Press "Enter" to skip to content

Mevlana nın kadim dostu: Şems-i Tebrizi

Emre.G polislər tərəfindən saxlanılıb.

Mevlana’nın Şems’e Yazdığı, İkili Arasında Aşk İddiasına Sebep Olan Üç Mektup

Şems-i Tebrizi’nin Mevlana’yı terk etmesinden sonra Mevlana’nın Şems’e yazdığı mektuplar, ikili arasında yaşanan şeyin dostluktan ziyada bir aşk olduğuna dair söylentilere neden oluyor.

birinci mektup

seni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? sıcaktan düşüp bayılan mı? hayır, onun aşkı zayıftır. güneşe yolculuk yapan mı? o da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı. aşk mabedim, efendim, söyler misin, nedir bu çektiğim acıların manası? bu ayrılığın esrarengizliği, yüreğime saldığın alevlerin lavlaşması içinse, yeterince erimedim mi ateş toplarında? öyle yandım ki; sen yandıkça, ben yanayım! sen dondukça, ben de donayım!

yine kehkeşânlara kaçarak mı özleteceksin kendini. özlemlerim, boşluğa atılan kuru karanfiller gibi sere serpe dağılıyor harayellerin, acının koynunda içime güneş doğmaz oldu artık sen gittin gideli. göklere seninle buruç edecektim halbuki. saçlarıma aklar düşmeye başlamış, sırf bu aşkın ceremesinden, serencame gökkubbeye niyaz edecek ve merhamet isteyecek kapılar dahi yüzüme kapanıyor. sendedir bu boz bulanık sellere kapılan ömrümün mihrap ve minberi. selâlar benim için okunuyor artık. her seher vakti gözyaşım seccademde buğulanıyor, ama ne sesin geliyor uzaklardan, ne de nefesin.

ezanlar okunur günbegün ve içli içli, ama alnımı, alnına değdirmedikçe huzura ermeyecek bir çağıldama örseliyor şakaklarımı. alnımda sanki dağıstanlı atlılar ve ellerim titriyor zaman zaman bu divaneliğin ağır tütsüsüne. ve omuzlarım çökeliyor seni düşündükçe. unutma, şaheserin olan ben, gün geçtikçe artık viraneye dönüyorum, ama sen halâ bana dönmüyorsun! muradım; rabbü’l alemin; bu sevdanın kadrini ve kıymetini kimseye muhtaç etmesin.

düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz. şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana, keşke yanımda olsaydın. kelimelerim şelâleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam. yanan alnım, müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin. beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin. zümrüd-ü anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar turnalar gibi kanat vurarak, yine revan olurum yollarına!

gözlerimde bir mahmurluk, sensiz uykularımda arda kalan, sinemde yumru yumru yutkunamadığım bir sıkıntı, nefeslerim yetmez oluyor artık şu garip canıma. ve gözlerimi tavana mıhlamış, bir tek seni düşünüyorum. alnımda boncuk boncuk soğuk terler, sesinden gayri her ne var ise şu alemde, kulağım işitmez oldu artık. göz kapaklarım tutulmuş, hayalin perdelenmesin diye, artık gözyaşlarımda hasretlik tuzu bile kalmadı acılarımı ılık ılık dindirecek!

bir de üşümedir işliyor ruhuma apansız, kanım donuyor, sıcağın yok ki yanımda! o ayrılıktan kahroluyorum ve ardından sabah oluyor, yine bin bir eza ve cefa ile kahroluyorum işte! biliyorsun, hünkârım sensin, sevgilim ve mabedim (sensin). muradım; yedi göğün mevlâsı; bizi, bu kahırdan azat edesin!

kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. şu dar göğsümün kazasından çıkmaya çalışıyorum. sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. bir kelâm söyle ne olur! her hecenin tınısında duymak istiyorum. rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüğün yollara toz olayım.

