşula bağlayarak, Osmanlı Devleti’nin mali egemenliğinin ve dolayısıyla siyasi bağımsızlığının kalmadığının açık bir kanıtını göstermişlerdir.

Duyun-u Umumiye İdaresi batılı zengin ülkelerin Osmanlı Devletinde yaptıkları yüksek kazançlı yatırımların ve verdikleri ağır koşullu borçların onlar bakımından bir bakıma en büyük güvencesi olma yanında, kapitülasyonların da daha etkili ve daha garantili bir devamı gibi idi.

Bir çarpıcı ama kabul edilemez durum da şudur. 1903 tarihli Kararname ile faiz oranını artırarak alacaklılara daha yüksek gelir sağlanmasını temin için kaynağı Osmanlı vergi gelirleri olan bir Yedek Fon oluşturulması öngörülmüş, idare bu Fonda biriken gelirleri, Osmanlı Devletinin talebini reddettiği halde, Osmanlı Devletinin dışında bu ülkeden) tahvil alabilme cüretinde bulunmuştur.

Çok dikkate değerdir ki, örneğin, 1912 yılında Osmanlı Maliye İdaresinde çalışan personel sayısı 5.472 olduğu halde, Duyun-u Umumiye İdaresinde, 5.653 ‟ ü devaml ı , 3.253 ‟ ü ge ç ici olmak ü zere, toplam 8.931 ki ş i ç al ış makta idi. Sömürgeci bir yaklaşımla, merkezdeki üst yönetim ve denetim işlevlerinin yabancı kökenli memurlarla, taşra servis hizmetlerinin ise yerli memurlarla yürütüldüğü maliye hizmetlerinin en az üçte ikilik kısmı borç idaresinin görev ve yetkisi içine girmişti. İdarenin memurlarına düzenli bir biçimde ödenen tatminkar aylık ve ücretler yanında, Osmanlı maliye memurlarının düzensiz biçimde ödenebilen gelir düzeyleri üstelik de çok geride bulunuyordu.

Netice itibariyle Duyun-u Umumiye nedir? Duyun-u Umumiye kararları nelerdir? Osmanlı devletinin Duyun-u Umumiye kurumu kurulmadan önceki durumu nasıldı gibi sorulara cevap bulmaya çalıştık.

Kaynak: Dr. Biltekin ÖZEMİR, Osmanlı Borçları, Ankara, Ankara Ticaret Odası Yayını, Eylül 2009

Türkçe

Туре́цкий язы́к (самоназвание: Türk dili (кратко: Türkçe [tyɾktʃe] (i) ) — официальный язык в Турции, относящийся к тюркским языкам. В качестве альтернативного названия в тюркологии используется также Türkiye Türkçesi (турецкий тюркский).

Существует множество диалектов турецкого языка, основу турецкого литературного языка сегодня образует стамбульский диалект. Кроме того, в турецком языке различают дунайский, эскишехирский (в вилайете Эскишехир), разградский, динлерский, румелийский, караманский (в вилайете Караман), адрианопольский (г. Эдирне), газиантепский, диалект р-на г. Урфы и ряд других.

Современный турецкий язык относится к юго-западным (или западно-огузским) тюркским языкам.

Распространение

Турецкий язык в Турции является родным для 65 млн человек, или для почти 90 % населения страны.

Около 850 тыс. человек говорят на турецком в Болгарии (1986), 37 тыс. в Узбекистане, Казахстане, Киргизии, Таджикистане и Азербайджане (данные 1979 г.).

Родным турецкий язык считают 120 тыс. человек на Кипре и ок. 130 тыс. в Греции (данные 1976 г.).

Около 64 тыс. носителей проживало к 1984 г. в Бельгии, 170 тыс. в Австрии (2000 г.) и около 2 млн в Германии (2003 г.). Кроме того, в 1982 г. в Румынии по-турецки говорили 14 тыс. чел., а в бывшей Югославии 250 тыс.

В 1990 в Ираке проживали около 3000 носителей турецкого языка, а в Иране ок. 2500.

В США в 1970 г. проживали 24 тыс. носителей турецкого, а в Канаде в 1974 г. более 8 тыс. назвали турецкий язык родным.

Во Франции в 1984 г. турецкий язык считали родным ок. 135 тыс. чел., а в Нидерландах — 150 тыс.чел.

В 1988 г. в Швеции было зарегистрировано ок. 5000 носителей турецкого языка.

В настоящее время (2005) в мире по-турецки говорят около 80 млн чел. (по некоторым данным до 100 млн).

История

Современный турецкий язык напрямую восходит к огузскому — языку восточных турецких племён, когда-то населявших Центральную Азию и вытесненных в VIII—X вв. конкурирующими уйгурскими (также тюркскими) племенами на запад. В течение последних нескольких веков турецкий язык подвергся существенному влиянию персидского и арабского языков, в связи с чем количество заимствованных из этих языков слов достигало временами 80 % турецкой лексики. До XX века существовал литературный язык Османской империи, достаточно сильно отличавшийся от разговорной турецкой речи — османский язык. Пантюркисты (в частности, И. Гаспринский) в конце XIX — начале XX вв. издавали журналы и газеты на языке, постепенно очищавшемся от заимствований, хотя и отличном от современного турецкого языка. Новый язык пропагандировали младотурки.

