Press "Enter" to skip to content

Uluslararası Göç Örgütü – International Organization for Migration

IOM, göç alanında çalışan başlıca hükümetler arası kuruluştur. IOM’nin belirtilen misyonu, hükümetlere ve göçmenlere hizmet ve tavsiye sağlayarak insani ve düzenli göçü teşvik etmektir.

ULUSLARARASI GÖÇ: ÇEŞİTLERİ, NEDENLERİ VE ETKİLERİ * ÖZET

1 – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p , ANKARA-TURKEY ULUSLARARASI GÖÇ: ÇEŞİTLERİ, NEDENLERİ VE ETKİLERİ * Abdurrahman YILMAZ ** ÖZET İnsanlık tarihiyle beraber toplumlar kimi zaman savaş, sürgün, afetler vb. durumlar yüzünden zorunlu olarak, kimi zamanda, daha iyi yaşam koşulları elde etmek umuduyla gönüllü olarak göç ettiler. Bu göçler sırasında kültürün maddi ve manevi öğeleri de taşındı ve farklı kültürlerden insanlar karşılıklı olarak birbirlerinin hayatlarını etkilediler. Yeni icatlar ve buluşlar kadar hastalıklar da göçün farklı şekilleriyle bir yerden bir yere taşındılar. Endüstrileşme hareketiyle beraber Batı da iş gücü açıkları ortaya çıktı ve bu açık kölelik, sözleşmeli işçilik ve İkinci Dünya Savaşı ndan sonra başlayan planlı göç gibi farklı göç türleriyle karşılandı. Ancak Batılı ülkeler 1980 li yıllarla beraber işgücü açıklarının kapandığını söyleyerek göç hareketlerine büyük kısıtlamalar getirdiler ve neredeyse imkânsızlaştırdılar. Bununla birlikte, 1980 li yıllardan itibaren artarak, günümüzde Batı ülkelerinin değişen nüfus yapısı ve Batılıların yapmak istemedikleri işler dolayısıyla ortaya çıkan iş gücü açıkları, yasa dışı yollarla göç eden göçmenler aracılığıyla gideriliyor. Oldukça riskli ve zor olan bu göç sürecinde göçmenler bazen kaçakçıların kötü davranış ve istismarlarına maruz kalmakta, bazen de coğrafi koşullara yenik düşerek hayatlarını kaybetmektedirler. Bunların yanı sıra, dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen savaşlar ve iç karışıklıklar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalanlar, mülteci denilen ayrı bir göçmen grubunu oluşturmaktadır. Her ne nedenle yapılırsa yapılsın göç, kaynak, transit ve hedef ülkede bazı etkiler yaratmaktadır. Bu etkilerin çok yönlü ve çok boyutlu bir şekilde ele alınması göçün daha iyi anlaşılabilmesine ve göç ile ortaya çıkan sorunların çözüme kavuşturulmasına imkân sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Göç, Göç Çeşitleri, Düzensiz Göç, Yasadışı Göç, Transit Göç, Mülteci Göçü, Göçün Nedenler, Göçün Etkileri. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Dr. El-mek: ayilmazz@hotmail.com

2 1686 Abdurrahman YILMAZ INTERNATIONAL MIGRATION: ITS TYPES, CAUSES AND EFFECTS ABSTRACT Together with the human history, societies have sometimes been migrated enforcedly because of the situations like war, exile, disaster and sometimes voluntarily with the hope of finding better living conditions. During these migrations the moral and material elements of culture were also transported and people from different cultures were mutually affected each others lives. As well as the inventions and discoveries, the diseases were also transported from one place to another with the different forms of migration. Together with the industrialization movement the deficiency in labor came out in the West and this deficiency was satisfied with various kinds of migration such as slaves, indentured labors and beginning after World War II, planned migration. But during the 1980 s western countries restricted migration and even made it impossible, claiming that the labor shortages had already been shut down. Moreover, since 1980s, because of the changing population structure of the western countries and the works that westerners do not want to do, the labor shortage has increasingly been satisfied with the migrants migrating through illegal ways. During this hard and risky migration period, migrants are sometimes exposed to bad behavior and abuse of the smugglers or they lose their lives by succumbing to geographical conditions. In addition to this, the wars and internal disputes and disorders in various parts of the world creats a migrant group called refugee who had to leave their counties. Whatever the reason is, the migration creates some effects on the origin, transit and the target country. Handling of these effects in multi-faceted and multi-dimensional way will provide better understanding of migration and allow to resolve the problems associated with migration. Key Words: Migration, The Types Of Migration, Irregular Migration, Transit Migration, Illegal Migration, Refugee Migration, The Causes of Migration, The Effects Of Migration. Giriş En genel anlamda göç anlamlı bir uzaklık ve etki yaratacak kadar bir süre içinde gerçekleşen bütün yer değiştirmeler olarak tanımlanmaktadır (Erder, 1986:9). İnsanlık tarihiyle beraber başlayan bu yer değiştirmelerle taşınan maddi ve manevi öğelerle, farklı kültürlerden birey ve grupların, belli bir kültürel etkileşime girmesi ve karşılıklı etkileşimin sonunda her ikisinin de değişmesi sonucunda kültürleşmeler meydana geldi (Güvenç, 1999:122). Tekerleğin icadından yazının bulunmasına, salgın hastalıklardan bu hastalıkların tedavisine kadar insanlık adına öğrenilen her şey dünyaya göçlerle taşındı. Göçü, nedenleri (zorunlu ve gönüllü göç), amaçları (çalışma, sığınma) ve hedefe varmakta kullanılan yöntemleri (yasal, yasa dışı) gibi farklı kriterlere uygun olarak tanımlamak mümkün olmakla birlikte farklı bilimsel disiplinler olarak ekonomi, sosyoloji, demografi, coğrafya, tarih, psikoloji, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve diğer bazı ilgili disiplinler göçle ilgili konulara farklı bakış açılarıyla değinirler (İçduygu ve Sirkeci, 1999:249). Savaş, tabi afet, sürgün gibi

3 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1687 nedenlerle insanların yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalmaları veya buna mecbur bırakılmaları sebebiyle meydana gelen göç zorunlu göç olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin göç etmeye kendilerinin karar verdiği gönüllü göçte ise esas dürtü, insanların daha iyi yaşam şartları elde edeceklerini ummalarıdır. Yaşadıkları ülkede iş imkanı bulamayan ya da yaptığı işten herhangi bir nedenden dolayı (ekonomik ve sosyal tatminsizlik, fırsat eşitsizliği) başka ülkelere iş bulabilmek veya halihazırda bulduğu işte çalışmak amacıyla giden göçmenlerin bu yer değiştirmeleri işçi göçü olarak tanımlanmaktadır (Örneğin, 1960 larda başlayan, Türkiye den başta Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelere yönelik iş gücü göçü). Bu tür göç hareketi, ayrıca, iş gücünün niteliği bakımından da incelenebilir: beyin göçü adı verilen eğitimli insan göçü ve kalifiye olmayan (hedef ülkelerdeki değerlendirilmeye göre) işçi göçü. Sığınma talep eden kişiler 1951 tarihli sözleşmede ve diğer evrensel ve bölgesel İnsan Hakları Sözleşmelerinde belirtilen nedenlerle koruma isteyen fakat yetkili bir makam tarafından mültecilik statüsüne uygunluğu henüz tespit edilmemiş kişiler olarak tanımlanmaktadır (BMMYK, 2001:23; BMMYKAB, 2002:5). Aynı sözleşmeye göre ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; veya bir tabiiyeti olmayıp bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahıs mülteci olarak tanımlanır (BM 1951 Mülteci Sözleşmesi Md. 1, BMMYK, 2001:23). Göçmen kendi ülkesinden ayrılırken ve/veya yolu üzerinde bulunan ülkeden geçerken ve/veya göç etmeyi tasarladığı ülkeye girişinde ve/veya bu ülke(ler)de bulunduğu süre içinde o ülkenin yasalarına uyup uymama durumuna göre, yasal ya da yasa dışı olarak da tanımlanabilmektedir. Diğer taraftan günümüzde oldukça yaygın olmakla birlikte, ne zaman hangi yönde olacağı kestirilemeyen, göç eden kitlenin sosyal, demografik ve ekonomik özelliklerinin çok çabuk değişebildiği transit, mekik ve sığınmacı göçlerini kapsayan göçe düzensiz/düzenlenmemiş göç (irregular/not regulated migration) adı verilmektedir. Düzensiz göç türlerinden biri olan transit göç, asıl ulaşılmak istenen ülkeye giderken başka bir ülkede geçici bir süre için kalınmasına (Afgan bir göçmenin Türkiye üzerinden Avrupa ya göç etmesi gibi); mekik göç ise belirli bir süre için bir ülkeye gidip bir süre sonra geri dönülmesi döngüsüne (Ukrayna-Türkiye arasında bavul ticareti gibi) vurgu yapmaktadır. Bu çalışmada, giderek daha da karmaşık hale gelen iç içe giren göç türleri, tarihsel süreçte incelenmiş ve zaman içerisinde hangi tür göç çeşitlerinin neden ortaya çıktığı ve bu göç türlerinin kaynak, transit ülkede ve de nihai olarak ulaşılan ülkede bıraktığı etkiler incelenmiştir. Söz konusu etkilerin net bir şekilde ortaya konabilmesi için göçün etkileri çok yönlü ve aynı zamanda hem maddi hem de manevi öğeleri kapsayacak şekilde çok boyutlu olarak ele alınmıştır. Tarihsel Süreçte Göç Tarihsel süreç içerisinde bakıldığında sömürge dönemine kadar olan göç hareketlerini sömürgecilik ile başlayan göç hareketlerinden ayıran en önemli özelliğin, Batı nın iş gücü ihtiyacını karşılama amacı gütmesi olduğunu söyleyebiliriz. XV. Yüzyılda sömürgeciliğin başlaması ile beraber Batı nın temel gereksinmesi olan insan gücü, köle ticareti ile karşılanmaya başlandı. Afrika dan çeşitli sömürge alanlarındaki tarlalara gönderilen zenciler Afrika nın en önemli ihraç malzemesi haline geldiler (Williams, 1944: 51-52; Loomba, 1998:3). Elbette ki kölelik bu tarihten önce de vardı, ancak sömürgecilikle başlayan köle ticareti, sistemli oluşu, kısa zamanda milyonlarca insanı pazarlayabilmesi ve en acısı da büyük bir bölümü yolculuk esnasında olmak üzere milyonlarca insanın ölümüne sebep olması bakımından farklılık gösterir.