çöldeyim, susuzum,
kuyularda yusuf’um,

sözlerin bana züleyhâ,
ateşlerde ibrahim’im,

gözlerin bana derya,
sancılar içinde meryem’im,

bakışın bana isa,
yaralar içinde eyyub’um,

hasretin bana şifa,
ölüler içinde bir ölüyüm,

ellerin bana musalla..

ey kalbimizde olan nur gel, didinmelerimin ve arzumun sonu gel, hayatımızın senin elinde olduğunu biliyorsun, hayatı, kullarını sıkıntı yapma gel. ey aşk, ey maşuk, engelleri aş ve inadı bırak da gel. ey hüdhüdlerin sahibi olan süleyman, lütfedip de bizi aramak üzere gel. ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat ediyorlar, miadını doldur da gel. ayıplarını ört, iyilikleri saç, cömert olanların adeti de böyledir gel. farsça ‘gel’ nasıl derler? ‘biya’mı? ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. geleceğin zaman muradımız ne de açılır. gelmeyeceğin zaman da muradımız ne kesat olur; gel. ey arabın kürşadı! ey iran’ın kubad’ı! kalbimi hatıranla fethedersin gel. içim sana gel deyicidir. ey varlığından olacak olan varlık, gel.

gittin ya, kalsan ne güzel olurdu, gitmişin neye yarar? sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende, sessizlik bende. gittin, heyhat, pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde. her yalnız aşık değildir, ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. ateşinden değil, ateşsizliğinden yanmışım. ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel. dinsin artık kıyametin gürültüsü!

ikinci mektup

ey dünyanın zarifi! selam senin üzerine olsun. benim hastalığım ve sağlığım senin elindedir. kulun derdinin dermanı nedir, söyle. bu, eğer alırsam senin dudaklarından aldığım öpücüktür. eğer vücudumla senin hizmetine ulaşmazsam ruhum ve kalbim senin yanındadır. madem ki sözsüz hitap oluşmuyor, o halde dünya niçin “buyur”la doldu?

ah ah! gönlüm çilem, aşkım, kederim, acım, gönlüm! sustukça hoş geçimlim, dile geldikçe parlayan alevim. kopup saçılan gerdanlığında soylu nedimelerini savrulan incileri yere inen hüzünlerim. aramadan bulduğum yola koyulmuş göçüm. bir türlü kavuşamadığım, kavuşmaya doyamadığım. dışında olamadığım, içinden çıkamadığım. gecelerin hakimi, gözyaşlarımın pınarı efendim. tozunu yıkamaya erişemediğim, pasını silemediğim. karanlığım, güneş’im. gönlüm, aziz dostum! nerelerdesin, ya dön artık yurduna, ya da iki satır yaz bize. kim gücendirdi senin o nazende yüreğini, hangi kem söz, hangi sinsi nazar seni benden kopardı ey şems. varım yoğum sensin. sen de yoksan, ben bir hiç’im bilmez misin? kavline mestan olan mevlâna’ya ayrılığı hediye etme, etme şems.

duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme!
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme!

sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı,
hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun, etme!

çalma bizi bizden, gitme o ellere doğru,
çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme!

ey ay, felek harab olmuş, alt üst olmuş senin için,
bizi öyle harab, öyle alt üst ediyorsun, etme!

ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme!

sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan,
ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme!

bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan,
gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme!

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer,
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme!

ey cennetin, cehennemin elinde olduğu kişi,
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme!

şekerliğinin içinde zehir, zarar vermez bize,
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme!

bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle,
huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme!

harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı,
ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme!

isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil,
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme!

senden önce kitaplarda arıyordum derinliği. kitaplardan utanıyorum. sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku.

karanlıklardayım ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor: bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı. karanlıklardayım, zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. yıldızım benim ve uzaklardasınız.

ey şems, sen kalbi bir gözyaşı kadar temiz ve bir çocuk bakışı kadar aydınlık bir insansın. çöldeki çakallar su içmiş. kaynağa ne?

seninle öyle doluyum ki, kafatasım çatlayacaktı. damarlarımda akan kan, sendin. göğüs boşluğumdaki kalp senin kalbindi. damarlarım çatlayacak, göğsüm yarılacaktı. seni teneffüs ediyordum, hicran kanatları beni gökten yere indirdi. oysa seninle kanat çırpıyorduk.