После основания Турецкой республики в 1923 г. в 30-е гг. начался процесс замены иноязычных заимствований исконными турецкими словами. Этот процесс продолжается и в наши дни, хотя в турецком языке всё ещё можно встретить слова персидско-арабского происхождения наряду с их синонимами, сконструированными из тюркских корней. В XX в. появились новые понятия из европейских языков, в первую очередь из французского.

Для ретюркизации и модернизации турецкого языка в 1932 г. было создано государственное «Общество турецкого языка» («Türk Dil Kurumu»).

Языками, наиболее близкими к турецкому в лексическом, фонетическом и синтаксическом отношении, являются прежде всего балкано-тюркский диалект гагаузов, распространённый на территории современных Молдавии, Румынии и Болгарии, и южный диалект крымскотатарского языка. Несколько дальше стоит азербайджанский, сохранивший немало архаизмов и персидских заимствований, а ещё дальше — туркменский язык, претерпевший сильные фонетические изменения.

Письменные памятники с XIII—XIV веков.

Реформа языка

Одним из важнейших шагов на пути демократизации Турции были реформа алфавита (четвертый год Турецкой Республики) и реформа языка (девятый год Турецкой Республики).

Реформа языка — это деятельность по развитию турецкого языка, как способного самостоятельно обслуживать науку, технику и искусство.

Лингвист Кямиле Имер (Kâmile İmer) на вопрос, что такое революция языка, отвечает так:

Dili daha çok yerli öğelerin egemen olduğu bir kültür dili durumuna getirmek amacıyla yapılan ve devletin desteğini kazanmış olan ulus çapındaki dili geliştirme eylemine ‘dil devrimi’ adı verilmektedir. Реформа языка — это поддержанная государством общенациональная деятельность по развитию языка, с целью становления его как языка культуры с преобладанием местных элементов. [1]

Любой человек передает свои мысли фразами и предложениями, создавая связи между отдельными словами. С этой точки зрения реформа языка является также и реформой мышления. Факторы, обеспечившие революцию языка, в то же время выдвигают цели этого явления. Фактор национализации предполагает очистку языка от иноязычных элементов. Другой фактор предполагает становление турецкого языка как языка культуры. Достижение этих целей связано с тем, что язык есть продукт общества. Если реформа осуществляется без поддержки государства, то реформа останется несвязанной деятельностью отдельных личностей и не будет продуктом общества. Яркий тому пример — подготовительные этапы реформы. Указ о реформе, изданный с целью зачистки языка, не смог охватить все общество. Реформа начала приносить плоды на национальном уровне лишь тогда, когда по государственной инициативе было создано Общество по изучению турецкого языка. Произошло это в 1932 году, уже после создания Турецкой Республики. [2]

Алфавиты

Ататюрк представляет новый турецкий алфавит жителям Сиваса. 20 сентября 1928

Древние восточные тюрки уже были племенами с развитой культурой: они пользовались для письма тюркским руническим письмом.

К X в. огузы подверглись исламизации и переняли арабское письмо с добавлением отдельных знаков, заимствованных у персов. Однако для богатого фонемного инвентаря турецкого языка этот алфавит был очень слабо приспособлен.

В начале 1926 г. Кемаль Ататюрк принял участие в конгрессе тюркологов в Баку на котором, в частности, прозвучало требование о создании алфавита на основе латинского для тюркских языков.

С 1928 г. для турецкого языка используется вариант латинского шрифта, в разработке которого Ататюрк принимал участие. Основой нового написания слов (как и для общей реформы языка) послужил стамбульский диалект.

В турецком алфавите 29 букв, причём каждому звуку соответствует буква:

a b c ç d e f g ğ h ı i j k l m n o ö p r s ş t u ü v y z

Особенности произношения

Буква Фонема Описание
c [ dʒ ] аффриката, как англ. j в jet
ç [ tʃ ] аффриката, как рус. ч
e [ ɛ ] как рус. э
ğ [ ː ], [ j ] yumuşak g (мягкий g): слабо-придыхательный или чаще немой согласный; на конце слога реализуется, удлинняя предыдущий непередний гласный либо, после гласных переднего ряда, обозначает звук, близкий к рус. й
h [ h ] как англ. h в house
ı [ ɯ ] близко к рус. ы
j [ ʒ ] мягче рус. ж
o [ ɔ ] как рус. o
ö [ œ ] как нем. ö в möchte
s [ s ] как рус. с
ş [ ʃ ] мягче рус. ш
ü [ y ] как нем. ü в müssen
v [ v ]/[ w ] близко к рус. в либо к губно-губному w, как в англ. wood
y [ j ] как рус. й
z [ z ] как рус. з

Остальные буквы произносятся как в немецком или латинском языке. Буквы латинского алфавита q, w, x в турецкой графике используются только в иностранных именах собственных; буква j встречается только в заимствованных словах.

