XX. Yüzyıl Azerbaycan Demokratik Basını
* Bir kaç gündür Türkiye medyası Azerbaycanı-kardeş ülke gibi azarlıyor. Haksız da sayılmazlar yani. Hala gec olmaya bilir ama. Mesela Türkiyenin taliyinin çözüldüyü bir zamanda Azerbaycan muhalifeti iktidarla bir araya gelme teklifinde buluna bilir…
Fransa yanlış yapıyor!
Yukarı Karabağ sorununun çözülmesi yönünde Türkiye Cümhuriyeti dünyayla ilişkilerin tehlikeye sokarak Azerbaycan Cümhuriyetini bir an olsun bile yalnız bırakmamış. Ama Azerbaycan hükumeti Türkiyenin malum durumunu soğukkanlılıkla izleyerek “susmak altun” prensepine güvenmiş durumda. Belki bu da bir politika, ola bilir…Ama susmayanlar da var. Mesela Azerbaycan Halk Cephesi Partisi lideri Ali Kerimli belki Azerbayacnda tek kişi olarak Türkiyeye desteyini hep verdi vede röportajlarında Fransanın Anayasaya aykırı kararına karşı çıkarak Azerbaycan ve Türkiyeni bir araya getirecek öneride bulunmuş. Öneride her iki ülkenin bu zor durumda acilen bir araya gelmesinin şart olduğu söylenmiş. Fırsatı kullanarak vede haber1.com sitesinin okurlarının ilgisini çekeceyimi düşündüyüm için mühalifet lideri Ali Kerimliyle bu konuda röportaj yaptım.
* Şüanda Türkiye mühalifeti vede iktidarı sadece bir fikir, konu üzerine bir araya gelmiş durumda: Fransada inkar yasasına karşı bir şeyler yaparak ona karşı çıkmalı…
* Fransa parlamentosunun kararıyla belki gerçekleşecek yasa tarihi gerçekleri olmayan, sadece politik bir konyukturaya, hatta seçim konyukturasına esaslanmış bir şey zaten. Özgür düşünceye aykırı. Fransanın katıldığı Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na, aynı zamanda Fransanın kendi Anayasasına aykırı. Şu yasa Türkiye tarihine karşı. Eğer soykırım yasası kabullenirse o zaman diğer ülkeler için bile kötü örnek ola bilir. Fransada yaşayan 100
binlerce türkün hayatı zorlaşa bilir. İnkar yasası kabullenirse o zaman erməni lobisi kötü niyetiyle daha da ileri gidecek, dünya çapında agresif anti türk tebliğatı aparmağa fazla güc harcayacak. O yüzden düşünüyorum ki şu saçma yasaya karşı Türkiye cümhuriyetinin tepkisi tabii bir durum. Bilyor musunuz Türkiye toplumunun şu konuda bir araya gelerek duruma tepki vermesi çok önemli. İktidar, mühalifet ülkenin iç dünyasında mevcut olan problemlerde bir araya gelmese bile konu milletin, ülkenin hakkı olunca, onu savunmak için dünyaya sesini çıkarmasını bilmesi çok önemli.
– Hatta Türkiye sadece inkar yasasının kabulleneceyini düşünmekle kalmıyor, aynı zamanda kararın kabullenmesine karşı tepki göstermeye devam ediyor…
– Mutlaka çaba göstermek gerekir, çünkü hala ne olacağı belli değil. Daha önemli bir mesele var. Mutlaka çalışmak gerek ki Fransa senatının 60 üyesi tarafından Anayasa Mahkemesine inkar yasasının kabullenmemesinden dolayı müracaat edilsin. AB kurumlarının inkar yasasını ekspertizadan geçmesini saklamak, uluslararası hukuk savunma örgütlerinin yasanın kabullenmemesinden dolayı bir araya gelmesini saklamak, hukuki ortamları kullanmak gerek. Düşünüyorum ki, Fransada yaşayan türkler vede azerbaycanlılar toplumsal olarak yasaya karşı çıkmalı vede ceza alınca o zaman beraber Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikayette bulunmalı. İnkar yasası kabullendiyi halde Fransa özgür düşünceye karşı çıkılan ülke olarak dünyaca tanınınacak.
– Söz konusu milletin hakkı uğruna aparılan mücadele olunca tabii ki, o zaman kardeşlerin bir araya gelmesini de saklamak gerek. Yani Türk Dünyasının taliyi söz konusu olunca Azerbaycan hükumetinin susması, hatta mevki göstermemesi çok şaşırtıcı bir şey…
* Haklısınız. Resmi Bakünün suskunluğu anlaşılmıyor. Hep önemli toplantılarda bir araya gelerek “bir millet, iki devlet” diye bağıranlar şimdi neden gözükmüyor. Sanki şu durumun Azerbaycanla heç bir bağılığı olmamış gibi. Nasıl bir politika, bu politikanı yanlış biliyor vede sert halde eleştiriyoruz. Türkiyeye karşı olana herhangi bir adım, aynı zamanda Azerbaycana karşı vede aksine. Aynı yasa Azerbaycan devletini meraklarını bile hedeflemiş. Şu yasa Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sını ışkal etmış, Hocalı katliamını töretmiş ermenileri dünyaca kurban, zararda kalan gibi takdim ediyor, aynı zamanda ermenileri daha agresif politika yürütmeye heveslendiriyor. Türkiyenin zor günlerinde cumhurbaşkanı İlham Aliyev susmamalı, Azerbaycanın hep Türkiyeni desteklediyini göstermeli, aynı mevkide olduğunu beyan etmeli. Azerbaycan ve Türkiye arasında yaratılmış Stratejik Konsey derhal bir araya gelmeli, Fransanı bu yanlışdan taşındırmak için hep beraber tedbirler gerçekleştirilmeli. Biz Azerbaycan mühalifeti olarak şu konuda prensepial mevkini ilk günden göstermişiz. Azerbaycan halkı çoğunlukla bizimle, Türkiyeyle aynı fikirdeyiz. Türkiyede olan kardeşlerimize demek istiyorum ki lütfen hukumetimizin suskunluğundan dolayı Azerbaycan halkına darılmayın. Şu hukumeti halkımız seçmemiş ki bu yüzden de sadece Türkiyenin değil, hatta Azerbaycanın bile meraklarını savunmuyorlar.
– 23 Ocak Fransa senatının inkar yasasını kabullendiyi gün gibi hafızamıza yazılmış. Gerçi hala daha heyecanlı bir gün karşıda bekliyor-Fransa cumhurbaşkanının son kararı- ama her şey ola bilir…Son kararın ne olacağı şüanda bile söz konusu. Belki bu defa da Azerbaycan hukumeti susmağı tercih etti, o zaman muhalifet lideri Ali Kerimli hangi adımı ata bilir?
* Fransız Senatosunun kararını duyunca cümhurbaşkanına medyadan öneride bulundum ve tabii ki, hangi adımın atılacağını teklif ettim.
* Türkiye okurları için de hangi öneride bulunduğunuzu söyleye bilir misiniz?
* Tabii ki…Azerbaycan ve Türkiye liderlerinin bir araya gelmesi, Azerbaycan hukumetinin Türkiyeyle aynı mevkide olduğunu, Türkiyeye herhangi bir şart olmadan destek vermek gücünde olduğunu beyan etmesini önerdim. Aynı zamanda Fransanın AGİT Minsk qrubundan çıkarılmasını direkt ifade etmeli. Fransaya baskı açıdan ticari ve ekonomi alanda atılacak adımlar Türkiyeyle senkronlaştırılmalı. Yaratıcılarından biri olduğum Sosyal Mecliste derhal bir araya gelib beyanat kabullendik. Sosyal Meclis Fransa elçiliyi önünde protesto, Türkiye Büyükelçiliği önünde destek aksiyası geçirecek. Hatta Fransa parlamentosunda kabullenmiş yasaya itiraz olarak yürüş yapmayı da karara almışız. Aynı zamanda izn alırsak Türkiyeye destek olarak yürüş yapmayı düşünüyoruz.
* Bir kaç gün önce Rusyanın “arqument.ru” sitesinde yeni bir röportaajınızı okudum. Röportajda Azerbaycanda güclü
muhalifetin mevcut olduğunu 2003. seneye rastladığını diyorsunuz. Acaba 2012. yılın Azerbaycan muhalifeti hangi gücüyle Türkiyeni şu zor durumda destekleyecek?
* Öncelikle Azerbaycan muhalifeti 2003 ve 2005’te o kadar güclü olmuş ki işte o yüzden seçimlerde zafer çalmayı becerdi, hatta şartlar beraber olmasa bile. Hatırlamışken, bu günlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi benim, aynı zamanda arkadaşlarımın 2005. parlamento seçimlerinde kazandığımız zaferi onayladı vede hukuklarımı bozduğu için hukumete 30 000 avro ceza kesti. Ama 2005. yıldan sonra muhalifete daha çok baskı yapılmış. 2003. yıla kadar uluslararası örgütler Azerbaycanı yarım özgür ülke olarak görürdü, ama 2003. yıldan sonra Azerbaycan tam olarak özgür olmayan ülke gibi görünmeye başladı.