4 1688 Abdurrahman YILMAZ Rosman ve Rubel e göre XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın başına kadar yaklaşık olarak 8-10 milyon Afrikalı Yeni Dünya daki (Amerika kıtası) tarlalarda çalıştırılmak için getirildi (Rosman ve Rubel, 1998:301) yılına kadar Amerika ya ithal edilen köle sayısı 7.5 milyondur. Bir başka deyişle, aynı dönemde Avrupa dan gelen göçmenlerin üç katı (Baron, 1971:5). Baron un ortaya koyduğu ve 1800 lü yılların başına kadar olan dönemi kapsayan karşılaştırmalı oran, köle ticaret hacminin anlaşılması açısından çok önemlidir. Aynı dönemdeki bir başka göç akımı ise Avrupa nın endüstriye geçişi ile birlikte İngiltere, Hollanda, İspanya, Portekiz ve Fransa da ortaya çıkan fazla nüfusun, yeni keşfedilen bölgelere ve/veya sömürgelere göçü ile yaşanmıştır. Bu süreç içerisinde; Fransızlar önce Kanada nın Quebec bölgesini iskan etmiş, daha sonra Kuzey Afrika ya uzanmışlardır yılları arasında yaklaşık 18 milyon insan İngiliz Adaları ndan Kuzey Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Karayip Adaları na göç etmiş; 10 milyon İtalyan, 5 milyon Alman da bu dönemde Avrupa yı terk ederek başka kıtalara kısmet aramaya çıkmıştır arası toplam 55 milyon Avrupalı denizaşırı yollara düşüp kendilerine yeni bir yer seçmiş, bunlardan 34 milyonu Birleşik Amerika ya yerleşmeyi yeğlemiştir (Abadan-Unat, 2002:31). Köleliğin sona erdirilmesi ile beraber, geçici kölelik olarak da adlandırabileceğimiz sözleşmeli işçilik dönemi, önceleri köleler tarafından karşılanan işgücü probleminin yeni çözümü oldu. Kağıt üzerinde on yıl çalışıp serbest kalacak olan bu işçilerin kendi rızalarıyla bu antlaşmaları imzaladıkları söylense de, insanca yaşama hakkından mahrum olan bu insanlara sunulan seçenekler kölelerinkinden farksızdı (Hayter, 2000:9). Bu sözleşmeli işçilik ile beraber, birinci dünya savaşına kadar 30 milyon Hintli maden ve tarlalarda çalıştırılmak üzere Burma, Sri Lanka, Malezya, Güney Afrika, ve Jamaika ya, milyonlarca Çinli de Güney Doğu Asya, Pasifik Adaları ve Güney Afrika ya götürüldüler (Hayter, 2000:9). XX. yüzyılda yaşanan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dünyanın bir çok yerinde göçlere neden oldu. Yapıları itibariyle birbirinin devamı olarak nitelendirilebilecek kölelik, sözleşmeli işçilikten ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik göçten farklı olan bu göçler, genellikle devletlerin dağılması veya kurulması sebebiyle ortaya çıkan düzensizliklerden kaynaklandığı için mülteci kimliği taşımaktadır. Bu anlamda bir yandan Birinci Dünya Savaşı nın ardından Osmanlı ve Habsburg devletlerinin dağılmasıyla Orta, Doğu ve Güney Avrupa da sınırları kapsadıkları etnik toplulukların sınırlarıyla uyuşmayan yeni devletler ortaya çıkarken, diğer yandan homojen bir ulus yaratma çabası içinde Yunan, Polonyalı, Yahudi, Macar, Bulgar, Sırp ve Türklerden meydana gelen yeni göçmen kitlesi oluştu (Abadan-Unat, 2002:32). Aynı dönemde, bunlara, Rus devriminden ve Nazizm den kaçan Yahudiler de eklendi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise sömürgelerin tasfiyesi ile Asya, Ortadoğu ve Afrika da kurulan bir çok bağımsız fakat sorunlu devlet içerisinde ortaya çıkan etnik çatışmalar yeni göçlere neden olurken bu göçlerle Bangladeş örneğinde olduğu gibi yeni devletler kuruldu. Kısacası Abadan-Unat ın belirttiği gibi bazı durumlarda göçmenler yeni bir devleti, diğer bazı durumlarda ise yeni devletler yeni göçmen gruplarını yaratmışlardır (Abadan-Unat, 2002:33). İki büyük savaşta milyonlarca insan kaybeden Batı, yeniden inşası için gerekli olan insan gücünü ilk önceleri komşu ülkelerden karşıladı. Bunlar yetersiz kalınca doğudan ve güneyden toplu göçler başladı. Türkiye örneğinde olduğu gibi sağlıklı, güçlü insanlar seçilerek çalışmak üzere götürüldüler. İlk bakışta götürüldüler gibi edilgen bir kelime, gönüllü, bir başka deyişle isteyerek yapılan bir göç hareketiyle uyuşmuyor gözükebilir. Ancak, Batı nın gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri sömürüsü sonucu ortaya çıkan gelir eşitsizlikleri nedeniyle, yaşadıkları bölgelerde arzu ettikleri refah seviyesine kavuşamayan insanlar için göç etmekten başka çare kalmamaktadır. Dünya Bankası verilerine göre 2011 yılında OECD üyesi 34 ülkedeki kişi başına düşen Gayrisafi Milli Gelir (Gross National Income, GNI) ABD doları iken bu sayı en az gelişmiş (least

5 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1689 developed) 48 ülkede 749 ABD dolarıdır (Dünya Bankası, 2012). Birleşmiş Milletler verilerine göre en az gelişmiş söz konusu 48 ülke yıllık % 2.5 ile en hızlı nüfus artış oranına sahip (BM, 2011a:15). Yine BM in nüfus projeksiyonlarına göre bu ülkelerin 2011 yılında 0.85 milyar olan nüfusunun, 2050 yılında 1.7 milyara ve 2100 yılında ise 2.7 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir (BM, 2011a:15). Bu veriler ışığında, gelişmekte olan ülkelerin asla gelişemeyeceği ve az gelişmiş ülkelerin de gittikçe yoksullaşacağını söylemek mümkündür. Bu ülkelerdeki insanlar için paylaşılacak pasta gittikçe küçülmekte paylaşan sayısı ise artmaktadır. Tek çözüm masadan birilerinin ayrılmasıdır. Bu anlamda, göçmen olarak adlandırdığımız kişilerin, masadan ayrılanlar olduğunu söylemek mümkündür. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin artan nüfuslarına yeterli sosyal ve ekonomik imkanlar sağlayamaması, iç savaşlar, savaşlar ve bölgesel gerilimler gibi güvenlik endişeleri ve/veya insanları ülkesinde bugün bulamadığı bir takım değerleri uzak gelecekte dahi bulamayacağına inanması gibi sebeplerle birleşen Avrupa ülkelerinin bir yandan işgücü açıkları ve yaşlanma sorunu, diğer yandan sıkı göç politikaları neticesinde düzensiz göç (irregular migration) kavramı ortaya çıktı. Küreselleşmeyle beraber ortaya çıkan ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmeler göçmenlerin dolaşımlarını ve bilgi alış verişini kolaylaştırırken, yine bu süreçte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yoksullaşması göçmen sayısının artmasındaki en önemli etkenler oldu. Günümüzde yoğun olarak yaşanan düzensiz göçün bu şekilde tanımlanmasının nedeni ise göç eden kişilerin özelliklerinin her an değişebilmesi ve bundan dolayı kim oldukları, ne zaman, nasıl ve ne yönde hareket edeceklerinin kestirilememesidir. Bu tanım ışığında, günümüzdeki göç çeşitlerinden olan sığınmacı göçü, mekik göç ve transit göç düzensiz göç başlığı altında toplanmaktadır. Öte yandan herhangi bir göçün söz konusu göç çeşitlerinden hangisine girdiği, tanımı yapanın bulunduğu yere veya kim olduğuna göre değişmektedir. Örneğin Türkiye de transit göçmen olarak nitelendirilen göçmenler, Avrupa da iltica talebinde bulunduklarında Avrupalılar tarafından sığınmacı olarak nitelendirilmektedir. Ulus-devletlerin yasalarıyla çatışan düzensiz göç, bu niteliğiyle çoğu durumda yasadışı göç olarak da adlandırılmaktadır. Göçmenlerin, herhangi birisinin varlığında yasadışı olarak tanımlanmasına yol açan üç neden bulunmaktadır: birincisi ülkeye giriş veya çıkışta kullandıkları yöntem bir başka deyişle sınırın yasadışı olarak geçilmesi, ikincisi bulundukları ülkenin vize veya ikamet izni ile ilgili kanunlara uymama, üçüncüsü bulundukları ülkenin çalışma şartlarını belirleyen kanunlara uymama (Erder ve Kaşka, 2003:17). Öte yandan günümüzde göç ve suç kavramlarının beraber anılmasının en başta gelen sebebi şüphesiz yasaların ihlal edilmesi, göçmenlerin çeşitli yönlerden istismar edilmesi ya da sömürülmesinde birincil rol oynayan insan kaçakçıları (human smugglers) ve insan tacirleridir (human traffickers). Bu noktada insan kaçakçılığı ve insan ticareti kavramları arasındaki farkı belirtmekte fayda var: İnsanların kanun dışı yollarla bir yerden başka bir yere ulaştırılmaları insan kaçakçılığı olarak tanımlanırken, insan ticareti insanların fiziksel ve/veya psikolojik olarak sömürülmesini, kandırılmasını, baskıyı ve şiddeti içeriyor (Koser, 2001:59). Uluslararası Göç Örgütü ne (UGÖ, International Organization for Migration, IOM) göre yanlış vaat veya bilginin yanında eksik bilginin bilerek ve isteyerek suiistimali de göçmenlerin kandırılmış sayılması için yeterli bir neden (UGÖ, 1999:4). Salt a göre (2000:34) de insan kaçakçılığında temel amaç (human smuggling) sınırın yasadışı yollardan geçişini sağlamak iken, insan ticaretindeki (human trafficking) temel amaç işgücünün farklı şekillerde sömürülmesidir. BM Kara, Deniz ve Hava Yolu ile İnsan Kaçakçılığının Önlemesine Dair Protokolde ise insan kaçakçılığı: Bir kişinin vatandaşı ya da daimi ikamet izni olmadığı bir ülkeye direk veya dolaylı yolarla herhangi bir maddi çıkar elde etmek gayesiyle yasadışı yollardan sokulması olarak tanımlanıyor (BM, 2004). Diğer yandan BM İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadınların ve Çocukların Ticaretinin Önlenmesi, Durdurulması ve Cezalandırılmasına Yönelik Protokol e göre insan ticareti:

6 1690 Abdurrahman YILMAZ Kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanıma tehdidi veya zorlamanın diğer biçimleri, kaçırma, hile aldatma, gücü veya hassas bir durumu kötüye kullanma veya başkası üzerinde kontrolü olan kişilerin rızasını kazanmak için kendisine veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla, kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, nakli, barındırılması veya teslim alınması anlamına gelir. İstismar, asgari olarak, başkalarının fuhşunun istismar edilmesini veya cinsel istismarın başka biçimlerini, zorla çalıştırmayı veya hizmet ettirmeyi köleliği veya kölelik benzeri uygulamaları, kulluğu veya organ naklini içerir (Madde 3-a, BM 2004). İnsan kaçakçıları veya tacirleri ele alındığında karşımıza üç farklı profil çıkmaktadır: Birincisi nehir geçişi, araçla bir noktadan diğerine nakil gibi göçmenlerin yolculuğunun sadece bir bölümünde, ortamdan doğan fırsatları değerlendirerek görev alan amatör kaçakçılar ; ikincisi bir ülkeden bir başka ülkeye nakil konusunda uygun yolları iyi bilen amatör kaçakçılardan daha tecrübeli olan küçük organize suç grupları ; üçüncüsü, göçmenlerin ihtiyaç duyduğu her türlü belgeyi temin etme kabiliyeti olan, transit ülkelerde ikamet vb. ihtiyaçları giderecek bağlantılara sahip, yolculuk güzergahında bulunan görevlileri sayesinde değişen durumlardan çabuk haberdar olan ve bunlara ayak uydurabilen ve uyuşturucu ticareti gibi uluslararası suç örgütlerince önceden denenmiş güzergahları kullanan uluslararası kaçakçılık örgütleri (Schloendhart 2002:27-28). Schloendhart insan kaçakçılığına veya ticaretine katılan aktörleri de şu şekilde tanımlıyor: Finansör (Organizatör, Arranger/Financiers): Kaçakçılık organizasyonunun maddi kaynağını sağlar ve organizasyon piramidinin yapısı nedeniyle alt seviyedeki kaçakçılar ve göçmenler tarafından tanınmaz ve ulaşılması güçtür. Aracı (Recruiter): Potansiyel göçmenlerle ilk bağlantıyı kurar. Göçmenlerden parayı toplayarak finansör ile göçmen arasındaki aracılık görevini yapar, genellikle göçmenin içinde bulunduğu toplumla aynı kültürden ve toplum içinde saygı gören birisidir. Ulaşım görevlisi (Transporter): Kara, deniz veya hava yolunu kullanarak göçmenin kendi ülkesinden dışarı çıkmasını sağlar. Örgütle aracılar vasıtasıyla irtibat kurar ve çoğunlukla örgütün yapısı hakkına bilgisi yoktur. Rüşvet verilmiş kamu görevlileri (Corrupt public officials (briable)/protectors): Elde edeceği maddi menfaat karşılığı makam ve yetkilerini kötüye kullanarak ve kanunları suiistimal ederek kaçakçılara gerekli belgeleri sağlayan ve/veya yasadışı giriş çıkışlara göz yuman kamu görevlileri ya da görevlisi. Bilgi toplama sorumlusu (Informer): Sınır güvenliği, göç, transit geçiş, iltica prosedürü ve düzenlemeleri ve kanunlar hakkında bilgi toplayarak organizasyonunun bunları nasıl istismar edebileceğini ortaya koyar. Kılavuz (Guides and crew members): Göçmenlerin bir noktadan diğerine veya bir ülkeden bir başka ülkeye geçişini sağlar ya da yolculuk esnasında göçmenlere eşlik eder. İç düzen sorumlusu (Enforcers): Çoğunlukla göçmenlerden oluşur. Güç kullanma dahil çeşitli yöntemlerle göçmenler arasında düzeni sağlar. Haberleşme, yiyecek ve su dağıtımı ve paraların toplanması görevini yerine getirir. Tahsildar (Debt-collector): Transit ve hedef ülkede kaçakçılık ücretini tahsil etmekten sorumludur. Sıklıkla fazla para almak için göçmenlere karşı şiddet, tehdit ve baskı uygularlar. Para aklama sorumlusu (Money-launderers): Kaçakçılık yoluyla kazanılan parayı çeşitli şekillerde aklamaktan ve paranın kaynağını gizlemekten sorumludur. Sosyal destek sorumlusu (Supporting personnel and specialist): Göçmenlerin özellikle transit ülkelerde başta ikamet olmak üzere çeşitli ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir (Schloendhart 2002:34-36).

7 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1691 Yukarıda sayılan aktörlerin birkaç ya da tamamının dahil olduğu organizasyonlarla gerçekleştirilen göçün, özellikle sınır geçiş aşamasının, arttırılacak güvenlik tedbirleri ile önlenebileceği yönünde genel bir kanı bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri nin göçmenlerle ilgilenen federal örgütü olan INS 1 e (Immigratin and Naturalization Service, ), bütçeden 1993 yılında 1.5 milyar ABD doları ayrılırken bu sayı 1999 yılında 4 milyar ABD dolarına çıkartılmış, aynı zamanda caydırarak önleme stratejisi çerçevesinde sınırların güçlendirilmesi için yılları arasında 3.3 milyar ABD doları harcanmıştır. Temelini göçmenleri sınır geçişi esnasında yakalamaktansa, sınır güvenliğini arttırarak sınırın geçilemeyeceği imajını yaratmak, bir başka deyişle göç etmeyi düşünenlerin evlerinden ayrılmalarına engel olmak fikrinin yattığı caydırarak önleme projesinin başlangıç tarihi olan 1994 yılı ile 2000 yılı sonu arasında yakalanan göçmen sayısı California ve Texas bölgesinde azalırken, Arizona bölgesinde arttı ve toplamda % 68 oranında artışa ulaştı (Cornelius, 2001:665). Söz konusu projenin uygulamaya başlanmasıyla beraber sınır geçmek isteyenler daha profesyonel kaçakçılara ihtiyaç duymaya başladı ve buna paralel olarak insan kaçakçılarına ödenen ücretlerde de artış yaşandı (Andreas, 2001: ; Cornelius, 2001:668). Bazı bölgelerde ücret 250 ABD dolarından 900 ABD dolarına çıkarken, örneğin, Arizona bölgesinden Phoenix e geçiş ücreti 1999 da 150 ABD doları iken 2000 yazında ABD doları arasında olmuştur (Cornelius, 2001:668). Aynı şekilde San Diego da kaçakçılara ödenen ücret projeden evvel ortalama 143 ABD doları iken 1996 da 700 ABD dolarına çıkmıştır (Cornelius, 2001:668). Buna göre alınan önlemler göçü caydırmaktan ziyade hem sınır geçişlerinin maliyetini, dolayısıyla insan kaçakçıları/tacirlerinin kazançlarını arttırmaya, hem de giriş noktalarının yönünü değiştirmeye yaradı (shift, rechanneling effect) (Andreas 2001:115; Cornelius, 2001:667). Hayter bunu baraj örneği ile açıklıyor: kontroller baraj gibidir; bir yerde oluşan delik kapatıldığında hemen başka bir yerde bir başkası ortaya çıkar (Hayter, 2000:152). Sınır güvenlik önlemlerinin arttırılmasının insani boyuttaki en büyük sonucu ise sınır geçişleri esnasında meydana gelen ölümlerin artmasıdır yıları arasında toplam Meksikalının başta dağlarda donarak, çölde güneş çarpması ve susuzluk nedeniyle ve nehir veya su kanalı geçişlerinde boğularak olmak üzere, sınırı geçmeye çalışırken öldüğü belirtiliyor (Cornelius, 2001:670). Ölümlerin büyük bir kısmının göçmenlerin, Amerikalılar tarafından tabii engel olarak değerlendirilen dağlar, çöl, nehir ve kanallara yönelmesi sebebiyle meydana geldiği anlaşılıyor. Türkiye de de hava ve coğrafi koşullardan dolayı göçmen ölümlerine rastlansa da bunun toplam sayısı konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ölümlerin büyük bir kısmının İran sınırında soğuktan donarak ve Ege Denizini veya Meriç nehrini geçmeye çalışırken de boğularak gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Göçün Sosyal, Ekonomik Ve Politik Etkileri Rasyonel bir davranış biçimi olan göç, üzerinde düşünülmüş, artıları eksileri çıkarılmış ve bu sürecin sonucunda karar verilmiş bir olgudur. Karar verme sürecine kimlerin katıldığı göçün türüne ve göçmenin ait olduğu toplumsal yapıya göre değişmekle birlikte, İçduygu ve Sirkeci nin belirttiği gibi, diyebiliriz ki: Kuşkusuz, toplumların tarihsel gelişiminden çıkartacağımız en temel bulgulardan birisi de, göçün toplumsal ve ekonomik dönüşümlerin bir sonucu olarak ortaya çıktığıdır; bu anlamda göç; bir sonuçtur. Bu arada göçün kendisinin de toplumsal ve ekonomik dönüşümlere katkıda bulunan bir etken olduğu unutulmamalıdır; bu çerçevede göç bir nedendir (İçduyguve Sirkeci, 1999:250) Eylül ün ardından INS, Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü nün (CIA) ardından ülkeye yasa dışı girişleri engelleyemediği için en çok eleştirilen bir kurum olmuştur (Erin, 2002:1).