Грамматика

Турецкий относится к агглютинативным (или «приклеивающим») языкам и, тем самым, существенно отличается от индоевропейских. Это выражается в том, что в слове чётко выделяется корень, а все грамматические формы выражаются (практически всегда однозначными) аффиксами, как бы приклеивающимися к корню справа. При этом друг за другом могут следовать несколько аффиксов подряд, каждый со своим значением. Порядок следования типов окончаний чётко фиксирован.

Пример: Uçurtmayı vurmasınlar. Пусть они не сбивают воздушного змея (Название фильма)

Это предложение можно разложить следующим образом: Uçurtma-yı vur-ma-sın-lar. «воздушный змей-его сбивать-не-пусть-они.» Окончание -yı указывает на определённый винительный падеж; -ma означает отрицание; -sın — показатель повелительного наклонения, -lar — аффикс сказуемости 3 лица мн.ч.

При добавлении аффиксов большую роль играет гармония гласных: гласные окончания варьируются в зависимости от последнего гласного основы или предшествующего аффикса. При этом различают большую гармонию гласных, при которой аффикс может иметь 4 варианта гласных в своём составе (ı, i, u или ü), и малую гармонию гласных, где возможны только варианты с a или e внутри аффикса.

Примером малой гармонии гласных может служить окончание -de, означающий местонахождение:

bahçe-de (в саду), но: lokanta-da (в ресторане).

Примером большой гармонии гласных может послужить аффикс -li; (“родом из … “):

Berlin-li (берлинец), но: Ankara-lı (житель Анкары), Bonn-lu (житель Бонна), Köln-lü (житель Кёльна).

Часто случается, что вследствие гармонии гласных в слове встречается один и тот же гласный во всех слогах (напр., huzursuzsunuz: вы беспокойны).

В турецком выделяют 5 падежей (именительный, дательный, винительный, отложительный и местный), родительный падеж иногда рассматривают в качестве шестого. Основные формы глагола: (определённый) презенс, аорист, (определённый) претерит, нарратив, дубитатив, а также составные формы, выделяют также страдательный залог и условное и желательное наклонение. Придаточные предложения выражаются, как правило, так называемыми конвербами.

Кроме того, в турецком существует только неопределённый артикль bir и отсутствует грамматическая категория рода.

Лексика

Примеры заимствованных слов из разных языков:

  • из арабского: fikir (идея), hediye (подарок), resim (рисунок), alkol (алкоголь), saat (час)
  • из персидского: pencere (окно), şehir (город), hafta (неделя)
  • из греческого: liman (порт), kutu (коробка)
  • из французского: lüks (роскошь), kuzen (кузен), pantolon (брюки), kuaför (парикмахер), hoparlör (громкоговоритель), kamyon (грузовик)
  • из английского: tişört (футболка)
  • из других языков: pikap (проигрыватель), şalter (выключатель)

Примечания

  1. (Dilde Değişme ve Gelişme Açısından Türk Dil Devrimi, TDK Yayınları, Ankara, 1976, s. 31 ve ötesi)
  2. (Agy, s. 32)

Ссылки

В Викисловаре список слов турецкого языка содержится в категории «Турецкий язык»

  • Изучайте турецкий язык, бесплатно!
  • англо-турецкий словарь
  • Türk Dil Kurumu
  • Türkçe Yazım Kuralları
  • Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь www.ruscasozluk.gen.tr/
  • Интернет турецкий Русский словарь
  • Уроки турецкого языка
  • Русско-турецкие уроки на Интернет Полиглоте
  • RUSÇA KONUŞMA KILAVUZU
  • Rusca Kitap ve Rusca Hikaye Kitapları

Wikimedia Foundation . 2010 .

Türk Dil Kurumu

19 Mart 2023 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 3 değişiklik bulunmaktadır.

Doğruluk Görüldü
Türk Dil Kurumu
Türk Dil Kurumunun girişi
Kısaltma TDK
Slogan Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. [2]
Kuruluş 12 Temmuz 1932 (90 yıl önce ) ( 1932-07-12 )
Tür Bilim kuruluşu [3]
Amaç Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek [1]
Merkez Atatürk Bulvarı No.: 217, Çankaya, 0668 Ankara, Türkiye
Hizmet bölgesi Ulusal
Üyeler Çevrimiçi üyelik
Süreli Yayınlar Aboneliği
Resmî diller Türkçe
Kurucular Mustafa Kemal Atatürk
Sâmih Rif’at (Yalnızgil)
Ruşen Eşref Ünaydın
Celâl Sahir Erozan
Yakup Kadri Karaosmanoğlu [4]
Başkan Gürer Gülsevin [5]
Başkan Yardımcısı Feyzi Ersoy
Önemli kişiler Mustafa Kemal Atatürk (Kurucu ve Koruyucu Genel Başkan)
İsmet İnönü (Koruyucu Başkan)
Sâmih Rif’at (Kurucu Başkan) [4]
Ruşen Eşref Ünaydın (İlk Genel Sekreter)
Abdülkadir İnan (İlk Başuzman)
Ana organ Yönetim Kurulu
Bilim Kurulu
Ana kurum Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Bütçe ₺19.693.000 (2020) [6]
Personel 73 (2013) [7]
Resmî site tdk.gov.tr
Eski adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti (1932-1934)
Türk Dili Araştırma Kurumu (1934-1936) [1]
Makale serilerinden
  • Saltanatın Kaldırılması
  • Cumhuriyetin İlanı
  • Halifeliğin Kaldırılması
  • Kadınlara Siyasal Hakların Tanınması
  • Şapka Devrimi
  • Tekke, Zâviye ve Türbelerin Kapatılması
  • Soyadı Kanunu
  • Lâkap ve Unvanların Kaldırılması
  • Uluslararası Ölçülerin Kabulü
  • Kıyafet İnkılâbı