* Tabii ki özgür olmayan ülkede muhalifetin gücü gözükmez…
* Haklısınız. Eğer muhalifet partilerinin yürüş geçirmek imkanı yoksa, televizyon kanalları yıllarca kapısını muhalifet liderlerinin yüzüne kapatırsa, seçimler her zaman sahteleştirilirse, o zaman muhalifet gücünü nasıl göstere bilir ki?! Hukumet muhalifetin zaaf olmadığını iyi biliyor. Muhalifetin kendi gücünü gösterme fırsatı mecburen elinden alınmış. İşte bu yüzden demokrasi seçimlerin yapılmasından korkuyor. Muhalifeti zaaf olan iktidar neden seçim yarışından korkuyor? Hatırlamılşken, Arap Baharının yaşantığı ülkelerde kenardan bakınca muhalifet zaaf gözüküyordu, ama sonra tüm dünya halkın kendi aile hukumetinden nasıl nefret ettiyine tanık oldu. Azerbaycan halkı da şimdiki hakimiyetin işini kabul etmiyor. İlk demokrasi seçimlerde şu hakimiyetin kayb edeceyinden eminim.
* Azerbaycan iktidarının muhalifetle bir araya gelmemesi ülkede durumun çok karışık olduğunu gösteriyor. Bu yüzden dünya ülkemizdeki problemlerden habersiz. Parçalanmış ülke kendi içinde bir araya gelemiyorsa, o zaman başqa ölkeye, mesela kardeşimiz Türkiyeye nasıl destek ola bilir ki?
* Önceki yıllarda Haydar Aliyev, şimdiki dönemdese İlham Aliyev hiç bir zaman muhalifetle bir araya gelmediler. Sadece bu faktör Azerbaycan hakimiyetini nitelemez mi? Eğer ülke içinde sağlam, sivil iktidar-muhalifet ilişkileri olsaydı, o zaman Azerbaycan daha güclü olurdu, dünyaca səsi daha yüksekten duyulurdu. Bu zor şartlarla bile biz becerdiyimiz kadar çaışırız ki, kardeşimiz Türkiyeye haklı savaşında destek verelim.
* Bir kaç gündür Türkiye medyası Azerbaycanı-kardeş ülke gibi azarlıyor. Haksız da sayılmazlar yani. Hala gec olmaya bilir ama. Mesela Türkiyenin taliyinin çözüldüyü bir zamanda Azerbaycan muhalifeti iktidarla bir araya gelme teklifinde buluna bilir…
– Böyle bir zor durumda Azerbaycan hukumetinin hiç bir tepki göstermeden sadece susmasının Türkiye toplumunu vede medyasını nasıl rahatsız ediyor, iyi anlıyorum. Zaten bizler de rahatsız oluyoruz ve bu yüzden hukumetimizin susmasına Türkiye medyasından daha fazla tepki veriyoruz. Ama çok isterim ki Azerbaycan hukumetinin mevkisi, Azerbaycan halkının mevkisi olarak anaşılmasın. Azerbaycan halkı, özellikle muhalifeti hep Türkiyeye destek verecek. Türkiyenin sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir. Biz hep hukumetimizle bir araya
gelmekten yanayız. Ama hukumet kabul etmiyor. Bugün bile, siz dediyiniz gibi hala gec değil, hukumetimiz Türkiyeye destek verirse, bizler de muhalifet olarak onları bu yönde destekleyeceyiz.
– Tüm bu olaylarda Ali Kerimli muhalifet lideri olarak yine de mücadele alanında yalnız kalmış, ama geriye adımlamak fikrinden çok uzak gözüküyorsunuz. İnşallah mücadele alanında yalnız kalmanız sizi korkutmaz…
* Azerbaycanda represif rejim mevcut. Ülkemizde gerçekleri söylemek o kadar da kolay değil. Hukumet benim milletvekili mazbatamı feshetmiştir. Partimizin yapısı yok, yeni yapı kiralamağa izn verilmiyor. 100’lerce partili siyasi mahpus hayatı yaşıyor. Şüanda 10 üyemiz siyasi faaliyetinden dolayı tutuklu. Hukumet bana pasaport vermiyor, 6 senedir yurtdışına çıkmam yasaklanmış. Tabii ki, pasaportum olsaydı şüanda mutlaka Türkiyede olur, Azerbaycan halkının desteyini onlara ulaştırırdım. Tüm bunlara rağmen kendimi yalnız hiss etmiyorum, mücadeleden bıkmıyorum. Çok sayda olan partililerin, vatandaşlarımın desteyini hep hiss ediyorum. Ayrıca söz konusu gerçek olursa, o zaman şunu söyleye bilirim…gerçekleri söyleye bilmek, özgürlük, adalet uğruna çalışmak, mücadele aparmak çok zevkverici bir şey zaten…
SON OLARAK: Muhalifet lider Ali Kerimli yoğun çalışmasına rağmen zaman bulubta inkar yasası üzerine röportaj yapma teklifimi kabul etti. Hep hakk işi uğrunda mücadele aparan Ali Kerimlenin şu hayatta bir kaç dileyi var vede onların hepsi millet hakkı uğruna olan dileklerdi: Türk dünyasının sesini tüm dünyaya ulaştırmak, Azerbaycanın özgür ülkeler arasında yer
alması, en önemlisise insanlarımızın insan kimi yaşama hakkını bulması. Bu herkesin arzusu olmaya bilir, ama millet, vatan anlamına büyük önem verenlerin arzusu olması belli. Inşallah bu arzu da bir gün gerçekleşir Ali bey. Röportaj için bana zaman ayırdığınızdan dolayı size teşekkür ediyorum.
XX. Yüzyıl Azerbaycan Demokratik Basını
Azerbaycan’da milli düşüncelerin oluşumunda edebiyatın yanı sıra matbuatın da önemli bir yeri vardır. Mirza Fethali Ahundzâde’nin açtığı yolda önemli başarılara imza atan Hasan Bey Zerdabî 1875 yılının Temmuz ayının 22’sinde Türkiye dışındaki Türklerin ilk milli-Müslüman gazetesi Ekinçi’yi (1875-1877) yayınlamaya başlar. Azerbaycan basınının temelini oluşturacak bu gazete, Azerbaycan Türklerinin aydınlanmasında ve uyanmasında önemli rol oynadı. Azerbaycan basın tarihi Hasan Bey Zerdâbî’nin çıkardığı Ekinçi gazetesi ile başlar. Zerdabî Moskova Üniversitesi’nde tahsil görmüş vatansever bir Azerbaycan aydınıdır. Üniversiteyi yüksek başarı ile bitirdiğinden orada öğretmenlik yapmak teklifi alsa da, Azerbaycan’a dönüp bir nebze de olsa milletinin aydınlanmasına katkıda bulunmak ister. Bu hizmetin gazetecilikten geçtiğini anladığından faaliyete geçer. Üç yıl Rus yönetiminden izin bekler. Sonunda bir ziraat gazetesini, adının da Ekinçi olacağını öne sürerek izin almayı başarır. Ama Hasan Bey’in amacı ekip-biçmekle uğraşacak bir gazete çıkarmak değildi. Prof. Dr. Ali Yavuz Akpınar’ın yazdığı gibi bu gazetenin neşredilmesi, Azerbaycan medeniyet tarihinde son derece ehemmiyetli bir hadise idi. Azerbaycan’ın medenî yükselişinde, bir çok içtimaî problemin münakaşa zeminine getirilmesinde, Azerbaycan aydınlarının ilk defa bir gazetenin çatısı altında toplanarak “halkçılık” yolundaki düşüncelerini açıklamasında Ekinçi’nin büyük bir rol oynadığı şüphesizdir. Gazetenin ilerici, çığır açıcı yolda olmasının en önemli sebebi de Zerdâbî’nin, büyük vatan sevgisi, derin bir bilgiye sahip ileri görüşlü bir idealist olmasıdır. Zerdâbî ölünceye kadar Azerbaycan Türklerinin teşkilatlanmasına çalışmıştır. Azerbaycan’da yeni okulların yaygınlaşmasında, edebi dilin oluşmasında, içtimaî cemiyetlerin kurulmasında, halkın cehalet uykusundan uyandırılmasında Ekinçi’nin tarihi rolü inkar olunmaz. İlk defa demokrasi, hürriyet konularında topluma önemli mesajlar veren de yine Ekinçi olmuştur. Mali kaynakları kısıtlı olduğundan Ekinçi’nin ilk sayıları 4, sonraki sayıları ise 8 sahife olarak basılmıştır. Gazetenin ilk sayısı Hasan Bey Zerdâbî’nin “Dahiliye” başlıklı yazısıyla başlar, burada gazetenin hangi amaçla çıktığı, hangi başlıklar altında, hangi konulara önem verileceği açıklanır. Genel olarak Ekinçi’de aşağıdaki başlıca kısımlar yer almaktadır: 1- Dâhiliye, 2- Ekin ve ziraat haberleri, 3- İlim haberleri, 4- Güncel haberler, 5- İlanlar, 6- Mektuplar.