8 1692 Abdurrahman YILMAZ Kane e göre (1995:2) ise göç ne negatif ne de pozitif bir olgudur, sadece modern çağın ekonomik gelişmelerine, ulaşım ve iletişim sistemlerine, politik baskılarına ve bireysel dürtülere karşı gösterilen bir tepkidir. İster sonuç olarak isterse neden olarak nitelendirilsin veya hangi amaçla yapılırsa yapılsın göç, herhangi bir şekilde bağlı olduğu toplumda sosyal, ekonomik ve politik etkiler bırakmaktadır. Göç Veren Ülkedeki Etkileri Göç ilk bakışta tek yönlü bir hareket gibi görünse de aslında ekonomik ve sosyal kapital dönüşleri göz önünde bulundurulduğunda, göçün oldukça dinamik ve çok yönlü bir hareket olduğu görülür. Bu niteliğinden dolayı göçün bazı Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Güney ve Güney-doğu Asya ve Latin Amerika ülke hükümetleri tarafından işsizliği ve nüfusu azaltacak, işçi dövizi (economic remmitance) girdisi sağlayacak bir fırsat olarak görüldüğü iddia edilmektedir (Weiner ve Munz, 1997:2). Dünya Bankası (World Bank) verilerine göre 2012 yılında gelişmekte olan ülkelere gönderilen yurtdışı işçi gelirlerinin, bir önceki yıla göre % 5.3 artarak, toplam 401 milyar ABD doları olduğu ve bu rakamın 2015 yılında 515 milyar ABD dolarını bulacağı tahmin edilmektedir (Dünya Bankası 2013). Yurtdışı işçi gelirlerinin gelişmekte olan bir çok ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla sının % 10 una eşit olduğu düşünüldüğünde durum daha net anlaşılmaktadır (Dünya Bankası, 2011:VII). Göç edenlerin ülkelerine aktardığı dövizlerin (economic remmitance) alt yapıyı güçlendirme, daha iyi beslenme ve daha kaliteli sağlık hizmeti alınması, kriz zamanlarında ve borçlanmalara karşı teminat görevi görme, üretime dönük sektörlerdeki yatırımlarla iş imkânları yaratılması, haneler arasındaki eşitsizliğin yoksul kesimler lehine azaltılması gibi faydalarının olduğu belirtilmektedir (Bkz. Tablo 1 Chimhowu, Piesse ve Pinder 2005:95-96). Göçmenlerin ülkelerine aktardıkları ya da geri dönüşte beraberlerinde getirdikleri sadece döviz (economic remmitance) ile sınırlı değildir. Göçmenler hem göç sürecinde hem de göç edilen ülkede yeni alışkanlıklar, beceriler kazanmakta ve de karşılaştıkları kültürlerden etkilenerek, tutum ve davranış değişikleri de göstermektedirler. Bu tür kültürel değişiklerin (social remmittances) yurda aktarılması ve taşınmasının sosyal kapitali güçlendirip sosyal gruplar ve sosyal aktivitelere katılımı sağladığı, göçmenlerin yeni beceri kazanması ve iş tecrübeleri ile işgücü sermayesinin gelişmesini ve özellikle kız çocuklarına karşı (eğitim vb.) tutum ve davranış değişiklikleri gibi konularda kültürel değişimlerin oluşmasını sağladıkları ifade edilmektedir (Chimhowu, Piesse ve Pinder 2005:95-96). İşçi gelirlerinin/girdilerinin (economic/social remmittances) yukarıda sayılan faydalarının yanı sıra ailelerin işçi gelirlerine bağımlı hale gelmesi, üretime yönelik olmayan yatırımlar yapılması nedeniyle kısa vadeli tüketim alışkanlığı kazanılması, yerel düzeydeki yaşam kalitesini azaltacak olumsuz kültürel edinimlerin aktarılması, başlangıç aşamasında, yurtdışından gelir alan haneler ile almayan haneler arasında eşitsizlik oluşmasına neden olması ve işçi gelirlerinin transferi yöntemiyle kara para aklanması gibi bazı olumsuz etkilerinin olduğu da belirtilmektedir (Chimhowu, Piesse ve Pinder 2005:95-96). Göçün göç veren ülkedeki etkileri konusunda Türkiye den Almanya ya 1960 lı yıllarda başlayan ve çeşitli süreçler geçiren Türk işçi göçü, önümüzde çok güzel bir örnek olarak durmaktadır. Başlangıçta, 1961 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı nın ülkede işgücü fazlası olduğunu saptaması üzerine iki amaç güdülerek yurtdışına işçi gönderilmesi planlanıyordu: Birincisi fazla işgücünü eritmek, diğeri geri dönüşlerinde getirecekleri umulan ve Osmanlı dan itibaren güdülen, modernleşme hareketinin devamını sağlayacağı düşünülen sosyal ve ekonomik girdiler (social and economic remmitances). Söz konusu yurtdışı işçi gelirleri, 1964 yılında 45 milyon ABD doları iken 1980 yılında 2 milyar ABD dolarına çıkmış ve bu hacmi ile dış açıkların kapatılmasında büyük pay sahibi olmuştur (Abadan, 1995:282) Yılında Türkiye ye

9 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1693 gönderilen yurtdışı işçi gelirlerinin ise 950 milyon ABD doları olduğu tahmin edilmektedir (Dünya Bankası, 2011). Şüphesiz ülkeye giren bu paranın miktarı kadar nasıl kullanıldığı da önemlidir. Bu tür döviz girdisinin yatırıma dönüştürülmesi yolundaki ilk çaba 1965 yılında Köy İşleri Bakanlığı nın toplum kalkınması çalışmaları kapsamında kurulan ve yurtdışına gidecek işlerin kooperatife üye olması durumunda öncelik tanınması esasına dayalı olan Köy Kalkınma Kooperatifleri oldu yılında sayısı bir düzine kadar olan bu kooperatifler soğuk hava tesisi, tarım aletleri satın alma ve kullanma tesisi, sulama tesisi, tüketiciler birliği, çiftlikler ve süt mamülleri gibi alanlarda faaliyet gösterdiler. Sayıları zamanla, 1971 de e, 1973 de e ve 1974 yılında ise ya çıkan ve üye sayısı i bulan ve bir çoğu sadece kağıt üzerinde kalan bu kooperatifler, herhangi bir proje hazırlayamamış ve somut bir yatırıma dönüşememiştir (Van Renselaar ve Van Velzen, 1975:117). Köy İşleri Bakanlığı nın Köy Kalkınma Kooperatifleri aracılığıyla işçi gelirlerini yatırıma dönüştürerek toplum kalkınmasını desteklemeye çalıştığı dönemde, yurtdışındaki işçiler de tasarruflarını değerlendirmek ve ileride Türkiye ye döndüklerinde kendilerine iş ve gelir sağlayacak alanlara yatırım yapma arayışındaydılar. Bu arayış çerçevesinde yurtdışındaki çoğunlukla aynı bölgedeki işçiler, sayıları yaklaşık olarak 120 yi bulan Türk İşçi Şirketleri ni kurdular. Bir çoğu kağıt üzerinde kurulan bu şirketlerin faaliyet alanları ile ilgili ortada hiçbir somut ya da kağıt üstünde bir hazırlık olmamasına rağmen bir çok Türk işçi bu şirketlerin hisselerini alarak buralara üye olmaya başladı (Van Renselaar ve Van Velzen, 1975:121). Yine de bir kaynağa göre Türk İşçi Şirketleri 1982 yılı itibariyle katılımcının toplam 1.8 milyar ABD doları hacmindeki yatırımıyla kişiye iş yaratılmasını sağladı (Abadan, 1995:282). Yukarıda dışa göçün, gönderen ülkede nüfusu azaltan bir etki yarattığı ifade edilmişti. Bu açıdan bakıldığında bu tür bir etki, ilk bakışta, kaynak ülke tarafından pozitif bir durum olarak değerlendirilebilir. Ancak göç eden kişilerin niteliği incelendiğinde bunun aslında en ileri boyutta bir beyin göçü, genel anlamda ise kalifiye ve/veya eğitimli insan göçü niteliği taşıdığı görülmektedir. DPT nin 1971 yılında açıkladığına göre Almanya ya giden Türk işçilerinin % 47 si ayrılmadan evvel kalifiye olarak çalışan işçilerden oluşmaktaydı (Abadan, 1995:283). Ancak, burada belirtilen kalifiye sıfatının gerek Almanya nın sanayi yapısına bağlı olarak farklılık gösteren işgücü ihtiyacı, gerekse göçmenlerin çoğunlukla gittikleri ülkede kimsenin yapmak istemediği işlerde iş bulabilmesi gibi nedenlerle Türkiye ye özgü olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu durumun yanı sıra iş ve işyerinin durumu hakkında önceden bilgi sahibi olunamaması, Türkiye de öğretmenlik, muhasebecilik gibi mesleklere sahip olanların Almanya da madencilik, çöpçülük, ağır sanayi ve inşaat gibi alanlarda istihdam edilmelerine yol açmıştır (İŞKUR, 2011:10). Bu tarz örnekler şüphesiz Türkiye ile sınırlı değildir. Mihir Desai ve iki meslektaşı ABD deki Hintli göçmenlerin büyük bölümünü H-1B türü vizeye sahip olan üniversite mezunlarının oluşturduğunu ve sadece bu göçmenlerin Hindistan maliyesine vergi kayıplarının bireysel vergilerin toplamının % 12 sine eşit olduğunu ileri sürüyorlar (Desai, Kapur ve Mchale, 2004:13). Bu örneğe, Kıta Afrika sının yılları arasında kalifiye nüfusunun %30 unu göç sonucu kaybettiğini ve Jamaika nın ülkesinde bir tane doktor tutabilmek için beş tane yetiştirmesi gerektiği örneklerini ekleyebiliriz (Stalker, 1994 aktaran Faini, 2002:6; Faini, 2002:6). Bu noktada sağlık çalışanlarının göçünün, göçün etkileri açısından incelenmesi gereken önemli konu başlıklarından birisi olduğunu söylemek gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü ne (WHO) göre son 30 yılda birçok Avrupa ülkesindeki göçmen sağlık çalışanı (doktor, hemşire) sayısı % 5 oranında arttı (Dünya Sağlık Örgütü, 2010). Öyle ki OECD ülkelerindeki sağlık çalışanlarının % 20 sini (OECD ülkelerinde göçmen sağlık çalışanlarının yaklaşık ini Filipinli hemşireler ve ini de Hintli doktorlar oluşturmakta), Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkelerinin sağlık