sensiz her geceyi hummalı yaşadım, belki humma daha güzeldi. ne beklisi? ama uzviyet ne kadar dayanabilir ki bu gerginliğe? aşka teşekkür borçluyum. ben o hummanın içinde erimek istiyorum. o alevin içinde yanmak, kül olmak biricik muradım. kül olmak, ışık olmak, efsane olmak.

ben senim, sen de bensin. aynı kokuları, aynı heyecanları, aynı acıları yaşıyoruz. cennete araf’tan girilir. mecdelli meryem, isa’nın yaralı ayaklarını gözyaşlarıyla yıkadı ve saçlarıyla kuruladı. gelsen de yılların yorgunluğuna düçar, yolların dikenlerine bizar ayaklarını yıkayan olsam ey sertaçım.

ey şems’im! senin hasretin yanında selahaddin zerubumun gözyaşları, içimdeki ateşi bir nebze dahi söndüremiyor. illa sen. ancak sen. ah bir gelsen.

meccanen bir deli gibi yollara düşsem, yalvarsam, ağlasam, çatlasam göklerin sidresine namzet. sanemler devşirsem şahikalardan, sırf senin için uçurumlar yutsam, fasıl fasıl anlatsam yürek sancımı ve ağlasam. çatlarcasına ağlasam. gururum halvethane olmuş desem, hece yok desem. yollarında üryan olan gözlerimde çiseler umut umut dökülüyor desem. yine de gelmez misin şems’im!

bu sergüzeştin neresindeyim, bilemiyorum. kah kalkıyor, kah düşüyorum. ölü şiirlerle yatıyor ve üşüyorum. bilmiyorum acep var mıdır bu kör uykunun dibi.

ey şems, hangi söz gücendirdi nazende gönlünü. hangi kem göz incitti gece karası bakışlarını da ansızın çekip gittin bilinmez diyarlara. sen gittin ya bilmez misin bu dostun deli divane dolaşmakta. gel ey şems. sina’da bayılan musa aşkına, kudüs’te kan ağlayan isa hatrına, medine’de “ümmetim ümmetim” diye feryat eden muhammed muhtar nuru için gel şems. konya artık aşk kokmuyor şems. senin mevlânan

üçüncü mektup

güller şems diye açmıyorsa, gülün kokusunu neyleyeyim, ayrılığı ağlatamayan gecenin karanlığını neyleyeyim. şems’siz sofranın balını böreğini neyleyeyim, beni kavurmayan acıyı neyleyeyim. gözümü yakmayan gözyaşını neyleyeyim, karanlığıma şems olamayan yari neyleyeyim. canını yoluma post eylemeyen dostu neyleyeyim, şems gibi bakmayan gözü neyleyeyim. yârenin yüreğine merhem olmayan sözü neyleyeyim, kır kalemimi ey felek! şems yoksa ne diye devran edersin alemde, zerrede alemi, alemde aşkı yaşamayan adem’i neyleyim.

sensizliğe alışmak, her türlü teselli sözü, bir ihanet geliyor kulağıma. ne tuhaf ki, dün seni bana kötüleyen diller, bugün sensizliğin efkârındaki mevlâna’yı teselli için dil döküyorlardı. her türlü teselli sözü bir ihanet geliyor kulağıma. parmaklarım alev alev yanıyor. kâğıt tutuşacak, mektup yanacak diye çekiniyorum. cehennemden betermiş, seni kazanmak için senden uzaklaşmak.

kırk senedir beklediğimdin, geç bulduğumdun, şimdi yoksun. daha kaç sene bekleyeceğim. çöldeki kumlar kadar susuzum, gelişin nisan yağmuru olsun. hani dergahımızın avlusuna bakırdan koskoca bir tas koymuştun. nisan yağmurları dolsun da orucumuzu bin bereketli yağmurla açalım diye. gönlümün nisan yağmurlarıyla ıslanan gülü açmayacak mısın halâ?