Ekinçi yalnızca Azerbaycan’da değil, bütün Rusya Müslümanları arasında yayılmış ve büyük ilgi görmüştür. Ama gazetenin bu başarısı bir çok kesimler tarafından gizli bir tepki ile de karşılaşmıştır. Başta sansür idaresi olmak üzere gazetenin tutucu din adamları, cahil, kandırılmış halk kitleleri, menfaatlerini güden beyler gibi düşmanları da vardı. Ekinçi’nin ün kazanmasında Hasan Bey Zerdâbî’nin yanısıra Mirza Fethali Ahundzâde, Seyyid Ezim Şirvanî, Necef Bey Vezirov, Elizâde Şirvanî, Mahbus Derbendi gibi usta kalemler de önemli pay sahibidir. Milli bilinci uyandırıcı yazılara rağmen Ekinçi’nin basın hayatı çok kısa olmuştur. Hem bu, hem de 1877-78 Türk-Rus Savaşı sırasında Türk tarafını destekleyen yorumlar yayımlamasından dolayı Ruslar tarafından yayınına son verilmiştir. Ama Mehmed Emin Resulzâde’nin yazdığı gibi Bir kere yücelen bayrak bir daha inmez Böylece Ekinçi’nin yücelttiği basın bayrağı inmedi, akabinde güçlü bir akına neden oldu….
Ekinçi’den sonra Tiflis’te Ziya adlı haftalık “edebi, içtimaî, siyasî, ilmî” gazete yayın hayatına başlar. Said ve Celal Ünsizâde kardeşlerinin çıkardığı bu gazeteyi yine Said Ünsizâde’nin Tiflis’te 1880’de yayınlamaya başladığı Ziyâ-yı Kafkasya gazetesi takip eder. İslamî düşüncelerin Azerbaycan’da yayılmasını amaçlayan bu gazetelerin çıkış süreci de uzun ömürlü olmamıştır. Ekinçi’de olduğu gibi adı geçen gazetelerin de çeşitli sayılarında yeni alfabe tartışmaları ile ilgili yazılar önemli yer tutmuştur. Azebaycan basınında ilk dergi tecrübesi de Celal ve Said kardeşlerin Tiflis’te Keşkül adı ile yayınladıkları dergi ile başlar. Edebî konuları ön plana çıkaran, Azerbaycan Türkçesinin yanı sıra Farsça, Arapça ve kısmen de olsa Rusça metinlere de yer ayıran Keşkül’ün 19 sayısı dergi, 567 sayısı ise haftalık gazete olarak neşredilmiştir. Keşkül’ün sayfalarında tercüme edebiyatına da geniş yer ayrılmıştır. Doğu edebiyatının, özellikle Azerbaycan edebiyatının Rus okuyucularına ulaştırmakta Keşkül’ün önemli bir yeri vardır. Fransız inkılabının tüm Avrupa’yı saran büyüleyici ruhu Keşkül’ü yayınlayanların kaleminden uzak kalmamıştır. Öteki matbu ürünlerle kıyaslandığında Keşkül’ün siyasi havası ilgi çekici bir havadadır. “Millet” kavramı Azerbaycan’da ilk kez “Keşkül gazetesinde XIX. asrın doksanlı yıllarında dile getirilmiştir. Günümüzde bu kavram belki de birilerine basit bir kavram gibi gelebilir. Ama o zaman, Rus baskısının kol gezdiği o karanlık yıllarda “millet” kavramını dile getirmek kahramanlıkla eş değer bir iş idi. “Din” ve “millet”in ayrı ayrı kavramlar olduğu düşüncesi de ilk kez Keşkül’ün sayfalarında geniş bir şekilde tartışılmıştır. Milli duyguları körükleyen böyle bir gazetenin Rus sansürünün kesif zamanında uzun ömürlü olması imkansız bir iş idi. Milli düşünceler, İslam birliği idealinin propagandasını yaptığı ve gazetenin yazı dilini Osmanlı Türkçesine yaklaştırdığı gerekçesi ile gazetenin faaliyeti durdurulur.
İki asrın geçidinde yayın hayatına başlayan Keşkül Azerbaycan’ın yarınlardaki engin edebi ve kültür hayatının habercisi idi. Dünyanın önde gelen halklarının tarihi tecrübesi, kitleden millet olma yolunun bu formülden geçtiğini kanıtlamaktadır. XIX. asrın sonları, XX. yüzyılın başlarında Bakü yalnızca Azerbaycan’ın değil, esasında bütün Çarlık Rusyası’nın önemli işçi ve kültür merkezlerinden birine dönüşmüştü. O zamanki dünya petrolünün yüzde doksanını oluşturan zengin petrol yataklarının Bakû civarında bulunması, bu bölgeyi dünya iş adamlarının dikkat merkezine sokmuştur. Bütün bu olaylar Azerbaycan milli burjuvazisinin gelişmesine vesile olur, bu da dolayısıyla Azerbaycan’da matbaaların, kütüphanelerin, okul ve liselerin açılmasına, özellikle onlarla gazete ve derginin yayın hayatına başlamasına imkan sağlıyordu. Bakû işçi isyanlarından korkuya düşen Çarlık Rusyası bazı taviz vermek zorunda kalmıştı. V. İ. Lenin, 1905 İnkılabı Hakkında Bildirisinde ezilen toplumlar arasında milli egemenlik hareketinin alevlendiğini göstererek, matbuat âlemindeki durumu böyle değerlendirmiştir:
Matbuat özgürlüğü elde edilmiştir. Sansür aradan kaldırılmıştır… Rus tarihinde ilk defa Petersburg’ta ve diğer şehirlerde inkılabî gazeteler özgürce çıkmaya başladı.
Gerçekten de Rusya’nın içlerindeki bu gelişme, onun en ücra yerlerinde de yayılmakta idi. Asrın başlarında Bakü’de İskra (Kıvılcım), Novoye Slova (Yeni Söz), Bakinski Raboçi (Bakû işcisi), Golos Raboçego (İşçinin sesi), Ryadavoy (Sıra breyi), Gudok (Zil sesleri), Prizıv (Çağrı), De’vet Goç (Azerbaycan Türkçesi ve Ermeni dilinde) vs. gibi Bolşevik gazeteler yayınlanıyordu.
Gizli Bolşevik gazetelerin bir çoğu Bakü’de faaliyet gösreren Nina maatbaasında basılıyordu. Bir çok Azerbaycan aydını da Bolşeviklerin sözde ilgi çekici sloganlarına inanarak onların saflarında yer almıştı. Onların arasında Hümmet sosyal-demokrat teşkilatının organı olan 1904 Ekimi’nden 1905 Martı’na kadar yayınlanan Hümmet gazetesinin baş yazarı, sonraları çok yüksek devlet görevlerinde bulunmuş Neriman Nerimanov da vardır… Hümmet gazetesi 1917-1918 yılları arasında “bütün cihan işçileri birleşin” sloganı ile yeniden yayınlanmaya başladı. 1919’da Ruhulla Ahundov’un baş yazarlığı ile başka bir gizli Bolşevik gazetesi Kommunist yayınlandı. 1906 Nisanı’nda ise Bolşevik gazeteleri arasında en uzun ömürlü Rusça Bakinski Raboçi yayın hayatına başlar.
Bu gazeteyi 1906’da yayın hayatına başlayan Türkçe ve Ermenice De’vet Goç gazetesi izler. De’vet Goç Çar sansürü tarafından kapatıldıktan sonra onu aynı yolu izleyen Tekamül gazetesi okuyucularının görüşüne gelir. Gazetenin içinde o dönemin en ünlü şairlerinden Mehemmed Hadî’ni görüyoruz. Çeşitli nedenlerle inkılâbî düşünceleri yayan gazetelerin açılıp kapatılması olağan bir hal almıştı. Tekamül’ün inkılab yolunu devam ettirmek için açılan Yoldaş gazetesinin basın hayatı da kısa olur.