10 1694 Abdurrahman YILMAZ çalışanlarının ise % 50 sini göçmen sağlık çalışanları oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlık çalışanlarının artan oranlardaki dışa göçünün kaynak ülkedeki sağlık sistemini zayıflattığını belirtiyor (Dünya Sağlık Örgütü, 2010). Faini ye göre (2002) sağlık çalışanı ya da kalifiye işgücüne sahip çalışanların göç etmeleri, sadece ülkelerinin bu kişilerden yoksun kalması anlamına gelmiyor. Faini, göç eden bireylerin eğitim seviyesi ve ustalıkları arttıkça anavatanla olan bağlarının da azaldığını, aile birleşmelerinin arttığını ve göç ettikleri ülkede kabul görebilmek için eğitimlerine orada devam ettiklerini, sonuç olarak, tüm bu sebeplerden dolayı işçi dövizi girdilerinde (economic remmitances) kalifiye olmayan göçmenlere nispeten azalma olduğunu ileri sürmektedir. Bir başka deyişle giden göçmenlerin eğitim ve ustalık düzeyi arttıkça anavatanlarına sağladıkları döviz girdisi, ters orantılı olarak azalmaktadır. Birleşmiş Milletler in 2010 yılı verilerine göre göçmenlerin yaklaşık % 37 sini yaşları arasındaki genç nüfus oluşturmaktadır (BM, 2011b). İster kalıcı ister kısa süreli olsun zaten hızlı nüfus artışına sahip olan bu ülkelerde dışa göçün nüfusun azalmasını birincil olarak etkilemesinin yanında, söz konusu genç nüfusun üremeye katkısının ortadan kalkması ile potansiyel nüfus artışına engel olmaları da ikincil etki olarak değerlendirilebilir. Göç Edilen Ülkedeki Etkileri Şüphesiz, gelişmiş ülkelerdeki iş gücü açıkları, uluslararası göçün en büyük nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu iş gücü açıklarının, yetiştirilmesine emek ve para harcanmadan elde edilen, üstelik nispeten ucuz işçilerle karşılanması, ekonomik açıdan gelişmiş ülkelere büyük bir avantaj sağlamaktadır. Gelişmiş ülkelerin bu alışkanlıklarının yeni olmadığı kölelik ve sonrasında sözleşmeli işçiliğe kadar dayandığını söylemek mümkündür. Aslında son 30 yıldır Avrupa nın uyguladığı göç politikası iş gücü talebinden kaynaklanan göç sonucu oluşmuş iş gücü pazarının düzenlenmesinden yani iş gücü politikasından başka bir şey değildir (Schmid, 1992:41). İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde işgücü arzını oluşturan bu göçmenlere Batı nın talebi olmasa ekonomik anlamdaki bu göç hareketinin bu denli yoğun olması imkansız olurdu. Nitekim Hayter in (2000:156) de belirttiği gibi ekonomik göç büyük anlamda Batı nın işgücü ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Kapitalizm, ekonominin iyi gittiği dönemlerde işgücü açığını göçmenlerle kapatırken, ekonomik buhran dönemlerinde söz konusu göçmenler işten ilk çıkarılan grupları oluşturmuşlar ve bu yönleriyle çok defa ekonomik bunalımlara karşı bir Güvenlik Subabı (Konjunktur Puffer) olarak kullanılmışlardır (Abadan-Unat, 2002:21). Abadan-Unat a göre ( 2002:21) dış göç: Türkiye de olduğu kadar başka göçmen veren ülkelerde de göçmen kabul eden güçlü devlete ve onun merkezinde yer alan finans kapitaline önemli yararlar sağlamıştır. Gelişmiş ülkeler sınai verimlerini arttırabilmiş, kendi işçilerine yukarı doğru devingenlik sağlamışlardır. Başka bir deyişle dış göç, bağışıksız (asimetrik) bir etkileşime dayandığı için merkez ve çevre devletler arasındaki uçurumu genişleten bir süreç olmuş, ortaya zamanla kıdem alan bir global proletarya çıkmıştır. Batılı ülkeler 1980 li yıllarla beraber işgücü açıklarının kapandığını söyleyerek göç hareketlerine büyük kısıtlamalar getirmişler ve neredeyse imkansızlaştırmışlardır. Hayter e göre (2000:156), Kapitalizm yıllardan beridir işgücü açığı sorunuyla mücadele etti. Amerika gibi göç ülkesi olarak bilinen ülkeler ve Avrupa ülkeleri bu iş gücü açıklarını göç yoluyla giderdiler. Bir yandan ekonomileri büyürken diğer yandan işgücü açıklarını, ilk önce Avrupa nın en yoksul bölgelerinden ve sonra da üçüncü dünya ülkelerinden karşıladılar. Günümüzde Avrupa ülkelerindeki büyümenin yavaşlaması ve işsizliğin azalması ile beraber göç hareketi de azaldı. Ancak bu ülkeler hala yerli halkın yapmak istemediği işler için yabancı işgücüne ihtiyaç

11 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1695 duymaktadırlar: Bu göçmenlerin ayrılmaları halinde batılı ülkelerin çok güç durumda kalacakları açıktır. Her ne kadar ekonomik açıdan gelişmiş ülkeler göçe karşı sıkı tedbirler alsalar da nüfus ve işgücü projeksiyonları tamamen farklı şeyler söylüyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü (BMNB) nün 2000 yılı Mart ayında yayınladığı rapora göre Avrupa ve Japonya nın nüfusları gelecek elli yılda azalacak (BMNB, 2000:6). Bu rapora göre örneğin İtalya nın 2000 yılında 57 milyon olan nüfusu %28 azalarak 2050 yılında 41 milyona, İspanya nın 2000 yılında 39 milyon olan nüfusu 2050 yılında %24 azalarak 30 milyona, Almanya nın ki ise % 11 azalarak 82 milyondan 73 milyona düşecek (BMNB, 2000:6). Çalışan nüfusun (15-64 yaş arası), 65 yaş üstü çalışmayan nüfusa oranı da bu bağlamda artacak. Bugün çalışan nüfusun 65 yaş üstü çalışmayan nüfusa oranının 4.31 olduğu Avrupa Birliği nde bu oranın 2050 yılında 2.42 ye düşeceği tahmin ediliyor (BMNB, 2000:24). Aynı raporda, çalışan nüfus sayısını (15-64 yaş arası) bugünkü haliyle koruyabilmek için İtalya nın yılda , Almanya nın , Fransa , İngiltere ve veriler Avrupa Birliği ölçeğinde toplandığında ise, AB nin yılda göçmene ihtiyaç duyacağı belirtiliyor (BMNB, 2000:24). Bir başka kaynağa göre ise günümüzde yılda bir milyon göçmen alan Avrupa Birliği bugünkü demografik yapısını korumak için, doğum ve ölüm oranlarının değişmeyeceği farz edildiğinde, 2007 yılında dört buçuk milyon, 2024 yılında ise yedi milyon göçmene ihtiyaç duyacak (Keely, 2000:56). Bir başka deyişle gelişmiş ülkeler, bir yandan vatandaşlarının bazı işleri artık yapmak istememesi, diğer yandan da nüfuslarındaki azalma ve yaşlıların nüfustaki oranının artması sebebiyle sosyal güvenlik sistemlerinin çökme tehlikesine karşı genç insan gücüne ihtiyaç duymaktadırlar. Göç edilen ülkelerin niteliği nedeniyle göçün bu ülkelere olan etkisi görece daha fazla araştırma konusu olmuştur. Bu doğrultuda özellikle Amerika Birleşik Devletlerine göç edenlerin varlıklarının sosyal, ekonomik ve politik etkilerini incelemek ve açıklayabilmek için bir takım teoriler geliştirilmiştir. Çalışmalarıyla Chicago Sosyoloji Okulu na yön veren Robert E. Park asimilasyon teorisi ile göçmenlerin zamanla gittikleri ülkenin dilini, davranış biçimlerini, tavırlarını, geleneklerini ve dış görünüşlerini benimseyeceklerini ileri sürdü (Park, 1914:607). Park a göre sessizce ve farkında olmadan devam eden asimilasyon süreci sayesinde oluşan homojenlik, bireyin sahip olduğu kültürden edindiği sosyal tabulardan kurtulmasını ve böylece farklı gruplara katılmasının önünü açarak sosyal hareketliliğini sağlamaktadır (Park, 1914:608,611). Asimilasyon teorisi 1960 lara kadar ana paradigma olarak kaldıysa da o yıllarda artarak gelişen etnik ve ırkçı ayrımcılıkları göz önünde bulundurmaması nedeniyle geçerliliğini yitirdi (Heisler, 2000:77). İçeriği ve bakış açısı değişse de göç üzerine araştırmalar, yeni tanımlamalar ve teoriler geliştirilmeye devam etti. Bunlardan bir tanesi Alejandro Portes in varolan farklı kültürler içinde asimilasyonu öngören çoklu asimilasyon (segmented assimilation) teorisiydi. Portes yeni ikinci kuşak (the new second generation) olarak tanımladığı göçmen çocukları konu alan araştırmasına dayanarak, adaptasyonun birkaç farklı şekilde gerçekleştiğini ileri sürmektedir: Birincisi beyaz orta sınıfa paralel uyum; ikincisi aşağı yönde sosyal hareketliliğe (gerileme) ve yoksulluğa neden olan kentli alt sınıfa uyum; üçüncü ise göçmenin kültürel değerlerini bilinçli olarak koruyarak ekonomik yönden uyumu (Portes, 1993:82). Farklı göçmen gruplar üzerine araştırmalarına devam eden Portes, meslektaşı Wilson ile beraber Miami deki Kübalı göçmenlerin çalışma ekonomisinin çevresel bir aktörü mü yoksa daha farklı bir yapı içinde mi bulunduklarını anlamak amacıyla yaptığı araştırma sonucunda Kübalı göçmen yerleşimlerinin esas/birincil çalışma hayatının çevresel bir aktörü olmaktan ziyade diğer göçmen gruplara göre daha az asimile olmuş ve ekonomik alanda nispeten daha başarılı bir model oluşturduklarını ileri sürmektedir (Portes ve Wilson, 1980:314). İkiliye göre bu başarının arkasında göçmenlerin dil öğrenme gibi bir zorunluluk yaşamamaları, işe alım ve iş sözleşmelerinde aynı etnik gruptan gelen göçmenlerin öncelikli olması esasına dayanan etnik dayanışma ve güvenilirlik