Eğitim ve kültür

  • Öğretimin Birleştirilmesi
  • Harf Devrimi
  • Millet Mektepleri
  • Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının Kurulması
  • Üniversite Reformu
  • Güzel Sanatlarda Yenilikler
  • Aşarın Kaldırılması
  • Çiftçinin Özendirilmesi
  • Toprak reformu
  • Örnek Çiftliklerin Kurulması
  • Sanayi Teşvik Kanunu
  • Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı
  • Mecellenin Kaldırılması
  • Medeni Kanunun Kabulü

TDK’ye ait bir gezici kitap satış aracı (GOÜ)

Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçeyi incelemek ve Türkçenin gelişmesi için çalışmak amacıyla 12 Temmuz 1932’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumdur. Türkiye’nin başkenti Ankara’da yer alan kurum, Türk dili üzerine çalışmaların yapılıp yayımlandığı bir merkezdir. Türk Dil Kurumu 1955’ten başlayarak çeşitli dallarda ödüller verdi. Ödüller her yıl 26 Eylül Dil Bayramı’nda Ankara’da yapılan törenle sahiplerine verilirdi. Ödül verilen dallar farklı yönetmeliklere göre zaman zaman değişirdi. 1983’te Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alındıktan sonra Türk Dil Kurumu ödülleri kaldırıldı.

Tarihçe [ değiştir | kaynağı değiştir ]

Kurum “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adı ile 12 Temmuz 1932’de Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla, devletten ayrı bir dernek olarak kurulmuştur. [8] [9] Kurumun kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Samih Rifat Bey, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri’dir. Kurumun ilk başkanı Samih Rifat Bey [10] , ilk genel sekreteri Ruşen Eşref Ünaydın [11] , ilk başuzmanı Abdülkadir İnan’dır. [12] [13] Türk Dili Tetkik Cemiyetinin gereği, “Türk dilinin öz güzelliğini ve varsıllığını ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” olarak belirlenmiştir. Atatürk’ün sağlığında 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil siyaseti belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı için yayımlanan bildiride Kurultay’a yalnız uzmanların, Türkçe edebiyat öğretmenleri ile yazarların değil, halktan da dileyenlerin katılması öngörüldüğü için, yayımlanan bildiride “Kadın erkek her Türk yurttaş Türk Dili Tetkik Cemiyeti üyesidir. Kendini Kurultay’a çağrılmış saymalıdır” denilmişti. [14] Kurultay’ın sonunda Kurumun “Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın” adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmişti. [15]

Atatürk’ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940’larda yayın yaşamına çıkabilen Divânu Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi yapıtlar üzerinde yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü’yle ilgili çalışmalar da Atatürk’ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin dilbilgisi, sözlüğü, yazımı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.

Türk Dil Kurumunun kuruluşuyla birlikte çağdaş Türkçede Atatürk’ün öncülüğünde özleştirme akımı başlamıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra Öz Türkçe akımı Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Türk Dil Kurumu bu akımın öncülüğünü yapmayı 1983’e dek sürdürmüştür.

Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığının bir bölümünü Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Fakat Atatürk’ün vasiyetnamesi 1983’te bu kurumlar devletleştirilerek çiğnenmiştir. [16] [17]

Türk Dil Kurumu, 1940’ta Bakanlar Kurulu kararıyla “kamu yararına çalışan dernekler” statüsü kazandı. 1951’de Demokrat Parti iktidarının bütçe görüşmeleri sırasında kurumun ödeneğinin kesilmesine karar verildi. [18] Bir başka önemli yapı değişikliği 1982-1983 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1982’de kabul edilen ve şu anda da yürürlükte olan Anayasa ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, bir Anayasa kuruluşu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altına alınarak devletleştirilmiş ve dernek tüzel kişiliklerine son verilmiştir.