Azerbaycan Çarlık Rusyası’na dahil olan öteki memleketler gibi XX. yüzyıla çözümü zor olan problemlerle başlamıştır. Bir yanda toprağında bulunan petrolden dolayı hızla gelişen Azerbaycan, öteki yanda ne pahasına olursa olsun, Azerbaycan’da başlayan bu yükselişe engel olmak isteyen başını Rusların çektiği dış güçler. Bölünecek Bakü pastasında daha kimlerin gözü yoktu ki! İngilizler, Almanlar, Ruslar, Ermeniler… O çelişkili dönemlerde bir taraftan Hazar denizi, öteki taraftan Rus, Ermeni, Hıristiyan çemberinde sıkışan Türk dünyası’nın boğazı görevini üstlenen Azerbaycan bütünlükte Türk dünyasının adına da sıkılır, sınava çekilir. Azerbaycan aydınları böyle bir ortamda basın hayatını sürdürmekteydi. Keşkül’ün kapatılmasından 1903’e kadar ki zaman zarfında Azerbaycan aydınlarının önde gelenleri defalarca dergi ve gazete çıkarmak için başvuruları Rus sansürüne takılıp kalmıştır. Bu duruma 1903’te çözüm bulundu. Ünlü bilim adamı ve yazar Mehemmed Ağa Şahtahtlı’nın çıkarmaya başladığı Şark-ı Rus gazetesi az zamanda okuyucular tarafından sevilerek ün kazanmıştı. Gazete 1903 yılının 16 Nisan sayısında gelecekte hakikat aynası olacağını okuyucularına şöyle açıklıyordu: Biz halka doğruları söylemek için çıktık. Şark-ı Rus mevcut olduğu bütün zamanlarda verdiği sözle amel etmiş, unutulmaz hizmetleri ile şerefli bir basın hayatı yaşamıştır. “Edebî, siyasî, ictimaî, ilmi” şiarı altında haftada üç sayı çıkarılan, dört sayfalık bu gazetenin 1903-1905 yılları arasında 442 sayı yayınlanmıştır. Kafkasya havalisinde büyük bir ilgi ile karşılanan Şark-ı Rus az bir zaman zarfında Türkiye, İran ve Rusya’nın bütün Türk bölgelerinde sevilen bir gazete durumuna gelmiştir. Gazetenin bir bu kadar başarılı olmasında hiç kuşkusuz onun kurucusu ve başyazarı Mehemmed Ağa Şahtahtlı’nın edebi kişiliğinin ve tecrübesinin büyük payı vardır. İyi bir eğitim görmüş, Doğu ve Batı dillerinin bir çoğunu bilen Mehemmed Ağa Şahtahtlı ansikloedist bilgiye sahip ender şahsiyetlerdendi. Petersburg’da filoloji tahsili almış, Leipzig Üniversitesi’ni bitirmiş, Paris’te Sorbon’da 1873-1875 ve 1899-1902 arasında Doğu dilleri okutmuş ve kendisini dilciliğe adamıştır. 1883-1891 arasında İstanbul’da Rus gazetelerinin temsilcisi olarak bulunmuş, Türk aydınları ile iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler, özellikle Doğu ve Batı kültürlerini derinden öğrenmesi, bu maarifçi ve demokratik aydına sonraları gazetecilik çalışmalarında da yardımcı olmuştur. Mir Celal ve Firidun Hüseynov’un XX. Asır Azerbaycan Edebiyatı kitabında yazdıkları gibi XX. asrın başlarında ana dilde ilk ve tek gazete olan Şark-ı Rus Azerbaycan halkının hayatında, millî intibahında, eğitiminde önemli rol oynamıştır. Çar memurlarının, mülk sahiplerinin zulmü, istismarı, köylülerin ağır durumu, cehaletin tenkidi, Türk-İslam dünyasının çeşitli problemleri onun ele aldığı konuların özünü oluşturur.
Bu nedenle de Şark-ı Rus’un yayılma alanı yalnızca Azerbaycan’la sınırlı kalmamış, Türk ve İslam âleminin sayılı gazetelerinden biri olarak Türk dünyasında, özellikle de Rusya Türk- Müslümanları arasında yeni düşüncelerin yaygınlaşmasında önemli rol üstlenmiştir. Bu yönü ile onu yalnız Tercümanla kıyaslamak mümkündür. Şark-ı Rus’un yayın hayatına başlamasıyla Azerbaycan’ın bir çok genç yazar ve şairine meydan sağlamış oldu. Geleceğin önemli edebiyat adamları olacak olan M. E. Sabir, Ali Nazmî, M. S. Ordubadî gibi aydınlar bu gazetede yayınlanan ilk matbu yazıları ile Şark-ı Rus’un yayın hayatına başlamasını gönülden alkışlamışlardır. Böylece Şark-ı Rus 1905’ten sonra basın hayatına atılan bir çok Azerbaycan gazetecisinin ilk deneyim okulu oldu. Molla Nesreddin gibi bir derginin kurucusu ve başyazarı olan Celil Memmedguluzâde’nin Azerbaycan basınına kazandırılmasında da Şark-ı Rus gazetesinin önemli rolü olmuştur. C. Memmedguluzâde’nin ilk matbu eseri olan Posta Gutusu hikayesini, Şark-ı Rus’un başyazarı M. Şahtahtlı’ya okumuş, hikaye başyazarın dikkatini çekmiş ve o hikayeyi yayınlamakla kalmamış, aynı zamanda eserin yazarını gazeteye işe davet etmiştir. C. Memmedguluzâde 1904’ten 1906 yılının Nisanı’na, Molla Nesreddin dergisinin yayınlanmasına kadar burada çalışmıştır. M. Celil’in hayatında ve gazetecilik faaliyetinde Şark-ı Rus’un çok önemli rol oynadığını, edibin ünlü Hatıratım eserinden de öğrenebiliriz:
Mehemmed Ağa Şahtahtlı beni kendi gazetesinde işe almakla, beni gazete dünyasına dahil etti. Ö. F. Numanzâde’nin yanı sıra, Samed Ağa Gaıbov, Ü. Hacıbeyov, F. Köçerli vb. Şark-ı Rus’un yazarları arasındadır.
Böylelikle XX. asrın ilk milli gazetesi olan Şark-ı Rus Azerbaycan aydınlarının fikir alışverişi merkezlerinden birine dönüşür. 1905 yılının inkılâbî olayları yalnızca Rusya’nın içerilerinde değil, aynı zamanda onun dört bir köşesinde, özellikle de petrol sanayiinin hızla geliştiği, Kafkas’ın en büyük sanayi şehirlerinden biri olan Bakû’de basının gelişmesine yeni ve önemli bir vesile oldu. İçtimaî, siyasî ve inkılâbî olayların kutuplaşmasıyla her sınıfın mefkuresine cevap verecek, ona hizmet edecek basın organları ortaya çıktı. O dönemlerde bu matbu organlar şöyle sınıflandırılmaktaydı: Demokratik matbuat, Bolşevik matbuatı ve Burjuva matbuatı. Aynı durum bir de asrın doksanlı yıllarında tekrarlanacaktır.
Yukarıda adlarını verdiğimiz basın organları sansür tarafından her gün denetleniyor, bu sansür denetlemeleri hemen basın yayın organlarının kapatılmasıyla noktalanıyordu. Ama 1905’te Çarlık Rusyası’nı saran işçi grevleri sonucunda, merkezi yönetim kontrolü bir süre yitirince ülkenin çeşitli bölgelerinde çok sayıda Türk basını gün yüzü görmeye başladı. Bu yönde Azerbaycan’da öncül durumdaydı. Yeni düşünceleri topluma ulaştırmak için kitaplar basılır, bir birinin ardınca dergi ve gazeteler yayın hayatına başlar. Burada 1891-1919 yılları arasına Bakü’de Rusça yayınlanan Kaspi (Hazar) gazetesini hatırlamak gerekmektedir. Bu günlük gazetenin yayın kurulunda Rusların yanısıra Ali Merdan Topçubaşov, Ali Bey Hüseyinzâde, Hasan Bey Zerdâbî gibi Azerbaycan basın tarihine adlarını altın harflerle yazdıran aydınlarımız da vardır. 1897 yılına kadar Rusların nezareti altında yayın hayatını sürdüren Kaspi, bu dönemden başlayarak Azerbaycan’ın kültür hayatının gelişmesinde önemli katkılarda bulunur. Hacı Zeynelabdin Tağıyev’in katkıları ile gazetenin yönetimine Ali Merdan Topçubaşov getirilmiş ve bundan sonra Kaspi Azerbaycan okuyucularına Batı ve Rus edebi muhitini tanıtan, Türklerin, Müslümanların hukuklarını savunan bir Türk yayın organı olarak basın hayatını sürdürmüştür. Bu dönemde Kaspi’nin yayın kurulunda Ali Merdan Topçubaşov’un yanı sıra Hasan Bey Zerdâbî, Neriman Nerimanov, Feridun Bey Köçerli, H. Minasazov gibi usta kalemler yer alır. Kaspi gazetesiyle ilgili geniş bilgi vermemizin esas amacı dili Türkçe olmasa da, onun 1905’lere kadar Kafkaslar’da fikir akımlarını, demokrasi ve hürriyet mücadelesini, yenileşme hareketlerini geniş kitlelere ulaştırması bakımından büyük bir değere sahip özbeöz Azerbaycan’ın millî gazetesi olduğunu vurgulamaktır.