12 1696 Abdurrahman YILMAZ yatmaktadır (Portes ve Wilson, 1980:315). Kübalı göçmenlere ilişkin bu verilerin diğer göçmen gruplar için de geçerli olabileceği hipotezini ileri süren Portes ve Wilson, araştırmalarının en önemli yanının göçmen yerleşimlerinin farklılığını ilk defa ampirik verilerle ispatlamış olmalarıdır (Portes ve Wilson, 1980:314). Göçmenlerin çalışma hayatına girişindeki etnik dayanışmanın bir başka örneği de etniğe dayalı iş modelidir (ethnic niche model). Bu model, beyazlara göre daha düşük ücretli ve statü açısından düşük işlerde çalışmakta olan göçmenler ve Afrika kökenli Amerikalıların etnik dayanışma yoluyla iş piyasasında yukarı yönde hareket sağladıklarını öne sürmektedir (Waldinger, 1999:6). Temelini belirli bir iş sektörüne giren göçmenlerin o iş piyasasına başkalarının girişini engellerken kendi grup üyelerinin girişini kolaylaştırmaları yatan etniğe dayalı iş modeli, Waldinger a göre iki safhada gerçekleşmektedir: Birinci safhada göçmenler beceri ve dil bilgilerine göre işe yerleştirilmekte ikinci safhada ise yeni gelenler ya da aynı etnik gruptaki diğer göçmenler o iş sektörüne alınmaya başlamaktadır (Waldinger, 1999:21). Yukarıda sayılan tüm model ve teorilere göre göçmenlerin gittikleri yerde iki temel ihtiyaçları olduğunu ve davranışlarına yön veren güdülerin bunların giderilmesine yöneldiğini söylemek yanlış olmaz: birincisi bir iş sahibi olmak, ikincisi kültürel yönden kabul görme. Sonuç olarak diyebiliriz ki göçmenler bulundukları ülkede daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek adına sürekli bir arayış içerisindedirler. Bu, bazen o topluma tamamen uyum sağlama şeklinde gerçekleşirken, bazen de kendi etnik grubuna daha sıkı bağlanmak şeklinde gerçekleşmektedir. Göçün Diğer Etkileri Ulus devletlerin kontrol ve egemenliğinin azalması, sermayenin hızlı dolaşımı, gelişen teknoloji ile birlikte hızlı iletişim ve ulaşım imkanlarının ortaya çıkması veya Apadurai nin (1997:33) ortaya attığı gibi küresel kültürel akımın beş boyutu olan beşeri (ethnoscape), medya (mediascape), teknoloji (technoscape), finans (financescape) ve fikir (ideoscape) akışkanlarının (scapes) birbiriyle olan ilişkileri ile anılan küreselleşme göçmenlerin anavatanlarıyla ilişkilerini de etkiledi. Göç ettikleri ülkede asimile olacakları ve anavatanla bağlarını yavaş yavaş koparacakları düşünülen göçmenler, küreselleşmenin imkanlarından da faydalanarak anavatanlarıyla daha sıkı ilişkiler kurmaya ve anavatanlarında olup bitenlerle daha çok ilgilenmeye başladılar. Portes ve Haller e göre (2003:1229), göçmenlerin bu ilgisi ve anavatanda politik alanda rol arayışları göçmenlerin eğitim seviyeleri yükseldikçe artmaktadır. Kaynak ülke ve göç edilen ülke arasında devam eden aktivitelerle beraber uluslararası alanda ortaya çıkan bu etkileşim sonucunda ulusötecilik ya da ötede ulusçuluk 2 (transnationalism) kavramı ortaya çıktı. Ulusöteciliği göçün diğer etkilerinden ayıran en önemli özellik, şüphesiz, aynı anda hem kaynak hem de hedef ülkeyi etkilemesi, bir başka değişle bu etkileşimden doğan ortamda hayat bulabilmesidir. Aynı ulusötecilik gibi göçmenlerin anavatanlarıyla olan ilişkilerinin ve algılama şekillerinin ürünü olan diaspora kavramı, kürselleşmeden önce de var olmasına rağmen kürselleşme ile klasik ve modern olmak üzere iki ayrı bölümde ele alınmaya başlandı. Günümüzde ülkelerinin dışında yaşayan Rum, Ermeni, Filistin ve Yahudiler klasik diasporalar olarak tanımlanırken modern diasporalar ekonomik göç, mültecilik, misafir işçilik, sürgün edilmiş toplumlar, etniklik gibi kavramları içine alabilmektedir (Kaya, 2001:73). Klasik diasporaların en temel özelliğinin, toplumsal bir kategori olarak algılanmaları ve birlikte yaşadıkları toplum ile aralarında belirgin toplumsal ve kültürel sınırların olması olduğunu ifade eden Kaya ya göre bu iki tür diaspora arasındaki en önemli fark kutsal anavatana dönmek 2 Transnationalism Türkçeye ulusötecilik olarak çevrilmesine karşın ötede ulusculuk un kavramın özünde yatan manayı daha iyi ifade ettiğini değerlendiriyorum.

13 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1697 arzusunda (mitinde) yatmaktadır (Kaya, 2001:73; Kaya, 2011:25). Bununla birlikte, günümüz siyasi yaşamını da incelediğimizde, kutsal anavatana dönüş mitinin etkisinin yanında kendi varlıklarına karşı tehdit olarak gördükleri, anavatanlarından ayrılmalarına neden olan ötekine karşı ancak birlik olurlarsa ayakta kalabileceklerine inanmaları ve bunun toplumsal hafızada paylaşılmasını da buna ekleyebiliriz. Diasporaların buradan kaynaklanan gücü ise anavatanlarındaki ve uluslararası alanda anavatanlarıyla ve kendi kimlikleriyle ilgili politikalara yön verme çabalarında ortaya çıkıyor. Diasporaları sürgün edilmiş azınlık toplumları olarak tanımlayan Safran (1991:83-84 aktaran Kaya, 2001:74) bir topluluğun diaspora sayılabilmesi için altı kriteri taşıması gerektiğini öne sürmüştür. Bunlar: 1. Anavatanlarından en az iki farklı çevre bölgelere dağıtılmaları, 2. Anavatanlarıyla ilgili hatıra, hasret ve mitlerini muhafaza etmeleri, 3. Gittikleri ülkede tam olarak kabul görmediklerine inanmaları, 4. Anavatanlarına zamanı geldiğinde bir gün nasıl olsa geri döneceklerine inanmaları, 5. Anavatanlarının ayakta kalması ve refahını arttırması için çaba sarf etmeleri, 6. Grup ruhunun ve grup içi dayanışmanın anavatanla sürekli olarak devam eden ilişkilerle tanımlanmasıdır. Kaya (2011:28), Safran ın altı maddelik diaspora kriterinin Çerkes, Ermeni ve Yahudi diasporaları gibi eski diasporaları açıklamada yeterli olabileceğini ancak günümüzdeki Amerika daki Afrikalı, Britanya daki Güney Asyalı ya da Almanya daki Türkler gibi diasporik topluluklara ilişkin yapılacak tanımlamalar ile örtüşmediğini ifade etmektedir. Kaya (2011:28), buradan hareketle, benzer bir soruna dikkat çeken Cliford un (1994:306) bazı grupların Safran ın sıraladığı ideal diaspora kriterlerinden iki, üç veya dördüne sahip olmalarına göre az veya çok diasporik olarak tanımlanabileceği önerisinin makul olduğunu belirtmektedir. Transit Ülkedeki Etkileri 1980 lerin başından itibaren ortaya çıkan düzenlenmemiş göç, göç veren ve göç edilen ülkede çeşitli etkiler yaratmakla kalmayıp aynı zamanda, nihai ülkedeki kadar olmasa da, transit ülkede de çeşitli izler bırakmaya başladı. Transit göçün, nihai ülkeye varmayı amaçlayan göçmenlerin, transit ülkede para biriktirinceye ya da sınırı geçmek için gerekli şartlar (para temini/transferi, belgelerin hazırlanması, sınırın yasadışı geçişi için hava, iklim ve güvenlik şartlarının düzelmesi vb.) oluşuncaya kadar beklemesi, bir başka deyişle geçici bir süre için o ülkede bulunmaları, etkileşimin hem süre bakımından kısa, hem de kapsadığı sosyal çevre bakımından dar olmasına yol açmaktadır. Transit göçün etkilerinin ortaya çıkarılmasındaki en büyük güçlük de, transit göçün bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Transit göçmenlerin Türkiye ye etkilerini değerlendiren Emniyet Genel Müdürlüğü ise terör örgütlerinin bundan fayda sağladığı, kaçak çalışma sonucu vergi kaybı olduğu, ülke dışına döviz çıkışına yol açtığı, iş bulamayan göçmenlerin çeşitli suçlara karıştığı ve yakalanan göçmenlere yapılan masraflar nedeniyle ülke hazinesinin zarar gördüğü gibi hususlara değinmektedir (Emniyet Genel Müdürlüğü, 2001:21-35). Ancak güvenlik odaklı bu yaklaşım, bilimsel araştırmalarla desteklenmeye muhtaçtır. Transit göçü ve onun etkilerini Türkiye örneğinde anlamak için en başta anlaşılması gereken husus, konunun hangi seviyede kimler tarafından algılandığı, kimlerle etkileşim halinde olduğu dolayısıyla transit göçün kimler üzerinde bir etki yarattığıdır. Türkiye de transit göçmenlerle etkileşim halinde bulunan üç kesim olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar:

14 1698 Abdurrahman YILMAZ 1. Kamu/Güvenlik kuvvetleri: Kara Kuvvetleri Komutanlığı (sınırda), Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü. Temelini sorun ve bu sorun ile baş etme çabasının yer aldığı güvenlik kuvvetleri ile olan ilişkiler, aynı zamanda, etkileşimin devlet tabanının da çerçevesini belirliyor. 11 Nisan 2013 te Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu na istinaden kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü nün 2014 yılından itibaren göç alanındaki birincil aktör olacağını söyleyebiliriz. 2. İnsan kaçakçıları: Sınır ve sahil bölgelerinin yanında İstanbul da, gerek münferit gerekse bir organizasyona dahil olarak çalışan, bu işten para kazanan kesim. İnsan kaçakçıları, göçmenleri yürüyen dolarlar olarak değerlendirirken, göçmenler için kaçakçılar güvenilmesi çok zor olmasına rağmen içlerinden birine güvenmek zorunda oldukları bir kesimi ifade ediyor. Bir başka deyişle, kaçakçılar, göçmenler tarafından kötü ama gerekli (necessary evil) olarak nitelendiriliyorlar (Andreas, 2001:118). 3. İş ortamından kaynaklanan ilişkiler: Bu tarz bir ilişkiyi de iki ayrı kategoride ele almak gerekiyor: Birincisi iş arkadaşları veya iş veren ile olan ilişkiler, ikincisi müşterici satıcı ilişkileri. Göçmenlerden bazıları işverenleri tarafından aldatıldığını, hak ettiği paranın verilmediğini veya ücretinin çok düşük olduğun belirtirken, bazı göçmenler işverenlerinden veya çalışma arkadaşlarından destek gördüğünü ifade ediyor. Bu bağlamda, işçi-işveren ilişkisinin, yasadışı olmanın sömürülmesinin işverenin insancıllığıyla sınırlandırıldığı bir temelde yer aldığını söyleyebiliriz. Satıcı müşteri ilişkisi ise, ilk bakışta, kısa süreli ve devamlılık göstermemesiyle sınırlı bir nitelik taşıdığı düşünülse de bu ilişkilerin zamanla evlilikle sonuçlanabildiği, dolayısıyla konunun daha derin boyutlarının olduğu gözükmektedir. Bununla birlikte bu tarz bir ilişkinin yaygınlığı ile ilgili bir şey söylemek mümkün değildir (Yılmaz, 2003: ). Görüleceği üzere transit göç, bu tür göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye de dahi toplum temelinde kısıtlı ve geçici sürelerle fark edilmektedir. Toplum düşüncesinin yansıması olan siyasi partiler ve siyasetçilerin konuyla ilgili olarak herhangi bir düşünce belirtmemesi veya bir politika geliştirme ihtiyacını hissetmemeleri, Türkiye deki transit göçün toplum düzeyindeki algılanışını göstermesi açısından da oldukça dikkat çekicidir. Batı Avrupa ülkeleriyle Türkiye arasında olan fark da burada ortaya çıkıyor: Siyasi liderlerin göç ile ilgili yaptıkları açıklamalar Almanya da, Fransa da ve İngiltere de seçimlerin kaderini etkilerken aynı zamanda dış politikalarına da yön vermektedir. Nitekim, 2002 Aralık ayında Türkiye nin AB üyeliği konusunda alınan kararda, Almanya ve Fransa nın iç politik kaygılarının esas belirleyici olduğu, dönemin Başbakanı Abdullah Gül tarafından dile getirilmişti (NTV, 14 Aralık 2002). Bu noktada, iç politik kaygılar adı altında gerçekte Batılı toplumların kendinden olmayanları yanlarında görmek istemedikleri ve bunu önlemeye yönelik politikalara oy verecekleri gerçeği anlatılmaktadır. Türkiye nin bu yönde yürüttüğü politikaların ise AB ye uyum süreci içerisinde ele alındığı ve yapılan değişikliklerin Avrupa nın belirlediği ve uyguladığı standartlara uymak çabası içerisinde yürütüldüğü görülmektedir. Bir başka deyişle transit göçün etkisinin kısa süreli ve dar kapsamlı olması nedeniyle Türkiye nin transit göç politikalarının temelini toplumsal etkileşimden çok Avrupa ile siyasi ilişkiler belirlemektedir. Sonuç Göç her ne şekilde olursa olsun gittikçe artan bir şekilde ve artan sayıda insanın hayatını etkilemeye devam ediyor. Bugün Suriye de meydana gelen olaylardan, Afganistan da uzun yıllardır devam eden savaş ve istikrarsız duruma, ekonomik yönden az gelişmiş ülkelerdeki işsizlik ve geçim sorunlarına kadar bir çok nedenin yakın ya da öngörülebilen bir zaman içerisinde ortadan kalkacağına ya da azalacağına dair bir veri, bir ümit maalesef bulunmuyor. Yasadışı göçü önlemek, göçün niteliği ve kullandığı yöntemler açısında zor olsa da özellikle sığınmacı/mülteci göçü ile