sözlerin kulaklarımda halâ taze, kelimeler yıldız yıldız, cümlelerin mehtapların en şahanesi. tebessümün geliyor gözümün önüne, vuslat gibi güzel bir sabah güneş gülüşlerin. biz birbiriyle genişleyen, kenetlenen ve sonsuzlaşan tek ruhuz.

gel şems, ayakların kudüm olsun, kolların rebap, soluğun ney olup vuslat müjdesini üfleyerek gel. nasıl bir pınarsın sen şems? içtikçe susadığım. nasıl bir ateşsin sen ey şems? yandıkça serinlediğim. sen görünüşte etten kemikten ibaret bir insan; ama bütün insanlığı kalbinde taşıyan.

senin yüzünü görmedikten sonra, varsayalım ki yüzlerce dünya görmüşüm, ne çıkar? güzelliğini kimlere sorayım senin, say ki herkese sormuşum, kim anlatacak? sana kavuşmadıktan sonra tut ki, cennette ebediyim, hurilerle eşim, devlet yar olmuş bana, ne çıkar bunlardan?

ayrılık bulutu senin ay yüzünü örttükten sonra, o bulut tut ki başıma inciler mücevherler yağdırmış, ne kârım olur bundan?

şu aşağılık büyücü karı olan dünya, madem ki yok olup gidecek bir gün, tahtını, bahtını, dünya hazinelerini bana bağışlamışlar kabul et, ne olur ki yani?

senin aşkın yüzünden bütün dünya beni kötülese pervam olmaz, say ki gerçek hakkında yüzlerce yalan söylenmiş, ne önemi olur bunların?

aşk suskunluğumdu benim,
aşk yangınımdı benim,
aşk vurgunumdu benim,
aşk yazımdı benim,
aşk yasağımdı benim,
aşk itirafımdı benim,
aşk heyecanımdı benim!

tek varlığım ve tek yokluğum,
yaram ve merhemim,
kazanmadığım ama hep kaybettiğim.
evet, buydu aşk!

özledim, ey şems özledim, çık gel allah aşkına!

aşkın insanı büyüttüğünü, olgunlaştırdığını da öğrendim artık. bu yaşıma kadar kimse öğretmedi bana aşkın karşılıksız olduğunu. sadece gönülden sevenin bu acıyla kavrulacağını, sevilenin ise sevildiğini bilmeyeceğini.

şükürler olsun “sana” bana hayatta öğretilmeyenleri hissettirdin. hiç kimse için yapamayacaklarımı yaptım. pişman mıyım? hayır, hiç pişman olmadım ve aşkı sonsuzluğuma saklarken bile mutluyum. hayatımın son basamaklarında bana böyle bir aşkı yaşattın. seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim.

ek/anektod

mevlana şems’i ararken, konya’da yalancılığıyla ün salmış bir adam, “şems’i bağdat’ta gördüm” der. bunun üzerine mevlana adama teşekkür eder ve hırkasını çıkarıp ona hediye eder. mevlana’nın yanındaki arkadaşı, adamın yalancı olduğunu bildiği halde, neden çıkartıp ona hırkasını verdiğini sorar. mevlana’nın cevabı ise; “yalanına hırkamı verdim, doğru söyleseydi canımı veriridim” der.

Mevlana’nın kadim dostu: Şems-i Tebrizi

Şems-i Tebrizi kimdir? Mevlana ile Şems-i Tebrizi nerede karşılaştı? soruları Mevlana’nın ölüm yıl dönümünde araştırılmaya başlandı. Haberimizde Şems-i Tebrizi hakkında merak edilen detayları bulabilirsiniz. Tasavvufta Mevlevi yolunun öncüsü büyük Türk-İslam düşünürü ve mutasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi’yi en çok etkileyen, kadim dostu Şems-i Tebrizi’nin Konya’daki türbesi, Mevlana Müzesi’nde kendisine ayrılan bölüm ve 30 Kasım 1244’de buluştukları yere dikilen “Meracel Bahreyn” anıtı, Şeb-i Arus döneminde ziyaretçi akınına uğruyor. İşte Şems-i Tebrizi hakkında merak edilen detaylar.

tebriz kentinde doğan ve 1185-1248 yıllarında yaşayan Şems-i Tebriz’i, Mevlana ile tanışarak onun gönül dünyasında büyük değişikliklere neden olan bir İslam alimi olarak dikkati çekiyor.