Keşkül ve Şark-ı Rus yalnızca geçmişle gelecek, XIX ile XX. asır arasında edebî üretim köprüsü görevini üstlenmediler, aynı zamanda büyük bir gazeteciler ordusunun oluşmasına ve onlarla millî gazete ve derginin gün yüzü görmesine vesile oldu.
XX. asır Azerbaycan edebiyatı ve basını üç aşamadan geçiyor: 1900-1920: Demokratik Edebiyat ve Basının hızla gelişme aşaması; 1920-1990: Sovyet Edebiyatı ve Basını aşaması; 1990’dan günümüze kadarki zaman dilimi-Azerbaycan Edebiyatı ve Basınının özgürlük aşaması.
1905’lerde Çarlık Rusyası’nı saran işçi grevleri merkezi devlet otoritesinin zayıflamasına, bunun sonucunda da özgürlük mücadelelerinin güçlenmesine neden oldu. Aynı durum Sovyetler Birliği’nin çöküşünün başladığı 1980-90’lı yıllarda da ortaya çıktı. 1905-1907 yılları arasında yayınlanan gazete ve dergilerin sayısına ve adlarına dikkat edersek, Azebaycan Türklerinin uyanış çabalarının ölçüsünü belirleyebiliriz. Bu dönemde çıkan İrşad, Hayat, Hümmet, Debistan, Molla Nesreddin, Füyüzat, Rehber, Tekâmül, Behlul, Duma, Hamiyet, Yoldaş, Taze Hayat,Hakaik gibi dergi ve gazeteler bunlara örnektrir.
Petrol zenginlerinden Hacı Zeynelabdin Tağıyev’in sermayesi ile basın hayatına başlayan 1905-1906 yıllarında çıkarılan Hayat’ın yöneticiliğini sonraları hayatlarını Türkiye’de sürdürmüş olan Ahmet Ağaoğlu ve Ali Bey Hüseyinzâde Turan yapmışlardır. Hayat’ın Azerbaycan’ın basın tarihinde önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Yine Azerbaycan’ın petrol zenginlerinden olan M. Muhtarov’un sahibi olduğu İrşad gazetesinin 1905-1907 yılları arasında toplam 525 sayı çıkarılmıştır. Gazetenin başyazarlığını sırasıyla Ağaoğlu, Haşım Bey Vezirov ve Mehmet Emin Resulzâde üstlenmişler. Millî duyguları daha çok konu edinen bu gazeteler sık sık kapatılır, bazen yeniden açılır, bazen de başka bir adla tekrar yayın hayatına başlar. Adı geçen gazetecilerin yer değiştirmesinin başlıca nedeni de bu olsa gerek. O sıralar da Ağaoğlu’nun imzası, işadamı M. Muhtarov’un sermayesi ile çıkarılan Terakki de görünmeye başlar. 1908-1909 yılları arasında Terakkimin toplam 363 sayısı yayınlanmıştır.
Hayat kapatılınca Ali Bey Hüseyinzâde Turan’ın yöneticiliğini üstlendiği Füyuzat dergisi yayın hayatına başlar. Hacı Zeynelabdin Tağıyev’in sermayesi ile yayın hayatına başlayan bu haftalık derginin 1906-1907 yılları arasında toplam 38 sayı basılmıştır. Ama bu zaman zarfı Füyuzat’ın bütün Türk dünyasında ün kazanmasına engel olamamıştır. Azerbaycan’da Türkçülük akımının gelişmesine vesile olan bu dergi, Azerbaycan edebiyatı ile Anadolu’da meydana getirilen edebiyat arasında bir köprü kurmak, bu illerin ortak bir dil kullanmasına nail olmak, Servet-i Fünun cereyanına bağlı dil ve sanat anlayışını sağlamak yolunu seçtiğinden bazı kesimlerin tepkilerine maruz kalmıştır. Özellikle Azerbaycan havalisinde kullanılan Türkçeyi savunan Molla Nesreddin dergisi ile Türk dünyasında ortak bir dil oluşturmak amacıyla Osmanlı Türkçesini savunan Füyuzat arasındaki tartışma tarihe mal olmuştur. Ayrıca Türkçülüğün esaslarını yazan Ziya Gökalp’in düşünce ustadı sayılan Ali Bey Hüseyinzâde Turan’ın bir Türk ideoloğu olarak olgunlaşmasında Füyuzat dergisinin önemini vurgulamak gerekir. Füyuzat da Komünist propagandasının eleştirisine hedef olmuştur. Bunun başlıca nedeni bu derginin Türkçülüğü, İslamcılığı ve çağdaşlaşmayı savunmasıdır. Füyuzatın esas meramı Türk dünyasında şimdi aradan yetmiş yıl geçtikten sonra dile getirilen ortak dil, ortak alfabe konusunu gündemde tutması idi. Azerbaycan’ın içinde ve dışında olan Türk ve İslam düşmanları Füyuzatçılara bu düşünceleri bağışlayamaz. Kısa ömür süren (1906-1907) ve toplam 32 sayı yayınlanan Füyuzat dergisi M. Celal’ın tabiri ile “bir Osmanlı Türkü gibi yaşadı, bir Müslüman gibi öldü”.
Adı geçen devrin edebî hadiselerin başında gelen olay ise, hiç kuşkusuz Molla Nesreddin dergisinin yayın hayatına başlamasıdır. Celil Memmedkuluzâde’nin önderliği, Ömer Faik Nemanzâde’nin katkılarıyla yayın hayatına başlayan Molla Nesreddin dergisi az bir zaman içerisinde yalnız Azerbaycan’da değil, aynı zamanda Türkiye, İran ve Çarlık Rusyası’nda büyük ilgi ile okunmuş, mizah dergilerinin baş tacına dönüşmüş, bu yönde yeni bir edebî ekolün esasını oluşturmuştur. 1906-1918 yılları arasında Tiflis’te, 1921’de kısa bir süre Tebriz’de, sonra ise 1921-1931 yılları arasında Bakü’de yirmi beş yıl yayın hayatını sürdüren Molla Nesreddin dergisi halk hayatının parlak aynasına, inkılabî-demokratik fikrin sözcüsüne, bağımsızlık yolunda millî mücadelenin ideoloji merkezine, Müslüman Şark’ın cehalete karşı sözcüsüne, satirik gülüşün kaynağına dönüşür. Molla Nesreddin’in yayınlanma nedenini bir de başyazarı C. Memmedkulizâde’den dinleyelim: Molla Nesreddin’i mühitin kendisi yarattı, zamane kendi doğurdu. Gerek dizaynı, gerek içerdiği konular bakımından Molla Nesreddin Azerbaycan gazetecilik tarihinde yeni bir hadisedir. İlk sayısından derginin gelecekte hangi başarıları kazanacağını görmek çetin değildir. Bu nedenle de derginin ilk sayısı elden ele dolaşır, toplum arasında büyük yankılar uyandırır. İlk sayının içerdiği başlıklara bir göz atacak olursak bu sevgi ve ilginin neden kaynaklandığını hemen görebiliriz: 1. Makaleler, 2. Keskin gülüşler, 3. Felyetonlar, 4. Mezheki şiirler, 5. Mezeli telegramlar, 6. Satirik hikayeler, 7. Letifeler, 8.Posta kutusu, 9. Mezeli ilanlar, 10. Hususi ilanlar, 11. Karkatürler ve illüstrasyonlar. Bu başlıklardan da anlaşılıyor ki, Mir Celal ve Ferudin Hüseyinov’un yazdıklar gibi “Azerbaycan edebiyatı ve basını tarihinde şimdiye kadar görülmemiş yeni bir üslup oluşturan Molla Nesreddin, genel olarak edebiyatın inkişafında dönüm noktası oldu”.
Bu fikirlerle katılmamak mümkün değil. M. Celil’in derginin ilk sayısında yayınlanan program niteliğindeki yazısı aslında birçok konunun habercisiydi. Yazar Sizi deyib gelmişem adlı baş yazısında yüzünü Şark’a tutup anlamlı bir evhamla şöyle seslenir: Ey benim Müslüman kardeşlerim… Benden bir gülünç söz işidip, başladınız gülüşmeğe, o vakit öyle anlaşılmasın ki Molla Nesreddin’e gülüyorsunuz. Eger bilmek istersiniz, o vakit koyunuz önünüze aynayı ve bakınız kendi cemalinize. Aynı fikir Türk dünyasının en önde gelen mizahi şairi Molla Nesreddin’in sayfalarında yer alan bir şiirinde böyle tekrarlamıştır:
Niye pes böyle bereldirsin a gare gözünü,
Yoksa, bu ayinede eğri görürsün özünü?