15 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1699 insanların kendi ülkeleri içinde yerinden edilmelerini (IDP, Internally Displaced Person) önlemek insan odaklı politikalarla mümkün olabilir. Göçmenlerin bulundukları ülkede çeşitli şekillerde sömürülmesinin yasal tedbirlerle önüne geçilmesi ve kendi kültürlerini koruyabilme imkanları da tanınarak o ülkeye uyum sağlamalarını kolaylaştıracak adımların atılması da oldukça önemli. Gerek göçte, gerekse afet vb. olaylarda toplumun diğer kesimlerinden çok daha fazla etkilenmenin yanı sıra cinsel ve işgücü yönünden sömürülen kadın ve özellikle de çocukların ayrı bir kategoride değerlendirilmeleri ve bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla özellikle kadın ve çocuklara yönelik özel destekleyici/koruyucu tedbirler geliştirilmesi gerekiyor. Her şeyden evvel unutulmamalıdır ki göç sosyal bir olaydır. Günümüzde devletlerin en büyük yanlışı göçün çoğu ülke tarafından güvenlik odaklı olarak ele alınmasından kaynaklanıyor. Hollifield in (2000: ) belirttiği gibi uluslararası göç ile ilgili politikalar kontrol, uluslararası ilişkiler (egemenlik, ulusal güvenlik ve dış politika ile uluslararası göç arasındaki ilişki) ve göçmenlerin uyumundan (göçün vatandaşlık, politik gelişmeler üzerine etkisi) oluşan üç boyutta irdelenmesi gerekiyor. Bir başka deyişle, uluslararası göç konusu ele alınırken bu boyutlardan sadece birine yönelik politika geliştirilmesi çözüm için yeterli olmayacaktır. Çok yönlü ilişkiler ve etkileşimleri içeren göç süreci ile beraber ortaya çıkan sorunların, yine çok yönlü politikalar ve yaklaşımlarla ele alınması çok daha yerinde olacaktır. KAYNAKÇA ABADAN-UNAT, Nermin (1995). Turkish Migration To Europe The Cambridge Survey of World Migration, R Cohen (ed.), Cambridge: Cambridge University Press. ABADAN-UNAT, Nermin (2002). Bitmeyen Göç: Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. ANDREAS, Peter The Transformation of Migrant Smuggling across the U.S.-Mexican Border Global Human Smuggling,, London: The John Hopkins University Press. APADURAI, Arjun (1997). Disjuncture and Diffrence in the Global Cultural Economy, Modernity at Large, Minnesota: Minesota University Press. BARON, Harold M. (1971). The Demand for Black Labor: Historical Notes on the Political Economy of Racism, Radical America, Vol. 5, No. 2, March-April. BM (UN) (2000). Protocol To Prevent, Suppress And Punish Trafficking in Persons, Especially Women and Children, Supplementing The United Nations Convention Against Transnational Organized Crime. > BM (UN) (2000). Protocol Against The Smuggling Of Migrants By Land, Sea and Air, Supplementing The United Nations Convention Against Transnational Organized Crime. < ng.pdf>15 Eylül BM (UN, Economic & Social Affairs) (2011a). World Population Prospects: The 2010 Revision, Hihglights and Advance Tables, New York.

18 1702 Abdurrahman YILMAZ KOSER, Khalid (2001). The Smuggling of Asylum Seekers into Western Europe: Contradictions, Conundrums, and Dilemmas, Global Human Smuggling içinde, Kyle David And Rey Koslowski (ed.). London: The John Hopkins University Press. KYLE David ve John DALE (2001). Smuggling the State Back In: Agents of Human Smuggling Reconsidered içinde, Global Human Smuggling David Kyle and Rey Koslowski (ed.). London: The John Hopkins University Press. LOOMBA, Ania (1998). Colonialism/Postcolonialism, London: Routledge. PARK, Robert E. (1914). Racial Assimilation in Secondary Groups With Particular Reference To The Negro, American Journal of Sociology (AJS), Vol. 19, No. 5 (Mar., 1914): pp PORTES, Alejandro ve KENNETH L. Wilson (1980). Immigrant Enclaves: An Analysis of Labor Market Experiences of Cubans in Miami, American Journal of Sociology (AJS), Vol. 81, Number 2, PORTES, Alejandro ve Min ZHOU (1993). The New Second Generation: Segmented Assimilation and Its Variants, Annals of The American Academy of Political and Social Science, Vol. 530, pp PORTES, Alejandro ve William HALLER (2003). Assimilation and Transnationalism: Determinants of Transnational Political Action Among Contemporary Migrants, American Journal of Sociology (AJS), Vol. 108, No. 6 (May 2003): pp ROSMAN Abraham ve Paula G. RUBEL (1998). The Tapestry Of Culture: An Introduction To Cultural Anthropology, Boston: McGrawHill. SALT, John (2000). Trafficking and Human Smuggling: A European Perspective, International Migration, Special Issue 2000/1, Oxford: Blackwell Publishers. SCHLOENHARDT, Andreas (2002). Organised Crime and Migrant Smuggling: Australia and Asia Pacific, Australian Institute of Criminology Research and Public Policy Series No. 44, < SCHMID, Gabriele (1992). The Development Of Migration Policies And Their Contradictions, Innovation, Vol. 5, No. 2. UGÖ (IOM) (1999). Trafficking in Migrants: IOM Policy and Responses, Santiago Workshop on Best Practices Related to Migrant Workers June UGÖ (IOM) (2002). Trafficking in Migrants, Quarterly Bulletin, No:26, Sept. < UGÖ (IOM) (2002). Türkiye de Kalan Usulsüz Göçmenlerin Gönüllü Olarak Geri Dönüşü Projesi UGÖ Ankara Bürosu. VAN RENSELAAR, Herman ve Leo VAN VELZEN (1975). Göç ve Gelişme, Yabancı Ülkelerdeki İşçilerin Tasarruflarını Gelişme için Kullanmayı Amaçlayan Kamu ve Özel Sektör Girişimleri, Ankara: Ajans Turk Matbaacılık. WALDINGER, Roger (1999). Still The Promised City: African Americans and New Immigrants in Postindustrial New York, New York: Harvard University Press. WEINER Myron ve Rainer Munz (1997). Migrants, Refugees and Foreign Policy: Prevention and Intervention Strategies, Third World Quarterly, Mar97, Vol. 18 Issue 1, p25, 27p. WILLIAMS, Eric (1944). Capitalism and Slavery, London: Andre Deutsch.

19 Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri 1703 YILMAZ, Abdurrahman (2003). Edirne den Gelişmiş Ülkelere Gitme Teşebbüsünde Bulunan Transit Göçmenler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü.

20 1704 Abdurrahman YILMAZ Tablo 1: İşçi Gelirlerinin Yoksulluğa Farklı Seviyelerdeki Temel Etkileri Seviye Yoksulluğu Azaltıcı Etkisi Diğer Etkisi Hane Toplumsal Haneye sağladığı gelir ile tüketime yönelik sorunların çözülmesini sağlar (Kannan and Hari 2002). Birikim ve tasarruflar sayesinde kriz zamanları ile borçlanmalara karşı teminat görevi görür (Hadi 1999; Lucas and Stark 1985). Daha iyi beslenme ve daha kaliteli sağlık hizmeti alınmasını sağlar (Yang 2003). Daha iyi ve daha uzun eğitim alınmasını sağlayarak çocuk işçiliğinin azaltılmasına katkı sağlar (Edwards and Ureta, 2001) Sosyal kapitali güçlendirir, sosyal gruplar ve sosyal aktivitelere katılımı sağlar (Orozco 2002). Bilgiye ulaşımı arttırır (Adams 1991; Ballard 2001). Yerel fiziki altyapıyı güçlendirir (Ahmed 2000; Alarcón 2002). Yerel mal piyasalarının büyümesine katkıda bulunur. Yerel sermaye piyasalarının gelişmesinin yanı sıra bankacılık ve ticaret alanlarında yeni hizmetlerin sunulmasını sağlar (Ballard 2002). Yeni kalkınma kurumlarının kurulmasını ve gelişmesini sağlar (Alarcón 2002; Allard 2002; Meyers 1998). Özellikle kız çocuklarına karşı (eğitim vb.) tutum ve davranış değişiklikleri gibi konularda kültürel değişimlerin oluşmasını sağlar. Yerel iş imkanları yaratır. Ailelerin işçi gelirlerine bağımlı hale gelmesi, göç döngüsündeki değişmelere karşı hassas hale gelmelerine neden olur. Üretime yönelik olmayan yatırımlar yapılmasına ve kısa vadeli tüketim alışkanlığı kazanılmasına neden olur (Ballard 2001). İlave kaynaklara erişim yaşa ve cinsiyete göre farklılık gösterir (Dostie and Vencatachellum 2002; Kothari 2002). Yerel çevreye/hayata uygun olmayan yeniliklerin kazanılmasına neden olur (Osili 2002). Başlangıç aşamasında, yurtdışından gelir alan haneler ile almayan haneler arasında eşitsizlik oluşmasına neden olur. Özellikle toprak ve işgücü gibi konularda yerel piyasanın bozulmasına neden olur. Yerel düzeydeki yaşam kalitesini azaltacak olumsuz kültürel edinimlerin aktarılmasına neden olur (Levitt 1996). Haneler arasındaki eşitsizliğin yoksul kesimler lehine azaltılmasını sağlar. Ulusal Bazı ülkelerde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla nın (GSYH, GDP) % 9 na varan düzeyde döviz girişi sağlar (Martin 2001; Orozco 2002; Ratha 2003). Üretime dönük sektörlerdeki yatırımlarla iş imkanları yaratılmasını sağlar (Puri and Ritzema 2003). Göçmenlerin yeni beceri kazanması ve iş tecrübeleri ile işgücü sermayesinin gelişmesini sağlar (Leon-Ledesma and Piracha 2001). Özellikle Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH, GDP) düşük olan ülkelerde döviz kurlarında dalgalanmalara neden olur (Amuedo-Dorantes and Pozo 2002). Paralel döviz piyasalarının büyümesine neden olur. Emlak piyasasının bozulmasına neden olur (Bracking 2003).