Şems, Mevlana ile üç yıl süren beraberliği sonunda onu ilahi aşkın potasında eriterek, kamil bir Hak aşığı olmasında derin etkisi bulunuyor. Mevlana’nın yazdığı 44 bin 834 beyitlik nazım eser, “Divan-ı Şems-i Tebrizi” olarak da anılıyor ve ilahi aşk şiirlerinden oluşuyor.

ŞEMS-İ TEBRİZİ KİMDİR?

Asıl ismi Mevlana Muhammed’dir. Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve “Şemseddin” yani dinin güneşi lâkabıyla anılmıştır.

Daha küçük yaşlarda manevi ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellaf’a mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine “Şemseddin Perende” uçan Şemsed din denilmiş, ayrıca Tebriz’de tarikat pirleri ve hakikat arifleri ona “Kamil-i Tebrizi” adını vermişlerdir.

Daha sonraları Secaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile büyük alim ve ünlü mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal’e intisap ederek onlardan feyz almıştır. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in ahlâkını örnek alan Şemseddin-i Tebrizi, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevi bir işaret üzerine de Hz. Mevlana’yı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana ile üç- üçbuçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onun ilahi aşkın potasında eriterek, kamil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur.

Şems-i Tebrizi Şam’a döndüğünde, Mevlana Celaleddin için onun yokluğu dayanılmazdır. Şems’in varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana Celaleddin’e ileri geri laflar etmişlerdir. Mevlana’nın bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir:”Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz.” der.

Bir süre sonra Şems, Celaleddin’in oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzere Konya’ya geri gelir. Celaleddin, bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder; bu kız Celaleddin’in evinde evlâtlık olan Kimya Hatun’dur. Kimya Hatun’a gizliden aşık olan Alaaddin bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar.

Teferruatıyla daha önce anlattığımız şekilde, Mevlana’da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler, onun Mevlana’dan ebediyeyen ayrılmasına sebep oldular. Şems Hicri 645 Miladi 1247 tarihinde şehit mi edildi, yoksa geldiği gibi, kimseye haber vermeden Konya’yı mı terk etti kimse bilmez.

Bu gün Konya’da Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Bey”in bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı medfundur, bu da bilinmez. Bilinen gerçek odur ki, Allah velilerinin kalblerde yaşadığıdır.

Niğde’deki Kesikbaş Türbesi de Şem’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak tebriz’de Geçil denilen mezarlıkta, Hoy’da, Pakistan’ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistan’lıların söylediklerine göre de Şems, Konya’dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, önce Tebriz’e oradan da Hindistan’a gelmiş, meczup ve perişan yıllarca ormanlarda dolaştıktan sonra Multon şehrinde ölmüştür.

– Şeb-i Arus etkinliklerinin başlangıç noktası

Konya’da, “Şems Makamı” olarak bilinen türbe, 7-17 Aralık Şeb-i Arus etkinlikleri kapsamında Mevlana Türbesinden önce ziyaret ediliyor. Özellikle Şeb-i Arus döneminde Şemsi Tebrizi Cami ve Türbesi, yerli ve yabancı turistler tarafından yoğun ilgi görüyor. Türbenin bulunduğu avluyu dolduran ziyaretçiler, kendileri ve sevdikleri için dua ediyor, Kur’an-ı Kerim okuyor. Türbe aynı zamanda Mevlana’nın metfun bulunduğu Mevlana Müzesi’ne yürüyüş mesafesinde bulunuyor.

Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından “Tarihe Vefa” projesi kapsamında türbede başlatılan restorasyon çalışmaları ise sürüyor.