Molla Nesreddin Sabimi yarattı, Sabir ise Molla Nesreddin’i ölümsüzleştirdi demek yanlış olmaz. M. E. Sabir’in yanı sıra derginin yönetim kuruluna sonraları Molla Nesreddinçiler diye adlandırılan Ö. F. Nemanzâde, Abdürrahim Bey Nakverdiyev, Memmed Said Ordubadî, Eligulu Gamküsar, Eli Razi, Selman Mümtaz, Feridun Bey Köçerli gibi usta kalemlerin yanı sıra hiciv ustaları M. E. Sabir, E. Nezmi; nasirler E. Hakverdiyev, M. S. Ordubadî, Bayrameli Abbaszade, karikatüristler Rotter, Şmerling, E. Ezimzade toplanmıştır.
Adı halkın kadim tarihi ile mazmunu muassır içtimaî hayatla sıkı bağlı olan Molla Nesreddin inkılabî-demokratik basının ilk klasik numunesi, çilekeş halkın hakikatini diyen sesi, XX. asır Azerbaycan içtimaî hayatının edebî-bediî salnamesi, ansiklopedisi her yönü ile asıl halk dergisidir. Her sayısında Çarizmi, geçici hükümeti, inkılap düşmanlarını, sömürgecilikle uğraşan emperyalist güçleri ifşa eden Molla Nesreddin’den gerici dinciler yarasanın ışıktan korkması gibi kokuyorlardı. Molla Nesreddin’in esas konularından biri de ana dilin varlığı ve temizliği uğrundaki mücadelesidir. İlk sayısından, özellikle okuyuculara müracaatla yazılan ve Sizi deyip gelmişim adıyla meşhur olan program makalesinden başlayarak dergi, Azerbaycan Türkçesini yabancı etkilere uğratmak isteyenlere karşı çıkar, dolaşık anlamsız yazılara, Arap, Fars tesirine, toplumun zorlukla benimsediği Arap alfabesine karşı sade dili ve alfabeyi koyuyordu. Molla Nesreddin yalnız Kafkas halklarının değil, aynı zamanda Rusya, Volga boyu, Orta Asya, İran, Türkiye, Hindistan, Afganistan, Arabistan ülkelerinin hayatından haber verir, kimliğinden aslı olmayarak ezilen toplumları desteklerdi. Yayınlandığı ve yayıldığı ilk günlerde, onu etkisi sakin göle atılan taşın yarattığı dalgalar gibi her tarafa yayılır. Etkisi ile sade ve doğma dilimizde halkın gelişmesine vesile olacak bir sıra mizahi dergiler yayın hayatına başlar. Bunlara örnek olarak Azerbaycan, Behlul, Zenbur, Mirat, Arı, Kelniyyet, Leylek, Tuti, Meezeli, Tartan-Fartan, Meş’el gösterebiliriz. Orta Asya’da, Volga boyunda, Kırım’da ve benzeri yerlerde yayınlanan bazı ciddi gazeteler Molla Nesreddin’den aldığı şiirleri, makale ve karikatürleri yeniden yayınlar. İran’da Fars dilli basın üzerinde Molla Nesreddin etkileri ayrıca araştırma konusudur. Fikrimizi kanıtlamak için Tahran’da yayınlanan Sur-i İsrafil ve Tebriz’de yayınlanan Nesm-i Şimal dergilerine bir göz atmak yeterlidir.
Bolşeviklerin aldatıcı vaadlerine inanan Mirza Celil yeniden dergiyi yayınlamak için Tebriz’den Bakü’ye dönse de istediğini bulamaz ve bir süre sonra dergiyi kapatmak zorunda kalır. Molla Nesreddin kapatılsa da, okunması yasak edilse de insanların kalbinde yaktığı meşale uzun zaman sönmemiş, Molla Nesreddin’in etkisi Azerbaycan edebiyatında ve basınında her türlü takiplere rağmen süregelmiştir.
1905-1920 arasında onlarca dergi ve gazete yayınlanmıştır. Bunlardan toplumda iz bırakanı dergilerden: Hümmet (1904-1905), Debistan, Davet-Koç (Türkçe-Ermenice) (1906-1908), Rehber (1906-1907), Behlul (1907), Yeni Füyuzat (1910-1911), Güneş (1910-1911), Işık (1911-1912), Mektep (1911-1920), Hak yolu (1911-1912), Kel Niyyet (1911-1913), Şelale (1913-1914), Dirilik (1914-1916), Tuti (1914-1917), Baba-yı Emir (1915-1916), Kurtuluş (1915 ve 1920), Şeypur (1918-1919) ve gazetelerden: Hayat (1905-1906), İrşad (1905-1908), Tekâmül (1906-1907), Taze Hayat (1907-1908), Bürhan-ı Terakkî (1906-1908), İttifak (1908-1909), Hakikat (1909-1910), Nicat (Rusça ve Türkçe) (1910-1912), Seda (1909-1911), Hilal (1910-1911), Asar-Hakikat (1911-1912), Yeni İrşad (1911-1912), Seda-yı Vatan (1911-1912), Basiret (1914-1920), Açık Söz (1915-1918), Yeni İkdam (1915), Seda-yı Kafkaz (1915-1916), Son Haber (1915-1916), Doğru Söz (1916-1917), İttihad (1917-1918), Millet (1917-1920), Müsavat (1917), Azerbaycan (1918-1920), İstiklal (1918-1920) sayılabilir.
O dönemin eleştirmenleri, adı geçen bir çok basın organlarını burjuva matbuatı olarak nitelendirmektedir. Ama günümüz gözü ile bakıldığında, aslında Azerbaycan Türklerinin gelecek tasarılarının şeksiz bu basın organlarının sayfalarında yer bulduğunu görürüz. Böyle basın organlarından biri de Hayat gazetesidir. Ünlü tiyatro yazarı N. Vezirov’un hicivli fıkraları, H. Zedâbî’nin ilmi makaleleri, N. Nerimanov’un siyasî içerikli yazıları, E. Hakverdiyev’in ilk hikayeleri, F. Köçerli’nin, A. T. Sur’un, A. Sehhet’in makaleleri ve M. Hadi’nin romantik şiirleri bu gazetenin sayfalarında yer bulmuştur.
Adı geçen dergiler arasında Anadolu Türk kültürünü Azerbaycan’da tanıtması bakımından, Füyuzat ve Yeni Füyuzat dergilerinin yolunu izleyen Şelale dergisinin adını önemle vurgulamak gerekir. Aynı yolu-Azerbaycan’da Türkçülük fikrinin gelişmesinde önemli görevler üstlenen edebî dilin Türkiye’deki sadeleştirme cereyanının Azerbaycan’a da yansımasına çalışan Mehmed Emin Resulzâde’nin baş yazarlığını yaptığı Açık Söz gazetesi de izlemiştir. Bundan sonra Azerbaycan gazetesini neşre hazırlayan Resulzâde burda da aynı düşüncelerin toplum arasında yayılmasına çaba göstermiştir. Haşım Bey VeziroVu, Üzeyir ve Ceyhun Hacıbeylileri, Orucov kardeşleri de bu dönemin önde gelen gazetecileri arasında anmamız gerekmektedir.