Atatürk, 1 Kasım 1936’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5. dönem 2. yasama yılının açılış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:

Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddi ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. (Alkışlar) Tarih Kurumunun Alacahöyük’te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddi Türk tarih belgeleri, dünya kültür kahraman tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim. [19]

2018 yılının Haziran ayında Mustafa Sinan Kaçalin görevinden alınarak Gürer Gülsevin başkanlık görevine getirildi. [5]

TDK’nin ilk başkanı ve dört kurucu üyesinden biri olan Samih Rifat Bey. [20]

Atatürk: “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

1933 yılında yapılan bir toplantı

Amaçları [ değiştir | kaynağı değiştir ]

TDK’nin 2003-2007 Stratejik Plan Raporu’na göre amaçları şunlardır: [21]

  1. Türkçeyi bilim, kültür, edebiyat ve öğretim dili olarak geliştirmek ve yaygınlaştırmak.
  2. Türkçenin her alanda doğru, güzel ve etkili kullanılmasına katkıda bulunmak.
  3. Türk dilinin zenginliklerinin korunup işlenerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak.
  4. Akademik altyapıyı ve kurumsal donanımı güçlendirerek Kurumun Türk dili alanındaki bilimsel yetkinliğini ortaya koymak.

Tartışmalı başlıklar [ değiştir | kaynağı değiştir ]

Kurum, Suriye İç Savaşı sırasında bazı basın kuruluşlarında Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın adının Beşşar Esed şeklinde yazılmasıyla başlayan tartışmada Beşşar Esed adının tercih edilmesini önermiştir. [22]

2013 Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından eylemcilere çapulcu denmesinin ardından [23] bu yorum büyük tepki çekmiş [24] [25] [26] tepkilerden sonra ise Türk Dil Kurumunun, çapulcu kelimesinin tanımını “Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı” tanımından “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı” olarak değiştirdiği iddia edilmiştir. [27] Ancak, Türk Dil Kurumu Başkanlığı (TDK), sözlüklerindeki “çapulcu” sözcüğünün anlamında herhangi değişiklik yapılmadığını bildirdi. Kurumun hazırladığı ve şu anda satışta olan 11. baskı Türkçe Sözlük’ün 2010’da yayımlandığına işaret edilen açıklamada, “Bu sözlükte ‘çapulcu’ sözcüğünün tarifi neyse internet sayfamızdaki sözlüğümüzde yer alan tarif de aynıdır. Herhangi bir değişiklik söz konusu değildir” ifadelerinden herhangi bir değişikliğin gerçekleşmediği ortaya konmuştur. [28] [29]

Kurumun, 2012-13 Mısır protestoları sonrasında görevden alınan Muhammed Mursi’nin durumu kamuoyu tarafından irdelenirken sözlükteki darbe tanımının değiştirildiğinin sav edilmesi üzerine [30] tepki almış, karar Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği tarafından eleştirilerek TDK Yönetimi istifaya davet edilmiştir. [31] Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin’in 20 Haziran Perşembe günü Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada “Son günlerde günlük hadiseler dolayısıyla halkımızda bazı kelimelere karşı merak ve hassasiyet uyanmıştır. Önce “çapulcu” ardından “darbe” kelimesinin, ülke gündeminin etkisinde kalınarak verilen ani kararlarla değiştirildiği yönündeki asılsız haberler, doğru ile yanlışın birbirine karışmasına sebebiyet vermiş ve Kurumumuz sözlü ve yazılı olarak zaman zaman hakarete varan haksız ithamlarla karşı karşıya kalmıştır. Bütün bu gelişmeler Kurumumuzca bir açıklama yapılmasını zaruri kılmıştır.” ifadelerine yer vererek değişiklik yapılmadığını kanıtlarıyla ortaya koymuştur. [29]

10 Mart 2015 tarihinde, “müsait” sözcüğünün karşılığını “flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)” olarak vermesi tepki görmüştür. [32] [33] TDK tarafından yapılan açıklama şu şekildedir: TDK’nin üç gün süren toplantısında bir yandan Türkçenin Etimoloji Sözlüğü’nün düzenlenişi üzerine konuşmalar yapılmış, öte yandan da Türkçe Sözlük’ün mevcut maddelerinin tanımı görüşülmüş, Sözlük’teki tanımların baştan sona dikkatle yeniden okunmasına, düzenlenmesine karar verilmiştir. Sözlükçünün görevi bir kelimeye kendi başına, masa başında yeni bir anlam katmak değil, yazı dilinde ve günlük dilde kullanılışlarına bakıp var olanı tespit ederek sözlüğe yansıtmaktır.

Kelime ilk defa 1918’de tespit edilmiştir. Teklz. Flörte temayülü olan: Ne müsait kız. Bana tuhaf tuhaf gülüyor. Eliyle manasını anlamadığım işaretler yapıyor. Ömer Seyfeddin. “Nakarat”, Yeni Mecmua, C. 3, S. 63, 3 Teşrinievvel 1918, s. 218.