– Karşılaştıkları yere “Meracel Bahreyn” deniyor

Mevlana ve Şems’in 30 Kasım 1244’te buluştuğu yerde “Meracel Bahreyn” ismini taşıyan anıt bulunuyor.

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Temizel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin buluşmasına “iki denizin buluşması” anlamına gelen “Meracel Bahreyn” denildiğini söyledi.

Mevlana’nın hayatında Şems-i Tebrizi’nin önemine işaret eden Temizel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkisi de birbirinden etkilenmiştir. Dostlukları bu minval üzere başlamıştır. Mevlana özellikle Şems ile tanışana kadar belki hiç şiir söylememiştir. Vaaz veriyordu, din adamıydı ve öğrenci yetiştiriyordu. Sohbetlerde bulunuyordu, kendisini takip eden öğrenci grubu vardı. Konya’da insanlara din ve ahlak gibi konularda dersler veriyordu. Şems geldikten sonra, zaten şems de güneş olduğu için başka bir ateş kendisini yakıyor. Hakikatin, maneviyatın derinliğini de hissediyor. Mevlana zaten bu konuda zemini hazır olan birisiydi. İnsani düşüncesi, babasından aldığı eğitim Mevlana’yı manevi aşka yönlendirdi. Eserlerinde Hindistan dinler tarihine, İran’a dair hikayeler var. Bir şekilde tarihe kaynaklık edecek eserler var. Hem zamanı hem de tarihteki olayları yansıtması bakımından tarih, edebiyat, estetik ve dini bilgiler var. Allah’a ulaşmanın yollarını aramıştır.”

Mevlana’nın, Şems ile dostluğunun öğrencilerince kıskanıldığına dikkati çeken Temizel, “Dolayısıyla bu öğrenciler, müritler Şems’in aleyhinde propaganda başlatıyor. Olmayacak şeyler de söyleniyor. Buradan bir şekilde ayrılmasına neden olacak olaylar yaşanıyor. Bir kere ayrılıyor, Mevlana’nın oğlu getiriyor. İkinci gidişinde ise acaba öldürüldü mü, kaçtı mı? Çeşitli kaynaklarda ihtilaflı şekilde geçiyor. Dünyanın başka yerlerinde mezarı var. Burada kaldıysa, bazı kaynaklarda öldürüldüğü geçiyor. Şems, Mevlana’nın dostları tarafından kabullenilmiyor. Bu da duasına kadar etki ediyor.” ifadelerini kullandı.

KONYA/AA

Atatürkü təhqir edən stand-upçı saxlanıldı

Bir neçə gün öncə Hz. Mevlana, Şəms Tebrizi və Mustafa Kamal Atatürkü təhqir edən stand-upçı saxlanılıb.

Sonxeber.az Türkiyə mətbuatına istinadən xəbər verir ki, stand-upçı Emre.G sosial şəbəkədəki səhifəsində paylaşdığı videoda Mustafa Kamal Atatürkü təhqir edən ifadələr işlədib.

Dünən axşam həmin video ilə bağlı araşdırmalara başlanılıb.

Emre.G polislər tərəfindən saxlanılıb.

Sosial Baxılıb: 1261 Tarix: 11 aprel 2020

Şikayətiniz varsa Whatsapp: 051 7028255

DİGƏR MARAQLI XƏBƏRLƏR

Arıqlamaq istəyənlər bu xəbəri oxusun!

Arıqlama məhsullarından istifadə etmək, artıq çəkidən azad olmaq üçün böyük addımlardan biridir. Ancaq hər arıqlama məhsulunu etibarlı şəkildə istifadə etmək, həmin məhsula güvənmək də elədə asan deyil. Mühüm olanı sağlamlığa zərər vermədən, organizminizə ağır olmayacaq və istehsal şərtləri ilə etibarl