Azerbaycan basının en ağır şartlar altında yaşamağa zorlandığı ikinci dönem 1920-1980 yılları arasındaki Sovyet dönemidir. 1920 yılının Nisan ayında Mehmed Emin Resulzâde’nin önderliğinde Şark’ta ilk demokratik cumhuriyet olan millî Azerbaycan Devleti’nin Bolşevik orduları tarafından yıkılması, millî Azerbaycan basınının da ömrünün sona ermesine neden olmuştur. 1985 yılında Gorbaçov’un başlattığı yenidenkurma, prestroyka, şeffaflık girişimlerine kadar küçük istisnalar dışında Azerbaycan basını tek parti şablonu ile yönetilirdi, bu nedenle de bütün basın organları basmakalıp biçimde bir birine benziyordu. Bu dönemde usta kalemlerin olgulaşmasına da hiçbir imkan sağlanmıyordu. Bir süt kazanından bir defa kaymak almak mümkündür, ama bir asırda Azerbaycan aydını üç kez pantürküst, panislamist, musavatçı damgalarıyla ya gizli idam edilmiş, ya da Sibirya’ya sürülerek ölüme terkedilmiştir. Yalnız bir kez Türkiye’de bulunmuş herkes ya cezaevine atılmış, ya da ölüme mahkum edilmiştir. Her vasıta ile Azerbaycan toplumundan Türklük şuurunu silip atmak, yobazlaştırmak istiyorlardı. Stalin dönemine kadar kasıtlı olarak Azerbaycan Türkleri, Azerî Türkleri, Kafkas Tatarları, Kafkasya Müslümanları, Azerbaycan Müslümanları diye adlandırılan Azerbaycan Türkleri Stalin’in bir işaretiyle kendileri Azerbaycanlı, dilleri ise Azerbaycanca oldu. Alfabe reformunun önderliğini yapan Azerbaycan Türklerini bir asırda üç kez alfabe değiştirmeğe zorladılar. Doğal olarak bu alfabe değişiklikleri toplumun bilginsizliğine yol açacaktır. Halbuki uygulamaya komşu Ermeni ve Gürcü toplumlar tabi tutulmuyordu. Amaç belli idi, ne yolla olursa olsun Türk dünyasının önemli halkasını oluşturan Azerbaycan Türklerinin tarihî ve genetik hafızasını silmek, düşünen başları yok etmek, onları Türk dünyasından ayrı koymak. Bir asırda üç kez bu düşünce uğruna yapılan katliamlarda 110 bin Azerbaycan aydını hayatını kaybetti. Stalin dönemine kadar uzun zaman diliminde buna muvaffak olduklarına da inandılar. Ama zaman göstermiştir ki, bu hiç de böyle değil. Gazetelerle kıyaslandığında edebi dergiler az da olsa özgürlüklerini muhafıza edebilmişlerdir. Azerbaycan yazarları ve basın mensupları zoru başarmış imalarla, satır altı manalarla da olsa özgür fikirlerini okuyucularına ulaştırmaya çalışmışlardır. Bu gelişme özellikle 1960’lı yıllarda Kruşçev’in siyasî havayı hafiflettiği dönemde daha açık görülmektedir.
Bu dönemin devlet gazeteleri içerisinde başlangıçta Azerbaycan adıyla yayınlanan, sonraları Kommunisfe dönüştürülen günlük gazeteyi, Azerbaycan Gencleri, Bakû, Sovyet Kendi, Azerbaycan Pioneri, İnşaatçı, Rusça yayınlanan Bakinskiy Raboçi, Vışka, Molodyoji Azerbaydjana, Baku, Stroitel, Kommunist (Ermeni dilinde) ve diğer gazeteleri gösterebiliriz. Siyasî platformları aynı olduğundan komünistlere, gençlere, mekteplilere hitap etmelerinden bakmayarak sanki bütün yazıları aynı kalıptan, aynı kalemden çıkıyordu.
Azerbaycan’da yayınlanan dergiler arasında en uzun ömürlüsü ve en önemlisi hiç kuşkusuz Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin Azerbaycan dergisidir. Dergi muhtelif yıllarda çeşitli adlarla yayınlanmıştır. 1923-1927 yılları arasında Maarif ve Medeniyyet, 1928-1936 arasında İnkilap ve Medeniyyet, 1936-1941 arasında Revolyusiya i Kultura, ve son olarak 1953 yılından bu yana Azerbaycan adıyla yayınlanmaktadır. Bir derginin ad değişimi örneğinden de Azerbaycan’da giden siyasî gelişimlerin durumunu öğrenmek mümkündür. Bütün siyasî olumsuzluklara rağmen dergi en önemli aşamayı, 1970’li yıllarda yazar Ekrem Eylisli’nin baş yazarlığı döneminde kaydetmiştir. Moskova’da tahsil görmüş, dünyaca ünlü bu yazarımız derginin basın hayatındaki bütün eski kalıpları kırdı, önceki yıllardan farklı olarak derginin edebî kapılarını genç yazarların orijinal ve cesaretli eserlerine açtı. Mahalli edebiyattan, Dünya edebiyatına uzanan yolda eserleri ile köprü olan Azerbaycan edebiyatının altmışlı yıllar kuşağının en önde gelen temsilcileri İsa Hüseynov, Çingiz Hüseyinov, Yusif ve Vagif Semedoğlu kardeşler, Musa Yakup, Anar, Elçin, Ramiz, Rövşen, Vagif Bayatlı Öner, Mövlud Süleymanlı ve diğer istidatlı nasir ve şairler en önemli eserlerini bu dönemde yazmışlardır. İşte gelecekte özgürlük mücadelesinin askerleri bu yazarların eserlerini okuyarak, bu eserlerin içinden geçerek yetiştiler.
Azerbaycan Türklerinin bilgilendirilmesinde Yazarlar Birliği’nin Gobustan dergisi, Edebiyyat gazeti, Edebiyyat ve incesenet ve yeniden Edebiyyat gazeti adıyla yayınlanan matbu organlarının da katkıları az olmamıştır. Burada 1967’de genç yazarların eserlerini yayınlamak amacıyla kurulmuş Ulduz dergisini de anmak gerekir. Adlarını saydığımız matbu organların yanı sıra Azerbaycan kadınların problemlerini konu edinen 1923’te Şark Kadını, 1938’den beri de Azerbaycan kadını adıyla çıkan dergi günümüze kadar yayın hayatını sürdürmektedir. Ayrıca çocuklar için yayınlanan Pioner- Güneş ve Göyerçin dergileri de mevcuttur. Sovyet döneminde kısa süreli dergiler de yayınlanmıştır. Bunlara örnek olarak Gızıl galem (1924), Edebiyyat cebhesinde (1930) ve Hücum dergilerini gösterebiliriz. Bunların yanı sıra daha geniş okuyucu kitlesine hitap eden Elm ve Heyat (1961) yayınlanmaktadır. Azerbaycan Bilimler Akademisi’nin ve Bakü Devlet Üniversitesi’nin Elimi eserler dergileri de Azerbaycan ilminin başarılarını okuyuculara iletmek için yararlı faaliyet göstermektedir.
Prestroyka öncesi Azerbaycan basınında gözle görülecek biçimde bir canlanma başlamıştır. Azerbaycan ve Ulduz dergileri sayfalarında, özellikle İşık neşriyatının yayınladığı kitaplarda bu canlanmanın izlerini görebiliriz. Mehmet Aslan’ın Türkiye seferi ile ilgili Erzurum’un Gediyine Varanda, Refael Hüseynov’un üzerine yasak koyulmuş bir konu olan Kızıl teröre maruz kalmış Azerbaycan aydınlarının geçirdikleri işkenceli günleri gizli belgelerle gün ışığına çıkaran “Vahtan Uca” kitabı. Bu kitapların tirajı Azerbaycan kitapçılığı tarihinde ilk defa yüz binleri aştı ve defalarca tekrar tekrar basıldı.
Ama bir asırda ikinci uyanış döneminin en büyük olayı hiç kuşkusuz Türkçe ve Rusça yayınlanacak Genclik-Molodost dergileri oldu. Gorbaçov döneminde Sovyetler Birliği memleketlerinde perestroyka, yenidenkurma ve şeffaflık düşüncelerini gençler arasında yaymak için yeni dergilerin yayınlanması kararlaştırılmıştı. Bu dergi Partinin Gençlik kolunun, dolayısıyla Partinin organı olacaktı. Arzuları ile imkanları üst üste düşen bir grup genç Azerbaycan’da yeni bir ilki gerçekleştirmeyi hedeflemişlerdi. Derginin bir varyantının Rusça yayınlanıyor olması avantajından yararlanarak geç de olsa, Azerbaycan’la ilgili tarihi gerçeği gün ışığına çıkarmaktır. Genlik’in genç topluluğu Hakikatı, hakikatı ve yalnız hakikatı yazacağız arzusu ile yola koyuldular. Ortada Molla Nesreddin’in başarısı vardı. İçerik olarak Molla Nesreddin’e, biçim olarak çağdaş dünya basını ile bağdaşacak öyle bir dergi hazırlamak gerekmekteydi ki, basmakalıp, bir merkezden yönetilen önceki Azerbaycan basınına bir örnek ve ders olsun. Dergi çıkmadan önce gazetelerde derginin başyazarı ile yapılan röportajlar okuyucularda büyük yankılar uyandırmıştır.
Daha derginin ilk sayısı gün yüzü görmemişken, Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerinden 70 binden fazla kişi Genclik-Molodost’a abone olmuştur. Bu rakam Azerbaycan’da yayınlanan tüm dergilerin toplam tirajından daha fazla idi. İyi bir dergi çıkarmak için yalnızca Molla Nesreddin ananelerini izlemek yeterli değildi. Hem de Molla Nesreddin mizahi, Genclik ise adından da anlaşılacağı üzere gençlere hitap eden içtimaî, siyasî, edebî-bediî bir dergi olmalı idi. Bu amaçla da dünyanın önde gelen yüzlerce dergisi gerek mana ve konu, gerekse de şekli bakımdan gözden geçirilip çağdaş bir yön belirlendi. Dergi gerek dizaynı, gerekse önerdiği konular bakımından Azerbaycan için yepyeni bir deneyimdi.