Kelimenin bu anlamı ilk defa Meydan Larousse Ansiklopedisi’nde (1972, 1981, C. 9, s. 155, sol sütun) aşağıdaki şekilde yer almıştır. Belli ki müsait sözünün bugünlerde söz konusu edilen anlamı 1983’te yayımlanan 7. baskıya bu yolla girmiş olmalıdır. Söz konusu anlam tam da bu hâliyle ilk kez 1983’te Türkçe Sözlük’e girmiştir (682. sayfa, sol sütun).

O dönem sözlüğü hazırlayanların hangi düşünce ile bu anlamı müsait kelimesine ilave ettiklerini bilemiyoruz. Ancak kesin olan, bu anlam, 1983’ten beri Sözlük’ün her baskısında aynı şekilde devam etmiştir. Yani bir iki günlük bir konu veya iş değildir, 32 yıldan beri bu anlam sözlükte aşağıdaki şekliyle mevcuttur. müsait s. (müsa:it) Ar. musā‘id 1. Uygun, elverişli: Müsait bir gün geleceğim. 2. tkz. Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın).

Aşağıdaki sözlüklerde ise TDK Sözlük’ünde verilen anlam aynı şekilde yer almıştır. Karacan Büyük Sözlük ve Genel Kültür Ansiklopedisi, [1982], C. 5 (L-R), s. 1521, sol sütun. Milliyet Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, 1986, C. 16, 8466, sol sütun. Dil Derneği, Türkçe Sözlük, 2. baskı, 2005, s. 1394, sağ sütun. Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük, Genişletilmiş 5. baskı, 2004, s. 1276, sol sütun. Türkçenin derlemi (corpus) üzerine hazırlanmış en geniş çalışmaya baktığımızda müsait’in 560 kez geçtiğini görürüz. Ancak söz konusu edilen ikinci anlam bu 560 örnek arasında karşımıza çıkmaz. Türkçe Sözlük’te teklifsiz konuşmaya (tkz.) özgü bir kullanım olarak kaydedilen bu anlam belli ki bir tür argo kullanımdır. Büyük bir ihtimalle de 1980’li yıllarda bu anlam, belirli bir çevrede kullanılmış olabilir. Bugün bu anlam herkesçe bilinen bir anlam değildir. Belki de bir döneme özgü, moda sözlerdendir. Bir yönden cinsiyet ayrımcılığı güden, bir yönden de bu anlamıyla kullanılışı neredeyse hiç bilinmeyen bu kelime, Türkçe Sözlük’ün yeni baskısında ve Genel Ağ ortamındaki kullanımlarında gerekli taramalar yapıldıktan sonra yeniden düzenlenecektir. Kamuoyunda tartışmalara sebep olan bu ve benzeri konularla ilgili TDK olarak çalışma yapılacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır. [34]

Çalışmaları [ değiştir | kaynağı değiştir ]

Bugün Türk Dil Kurumu, 20’si Yükseköğretim Kurulu; 20’si Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından seçilen 40 asil üyeye sahiptir. Üyelerin büyük çoğunluğu Türk üniversitelerinde çalışan Türkologlardır. Başbakan’ın önerisi doğrultusunda Cumhurbaşkanı tarafından atanılan TDK Kurum Başkanı ve 40 asîl üye Bilim Kurulunu oluşturur. Kurumun bilimsel çalışmaları bu kurul tarafından planlandığı gibi yönetim işlerini üstlenen Yürütme Kurulu ile bilimsel çalışmaları yürüten Kol ve Komisyonların üyeleri de bu kurul tarafından seçilmiştir. Bilimsel çalışmaları yürüten kollar şunlardır:

  • Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu
  • Gramer Bilim ve Uygulama Kolu
  • Dil Bilimi Bilim ve Uygulama Kolu
  • Terim Bilim ve Uygulama Kolu
  • Ağız Araştırmaları Bilim ve Uygulama Kolu
  • Kaynak Eserler Bilim ve Uygulama Kolu

Türkiye Türkçesinin çağdaş sözlüğünü sürekli geliştirerek yayımlayan Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu ‘na da son şeklini vererek 2000 yılında yeniden yayımlamıştır. 1998 yılı içinde 9. baskısı çıkmış olan Türkçe Sözlük’te 75.000 civarında sözcük yer almıştır.

Son dönemde, yılda 30-40 bilimsel eseri yayın dünyasına kazandıran Türk Dil Kurumunun üç süreli yayını da bulunmaktadır. Güncel dil konularını ve geniş kitlenin anlayacağı dilde yazılmış araştırmaları içine alan Türk Dili dergisi ayda bir yayımlanmaktadır. Altı ayda bir yayımlanan Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi; Kazak, Kırgız, Tatar vb. Türk topluluklarının dil ve edebiyatlarıyla ilgili araştırmalara yer verir. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten ise tamamen bilimsel araştırmaları içine alır ve yılda bir sayı yayımlanır.