Bakıda naməlum şəxs itin gözlərini çıxararaq küçəyə atdı-VİDEO

Bakıda daha bir itin gözləri çıxarılaraq küçəyə atılıb. xəbər verir ki, Bakıda naməlum şəxs itin gözlərini çıxarıb. Küçədə qalan itin acınacaqlı vəziyyətini görən sakinlər məşqçi Kamil Zeynallıya zəng ediblər. Heyvan Biləcəri küçəsindən götürülərək heyvanlar üçün sığınma mərkəzinə təhvil verilib. Şəlal

Ərini gizli eşq yaşadığı qadından ayırmaq üçün lift və zəng açarlarına donuz yağı sürtdü,saxlanıldı

Türkiyənin Kayseri şəhəində 12 mərtəbəli yaşayış binasının girişindəki zəng və lift açarlarına maye sürtən qadın qalmaqala səbəb olub. bildirir ki, təhlükəsizlik kamerasına əks olunan Kezban M. (37) nəzarətə alınaraq polisə təhvil verilib. Məlum olub ki, qadın ərini gizli eşq yaşadığı qadındn ayırma

Polis bu avtomobillərin sürücülərini cərimələyəcək

Azərbaycanda istifadədə olan və karantin müddətində icbari tibbi sığortasının vaxtı başa çatmış nəqliyyat vasitələrinin xüsusi texniki vasitələrlə aşkarlanması dayandırılıb. Bunu Respublika Baş Dövlət Yol Polisi İdarəsinin İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, polis polkovniki Kamran Əliyev deyib

“Sanki qabırğalarım məni boğurdu, kəmərlə sıxılmış kimiydim” — Koronavirusdan sağalan qadın

Fransanın Monpelye şəhərində yaşayan rusiyalı qadın koronavirusdan sağaldıqdan sonra xəstəliklə bağlı fikrini bölüşüb. “Ölkə.Az” -a istinadla xəbər verir ki, Rusiyanın 1-ci kanalında yayımlanan “60 dəqiqə” verilişinə qatılan Tatyana Balyuk xəstəliyin qorxulu hiss olduğunu və ağrıl

Türkiyədə 2 min 423 nəfər koronavirusdan sağalıb-STATİSTİKA

Türkiyənin Səhiyyə naziri Fahrettin Qoca koronavirus səbəbiylə ölənlərin sayının 1006, yoluxma sayının isə 47 min 29 olduğunu açıqlayıb. xəbər verir ki, Səhiyyə naziri Qoca Koronavirusla bağlı Elmi Heyətin İclasında bu ifadələri işlədib:. “Dediklərim hamımıza aiddir. Əvvəlcə sizdən bunu istəyirəm

94 gündür itkin düşən tələbə intihar edib? – FOTO

Türkiyədə 94 gündür itkin düşən tələbə Gülistan Doku və 17 martda təlim zamanı Munzur Çayına düşən hərbçi Yılmaz Güneşin axtarışları davam etdiyi ərəfədə Baraj gölündə meyit tapılıb. Türkiyə mətbuatına istinadən xəbər verir ki, Tuncəli Universitetində oxuyan Gülistan Dokudan xəbər ala bilməyən ailəs

Azərbaycanlı aktyor koronavirusdan sağaldı

“Hər şeyin daha gözəl olacağına, bundan sonra həyatı, insanları daha çox sevib, daha yaxşı insan olub, boş seyləri özümüzə problem etməyib, anlamlı bir həyat yaşayacağımıza inanıram”. Bu sözləri koronavirusdan sağalan azərbaycanlı aktyor Yasin Həzirə deyir. -ə istinadən xəbər verir ki, aktyo

Koronavirusdan sağalan ər-arvad: “Uşaqlar üçün çox darıxdıq”

Koronavirusa yoluxan cütlük sağalaraq evə buraxılıblar. Türkiyə mətbuatına istinadən xəbər verir ki, analizləri müsbət çıxan 49 yaşlı Eyüp Güdüklə onun 41 yaşlı həyat yoldaşı Məryəm Güdük koronavirusa qalib gəliblər. Xəstəxandan çıxan cütlük mətbuata açıqlamalarında uşaqları üçün çox darıxdıqlarını bildiriblər

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.