Uluslararası Göç Örgütü – International Organization for Migration

Uluslararası Göç Örgütü ( IOM ) bir olduğunu hükümetlerarası örgüt ile ilgili hizmetler ve danışmanlık sağlayan göçü de dahil olmak üzere hükümetler ve göçmenlere yerinden edilmiş kişilere , mültecilere ve göçmen işçiler . Eylül 2016’da IOM, Birleşmiş Milletler’in ilgili bir kuruluşu haline geldi . Başlangıçta yardım yeniden yerleşmelerine insanlara Avrupa Göç (ICEM) için Hükümetlerarası Komitesi olarak 1951 yılında kurulmuş yerinden tarafından İkinci Dünya Savaşı . 2021 itibariyle Uluslararası Göç Örgütü’nün 173 üye devleti ve dokuz gözlemci devleti var.

IOM, göç alanında çalışan başlıca hükümetler arası kuruluştur. IOM’nin belirtilen misyonu, hükümetlere ve göçmenlere hizmet ve tavsiye sağlayarak insani ve düzenli göçü teşvik etmektir.

IOM, göçün düzenli ve insancıl yönetiminin sağlanmasına yardımcı olmak, göç konularında uluslararası işbirliğini teşvik etmek, göç sorunlarına pratik çözümler aranmasına yardımcı olmak ve mülteciler, yerinden edilmiş kişiler veya diğer ihtiyaç sahibi göçmenlere insani yardım sağlamak için çalışır. yerinden edilmiş insanlar.

IOM Tüzüğü, göç ile ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma arasındaki bağlantıyı açıkça kabul etmektedir.

IOM, göç yönetiminin dört geniş alanında çalışır: göç ve kalkınma, göçün kolaylaştırılması, göçün düzenlenmesi ve zorunlu göçün ele alınması . Kesişen faaliyetler arasında uluslararası göç hukukunun desteklenmesi, politika tartışması ve rehberlik, göçmen haklarının korunması, göç sağlığı ve göçün cinsiyet boyutu yer almaktadır.

Buna ek olarak, IOM sıklıkla düzenledi seçimleri için mültecilerin olduğu gibi, kendi ülke dışına 2004 Afgan seçimlerinde ve 2005 Irak seçimlerine .

İçindekiler

Tarih

IOM, 1951’de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Batı Avrupa’nın kaosu ve yerinden edilmesinden doğdu. İlk olarak Avrupa’dan Göçmenlerin Hareketi için Geçici Hükümetlerarası Komite (PICMME) olarak biliniyordu. Avrupa hükümetlerine, savaş nedeniyle yerlerinden edilmiş tahminen 11 milyon insan için yeniden yerleştirme ülkelerini belirleme konusunda yardım etmekle görevlendirilen IOM, 1950’lerde yaklaşık bir milyon göçmen için ulaşım sağladı.

Uluslararası Göç Örgütü Anayasası, 19 Ekim 1953’te Venedik’te Avrupa Göçü için Hükümetlerarası Komite Anayasası olarak sonuçlandırıldı . Anayasa 30 Kasım 1954’te yürürlüğe girdi ve örgüt resmen kuruldu.

Örgüt, 1952’de PICMME’den Hükümetlerarası Avrupa Göç Komitesi’ne (ICEM ), 1980’de Hükümetlerarası Göç Komitesi’ne (ICM) ve son olarak şimdiki adı olan Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM ) bir dizi isim değişikliği geçirdi. ) 1989’da; bu değişiklikler, kuruluşun yarım yüzyılı aşkın bir süredir operasyonel bir ajanstan bir göç ajansına geçişini yansıtıyor.

IOM’nin tarihi, son yarım yüzyılın insan yapımı ve doğal afetlerinin izini sürerken – Macaristan 1956 , Çekoslovakya 1968 , Şili 1973 , Vietnam Boat People 1975, Kuveyt 1990 , Kosova ve Timor 1999 ve Asya tsunamisi , 2003 Irak işgali , 2004/2005 Pakistan depremi , 2010 Haiti depremi ve süregelen Avrupa göçmen krizi — insancıl ve düzenli göçün göçmenlere ve topluma fayda sağladığı inancı, sürekli olarak uluslararası kabul görmüştür.

Operasyonel bir lojistik ajansı olarak köklerinden itibaren, IOM, göç konularının anlaşılmasını ilerletmek, göç yoluyla sosyal ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmek ve insan onurunu ve refahını korumak için hükümetler ve sivil toplumlarla birlikte çalışan önde gelen uluslararası ajans olma kapsamını genişletmiştir. göçmenlerin varlığı.

Faaliyetlerin daha geniş kapsamı, nispeten küçük bir ajanstan, yıllık işletme bütçesi 1.8 milyar dolar olan ve dünya çapında 150’den fazla ülkede çalışan yaklaşık 11.500 personele sahip bir ajansa hızlı genişleme ile eşleştirilmiştir.

“BM göç ajansı” olarak IOM, 21. yüzyılda göçün sosyal, ekonomik ve politik etkilerine ilişkin hararetli küresel tartışmada ana referans noktası haline geldi. IOM , Aralık 2018’de Fas’ın Marakeş kentinde kabul edilen ve uluslararası göçle ilgili ilk hükümetler arası anlaşma olan Küresel Göç Sözleşmesi’nin oluşturulmasını destekledi. Genel Sekreter Antonio Guterres, BM Göç Ağı’nı kurdu. BM Göç Ağı sekreterliği IOM’de bulunmaktadır ve IOM Genel Müdürü Antonio Vitorino Ağ Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

tartışma

Afganistan ve Irak gibi güvensiz ülkelere yapılan sınır dışı edilmelerin düzenlenmesi eleştiriliyor. Örneğin, İnsan Hakları İzleme Örgütü , IOM’nin Avustralya’nın ” Pasifik Çözümü “ne katılımını eleştiriyor . Pasifik’teki Nauru adasında , IOM 2002’den 2006’ya kadar Avustralya hükümeti adına Nauru Gözaltı Merkezi’ni işletti ve burada Avustralya ordusu tarafından yakalanan Afgan tekne mültecileri, çocuklu birçok aile de dahil olmak üzere hapsedildi.

Bu nedenle Uluslararası Af Örgütü , IOM’den uluslararası insan hakları ve mülteci hukuku standartlarına uyacağının güvencesini vermesini talep etmektedir; özellikle keyfi ve yasa dışı gözaltı, gözaltı koşulları ve geri göndermeme ilkesi ile ilgili standartlar .

İnsan Hakları İzleme Örgütü, dünya çapında milyonlarca insan IOM’nin sponsor olduğu programlara katılmasına rağmen, IOM’nin insan hakları ihlallerini izlemek veya göçmenlerin haklarını korumak için resmi bir yetkisi olmadığı konusundaki endişelerini dile getiriyor.

Üye devletler

2021 itibariyle Uluslararası Göç Örgütü’nün 173 üye devleti ve 9 gözlemci devleti bulunmaktadır.

Gözlemci Devletler :

IOM X

IOM X, Bangkok, Tayland’da Uluslararası Göç Örgütü tarafından yürütülen bir Kalkınma için İletişim kampanyasıdır.

Kampanyanın belirtilen amacı: “Asya Pasifik bölgesinde insan kaçakçılığını ve sömürüyü önlemek için güvenli göçü ve kamu eylemini teşvik etmek.”

IOM X, Tayland balıkçılık endüstrisinde köleleştirilmiş erkeklerin korunması, insan kaçakçılığını tespit etmek ve bunlarla mücadele etmek ve çocukların cinsel sömürüsüne son vermek için teknolojinin kullanılması gibi sömürü ve insan kaçakçılığıyla ilgili bir dizi sorun üzerinde çalışmıştır.

Ayrıca bakınız

  • Bibi Duaij Al-Jaber Al-Sabah , IOM’nin Kuveyt İyi Niyet Elçisi.
  • George Crennan , 1949’dan 1995’e kadar Avustralya’daki Federal Katolik Göçmen Bürosu Direktörü
  • Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), aynı zamanda (IOM gibi) Cenevre’de bulunuyor.

bibliyografya

  • Andrijaseviç, Rutvica; Walters, William (2010): Uluslararası Göç Örgütü ve uluslararası sınırlar hükümeti. Çevre ve Planlama D: Toplum ve Mekan 28 (6), s. 977–999.
  • Georgi, Fabian; Schatral, Susanne (2017): Eleştirel Bir Göç Kontrolü Teorisine Doğru. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Örneği. Martin Geiger’de, Antoine Pécoud (Eds.): Uluslararası örgütler ve göç siyaseti: Routledge, s. 193–221.
  • Koch, Anne (2014): Göçmen Dönüşünün Siyaseti ve Söylemi: Geri Dönüş Yönetiminde BMMYK ve IOM’nin Rolü. Journal of Ethnic and Migration Studies 40 (6), s. 905-923. doi : 10.1080/1369183X.2013.855073 .

Referanslar

Dış bağlantılar

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.