Türk Dil Kurumunun yürütmekte olduğu projeler şunlardır:

  • Karşılaştırmalı Türk Lehçe ve Şiveleri Sözlüğü ve Grameri Saha Araştırması Projesi,
  • Türkiye Türkçesi Sözlükleri Projesi,
  • Göktürk (Runik) Yazılı Belge, Yazıt ve Anıtların Albümü Projesi,
  • Türkiye Türkçesi ve Tarihî Devirler Yazı Dilleri Gramerleri Projesi,
  • Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi.
  • Yayınlar

Türk Dil Kurumu 800’e ulaşan yayını, 40 Bilim Kurulu üyesi, 17 uzmanı, 56 çalışanı ve varsıl bir araştırma kütüphanesiyle çalışmalarını sürdürmektedir.

Süreli yayınlar [ değiştir | kaynağı değiştir ]

  • Türk Dili – İlk sayısı Ekim 1951’de yayımlanmış aylık dil ve edebiyat dergisidir.
  • Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi – Uluslararası hakemli bir dergidir. Altı ayda bir yayımlanır.
  • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten – Tamamen bilimsel araştırmaları içine alır. Yılda iki sayı yayımlanır. [35]

Kurucular [36] [ değiştir | kaynağı değiştir ]

  • Mustafa Kemal Atatürk
  • Samih Rıfat Horozcu
  • Ruşen Eşref Ünaydın
  • Celâl Sahir Erozan
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Başkanlar [36] [ değiştir | kaynağı değiştir ]

Adı Görev Başlangıcı Görev Bitişi
Mustafa Kemal Atatürk
(Kurucu ve Koruyucu Genel Başkan)
12 Temmuz 1932 10 Kasım 1938
İsmet İnönü
(Koruyucu Başkan)
11 Kasım 1938 25 Aralık 1973
Samih Rıfat Yalnızgil 12 Temmuz 1932 18 Ağustos 1932
Esat Sagay 19 Ağustos 1932 4 Aralık 1932
Dr. Reşit Galip 4 Aralık 1932 19 Ağustos 1933
Dr. Refik Saydam 19 Ağustos 1933 26 Ekim 1933
Yusuf Hikmet Bayur 27 Ekim 1933 8 Temmuz 1934
Zeynel Abidin Özmen 9 Temmuz 1934 9 Haziran 1935
Saffet Arıkan 10 Haziran 1935 28 Aralık 1938
Hasan Âli Yücel 28 Aralık 1938 5 Ağustos 1946
Reşat Şemsettin Sirer 5 Ağustos 1946 9 Haziran 1948
Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu 10 Haziran 1948 22 Mayıs 1950
Hüseyin Avni Başman 23 Mayıs 1950 10 Ağustos 1950
Ahmet Tevfik İleri 11 Ağustos 1950 10 Şubat 1951
Hakkı Tarık Us 1951 1954
Prof. Dr. Macit Gökberk 1954 1960
Prof. Dr. Hasan Tahsin Banguoğlu 1960 1963
Prof. Dr. Agâh Sırrı Levend 1963 1966
Prof. Dr. Gündüz Akıncı 1966 1969
Prof. Dr. Macit Gökberk 1969 1976
Prof. Dr. Seha L. Meray 1976 1978
Prof. Dr. Şerafettin Turan 1978 1983
Prof. Dr. Hasan Eren 1983 1993
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun 1993 2000
Prof. Dr. Hamza Zülfikar 2000 2001
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın 2001 2012
Prof. Dr. Mustafa Sinan Kaçalın 2012 2018
Prof. Dr. Gürer Gülsevin 2018 [5] Görevde

Kaynakça [ değiştir | kaynağı değiştir ]

  1. ^ab“Türk Dil Kurumu – Tarihçe”. TDK Resmî Sayfa. Çankaya, Ankara: Türk Dil Kurumu Başkanlığı. 27 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 1 Mart 2015 .
  2. ^“TDK Ana Sayfası”. TDK Resmî Web Sitesi. Çankaya, Ankara: Türk Dil Kurumu Başkanlığı. 15 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 1 Mart 2015 .
  3. ^“TDK – Tarihçe”. TDK Resmî. Çankaya, Ankara: Türk Dil Kurumu Başkanlığı. 27 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 3 Mart 2015 . Türk Dil Kurumu 800’e ulaşan yayını, 40 Bilim Kurulu üyesi, 17 uzmanı, 56 çalışanı ve zengin bir araştırma kütüphanesiyle Türkiye’nin saygın bilim kuruluşlarından biri olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
  4. ^ab“Türk Dil Kurumu – Başkanlar”. TDK Resmî. Çankaya, Ankara: Türk Dil Kurumu Başkanlığı. 6 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 1 Mart 2015 .
  5. ^abc“TDK’nın yeni başkanı Gürer Gülsevin oldu”. TRT Haber. 26 Haziran 2018. 1 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 30 Haziran 2018 .
  6. ^“Arşivlenmiş kopya” (PDF) . 16 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF) . Erişim tarihi: 18 Ekim 2020 .
  7. ^“TDK Başkanlığı 2013 Faaliyet Raporu – İnsan Kaynakları (s.21)” (PDF) . TDK Resmî. Çankaya, Ankara: Türk Dil Kurumu Başkanlığı. Nisan 2014. 24 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi . Erişim tarihi: 2 Mart 2015 .
  8. ^“Arşivlenmiş kopya”. 30 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 16 Nisan 2014 .
  9. ^“Arşivlenmiş kopya”. 27 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 21 Ekim 2013 .
  10. ^Türk Dili Tetkik Cemiyeti Bülteni. Ankara: Türk Dil Kurumu. Nisan 1993. s. 6. Reis: Samih Rifat Bey
  11. ^Türk Dili Tetkik Cemiyeti Bülteni. Ankara: Türk Dil Kurumu. Nisan 1993. s. 6. Umumi Kâtip: Ruşen Eşref Bey
  12. ^Türk Dili Tetkik Cemiyeti Bülteni. Ankara: Türk Dil Kurumu. Eylül 1934. s. 22. İhtısas Kâtibi Aptülkadir Süleyman Bey
  13. ^Türk Dili Tetkik Cemiyeti Bülteni. Ankara: Türk Dil Kurumu. Nisan 1936. s. 1. Kurum başuzmanı Abdülkadir İnan
  14. ^ Hatıralar, TDK Yayını, 1943.
  15. ^Tarihçe bölümü [ölü/kırık bağlantı] TDK resmî internet sitesi
  16. ^ Prof. Dr. Afet İnan, Yayına Hazırlayan: Arı İnan, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005, s. 124: “1980 ihtilalinden sonra çıkarılan bir yasayla TTK ve TDK’nin (Atatürk’ün vasiyeti de hiçe sayılarak) özel statüleri değiştirilmiştir.”
  17. ^“Ayrıca bakınız Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Esas 2004/4-371, Karar 2004/375 sayılı 23.06.2004 günlü kararı ve karşıoy gerekçesi”. 27 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 5 Haziran 2010 .
  18. ^ 24 Şubat 1951, TBMMTürkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı bütçe görüşmeleri, 627. bölüm
  19. ^Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. Dönem 2. Yasama Yılını Açış Konuşmaları (1 Kasım 1936) 14 Şubat 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. TBMM resmî internet sitesi
  20. ^“TBMM Albümü – Cilt. 1, sf. 86” (Albüm) . TBMM Resmî. Ankara: TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Yayınları No: 1. Haziran 2010. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 9 Mart 2015 .
  21. ^“Arşivlenmiş kopya” (PDF) . 24 Eylül 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi . Erişim tarihi: 17 Nisan 2014 .
  22. ^3 Nisan 2012 tarihli 4 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. TRT haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  23. ^2 Haziran 2013 tarihli 30 Eylül 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Anadolu Ajansı haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  24. ^Cem Boyner çapulcuyum dediMilliyet haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  25. ^Eylemciler: Ne çapulcuyuz ne ayyaş 11 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Milliyet haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  26. ^Noam Chomsky: Ben de çapulcuyum! 8 Haziran 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. soL Haber Portalı haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  27. ^5 Haziran 2013 tarihli 13 Aralık 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. soL Haber Portalı haberi 6 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir
  28. ^http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23445584.asp 24 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 21.05.2015 tarihinde erişilmiştir
  29. ^ab“Arşivlenmiş kopya”. 21 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 21 Mayıs 2015 .
  30. ^7 Temmuz tarihli 9 Temmuz 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. soL Haber Portalı haberi 7 Temmuz 2013 tarihinde erişilmiştir
  31. ^PEN Yönetim Kurulu resmi açıklaması [ölü/kırık bağlantı] 7 Temmuz 2013 tarihinde erişilmiştir
  32. ^“Kadınlardan TDK’ya “müsait” tepkisi: O parantezi kaldırın”. 12 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 10 Mart 2015 .
  33. ^“Kadınlardan TDK’ya “müsait” tepkisi”. Milliyet.com.tr. Milliyet. 10 Mart 2015. 6 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 10 Mart 2015 .
  34. ^“Basın duyurusu”. 15 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 21 Mayıs 2015 .
  35. ^“Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten”. Türk Dil Kurumu. 9 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 8 Mart 2021 .
  36. ^ab“Başkanlar”. 6 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi . Erişim tarihi: 4 Ekim 2015 .

Ayrıca bakınız [ değiştir | kaynağı değiştir ]

  • Dil Derneği
  • TDK Çocuk Yazını Ödülü
  • TDK Yazım Kılavuzu
  • Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü
  • Türk Dilidergisi
  • Türk Tarih Kurumu
  • Türkiye Türkçesi

Dış bağlantılar [ değiştir | kaynağı değiştir ]

  • Resmî site
  • sozluk.gov.tr 29 Aralık 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • TDK Kütüphanesi, Ana sayfa
  • TDK Güncel Türkçe Sözlük 19 Eylül 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Sesli Türkçe Sözlük
  • TDK Kişi Adları Sözlüğü 19 Eylül 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • TDK Batı Kökenli Sözcükler Sözlüğü
  • Kitaplar Listesi 9 Haziran 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Süreli Yayınlar Listesi 9 Haziran 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.