Birçoklarının beklediğinin aksine Genclik Azerbaycan’ın basın hayatına bomba gibi düştü. Dış kapağından arka kapağa kadar her sayfadan yenilik kokusu yayılıyordu. Genclik’e kadar Azerbaycan’ın bütün basın organları Bütün ülkelerin işçileri birleşin sloganı ile başlıyordu. Genclik ise kendini Dağlık Karabağ olaylarının ortasında bulmuştu. Bu nedenle de ilk sayı Cennet kılıçların gölgesindedir şiarıyla çıkmıştı. Ve her sayının sloganı duruma göre değişecekti. Partinin organı olan bir derginin böyle bir slogan seçmesi olağanüstü bir durum idi. Ama dönem geçici de olsa, şeffaflık dönemi idi. Bu deneyimden zaman zaman, hem de zor şartlar altında Ermenilerin, Yahudilerin yararlandığını bile bile şimdi fırsatı değerlendirmemek akılsızlık olurdu. Genclik ilk sayısında bunu yapmaya koyuldu. Öteki basın organları Partinin sermayesi ile ayakta duruyordu. Genclik ise Azerbaycan basınında yegane dergi idi ki kendi kendinin geçimini sağlayabiliyordu. Hem de Genclik’i okuyucular çıkarıyordu. Azerbaycan’da bu da ilk deneyim idi. Genclik’e kadar bütün matbu organlar bir elden, parti görevlileri tarafından yönlendirildiklerinden çeşitli okuyucu düşüncesine ihtiyaç da yok idi. Matbu organlarının büyük çoğunluğunun yalnız adları farklı idi, içerdikleri konular ise hep aynı idi. Toplum ise gazetede yazılanları değil, doğal olarak farklı şeyler düşünürdü. Bu düşünceyi Genclik’in ilk sayısına gelen mektuplar da kanıtlamaktadır. Yıllar yılı susturulan toplum, karşısında böyle bir imkanın açıldığını görünce Genclik’in etrafında sımsıkı birleşmişlerdi. Derginin yalnıza adı Genclik idi. Ele aldığı problemler toplumun bütün kesimini ilgilendiren problemlerdi ve dergi bütün topluma mal olmuştu. Derginin ilk başlıklarına göz atarsak dediklerimizi kanıtlamış oluruz. Ayrılar mı gönül candan. Bu bölümde parçalanmış Türk dünyası ve Azerbaycan gerçekliklerini içeren yazılar okuyuculara sunulurdu. Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak bölümü ise tümüyle okuyucu mektuplarına ayrılırdı. Noktasına, virgülüne tokunmadan bölümünde Genclik’e gelen çeşitli mektuplar olduğu gibi neşredilirdi. Bu da genç kalemlerin yazı üslubunun gelişmesine önemli katkıda bulunmak demekti.
Ananevi Azerbaycan basın hayatına yepyeni bir dergi gelmişti. Ve şunu söylemek gerekir ki, birkaç ayın içerisinde derginin tiraj üç yüz bine ulaşmıştı. Yalnızca tirajı ile değil, işledikleri konular dolayısıyla da Genclik bir ilke imza atmıştı. Onun sayfalarında hep yıllar yılı yasak olan konular yer aldı. Dil, tarih meseleleri, kızıl terör, parça parça olmuş Azerbaycan’ın problemleri, alfabe meselesi, dünyanın çeşitli bölgelerine çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalan soydaşlarımızın acı kaderi, Azerbaycan’ın, Türk dünyasının başında dönüp dolanan Rus, Fars, Ermeni ve diğer gizli güçlerin işbirliği, toplumumuzun tarihi unutkanlığı yüzlerce önemli konulardan bir kaçı…. Derginin ilk sayılarında yer alan bir karikatür de savaşan iki horoz ile bir tilki tasvir edilmişti. Horozların bir Arap alfabesi, ötekisi ise Latin alfabesi, onların kavgasını yatıştıran ve onların yerine geçen ise Kiril alfabesinin simgesi olan tilki idi. Şunu da demek gerekmektedir ki, Genclik’te yayınlanan her ressam işinin, karikatürün, fotoğrafın göründüğünden farklı bir alt anlamı da vardı. Ön dış kapağında değişik bir resim, fotoğraf ya da karikatür yer alırdı. Sözle denmesi mümkün olmayan olaylar sansürü kandırmak için imalarla bu ressam işleri ile topluma aktarılırdı. Örneğin Azerbaycan’ın ikiye parçalanmış durumunu vermek için derginin yüz kapağında ikiye bölünen taneleri kan gibi aradan akan ırmak sularına karışan bir resim Rus ve Fars işbirliği ile Araz’ın kanlı suları ile ikiye parçalanan Azerbaycan’ı simgeliyordu. Bu yüz kapakla dergiyi açan okuyucu kendisini burada önemli konuların beklediğini anlayacaktır.
Onlar Birleşik Milletler’in 1948’de kabul ettiği İnsan Hakları Beyannamesi’nin tercümesi, Azerbaycan’ın ikiye parçalanmasını tespit eden Türkmençay (1913) ve Gülüstan (1928) Rus, Fars Antlaşması’nın metni ve Bahtiyar Vahabzade’nin bu olayları gün ışığına çıkaran bir zamanlar yazıp yayınlatamadığı Gülüstan poemini ilk defa Genclik’in hemin sayısında okuyabiliyorlar. 1990 Ocak ayının 19’unda Bakü’nün Ruslar tarafından ikinci işgali sırasında bütün Azerbaycan’da olağanüstü hal ilan edilmişti, askerî sansür uygulanıyordu. Sansürlerin denetimini Moskova’dan gönderilmiş bir general üstlenmişti. Genclik’in dış yüzüne Azerbaycan’ın bağımsızlık döneminin üç renkli bayrağına sarılı yarasından kanlar akan yürek tasvir edilmişti. Hem yürek, hem de susturulan dil. Bu kanlar içinde kalan dili ve yüreği çivi ile çivilemişler. Yalnız bu yolla Bakü faciasını dünya kamuoyuna ulaştırabildik.
Azerbaycan basınında Kızıl terör kurbanlarının başına gelen olayları incelemek için KGB arşivine ilk kez Genclik ulaşabildi ve ilk kez okuyucular Genclik’in Kızıl Terör Kurbanları bölümünde tarihi facianın asıl boyutunu ve gerçeklerini öğrenmiş oldu. Azerbaycan gençliği dünyanın çeşitli gençleri ile mektuplaşmak hukukuna sahipti, yalnız Anadolu’da yaşayan Türk gençleri hariç Türk sözünün yasak olduğu o dönemlerde bu yasağı kendi başına gideren Anadolu’da yaşayan Türk gençliği ile Azerbaycan’da yaşayan yaşıtlarının mektuplaşmasını ilk kez sağlayan da, Türk yazarlarının eserlerini Azerbaycan gençliğine ulaştıran da yine Genclik oldu. O, Azerbaycan basını ufuklarında yeni ve yegane bir hadise idi. Genclik’in açtığı çığır sonraları Azerbaycan’ın bütün basınına mal oldu.
Bunu anlamak için sadece Genclik’in çıkmaya başladığı 1987 yılın Ocak ayı öncesindeki Azerbaycan basını ile sonrasındaki Azerbaycan basınını kıyaslayacak olursak, onların nasıl Genclik’e ayak uydurduğunun şahidi oluruz. Gerçekten de 1980’li yıllarda Azerbaycan basınında demokratik havanın oluşmasının başını çeken Genclik’in tarihi hizmet inkar edilmez. Gündüzleri Genclik’in redaksiyası olan bina, akşamları Halk Cephesi’nin gizli yayınlanan Meydan gazetesinin hazırlanma mekanına çevrilirdi.
Bu dönemde yayın hayatına başlayan iki dilde Türkçe ve Rusça çıkmaya başlayan Hazar tercüme dergisi de Azerbaycan basın hayatında önemli mevki kazanmıştır…. Önemli basın organlarından biri de Rusça yayınlanan Molodoji Azerbaycana gazetesidir. Bu gazete de Partinin Gençlik kolunun organı idi. Gazetenin baş yazarı Necef Necefov’un büyük çabaları ile gazete halkın sözcülüğü rolünü üstlenmiştir. Çok geçmeden Necef Bey görevden alınacaktır ve o, Halk Cephesi’nin organı olan ilk müstakil Azerbaycan gazetesi Azatlık’ın kurucusu olacaktır. Bu gün de kısa aralıklarla yaşamını sürdüren bu gazete bazı yanlışlıkları olsa da, Azerbaycan halkının özgürlük çabalarına önemli katkılarda bulunmuştur. Halk Cephesi’nin gelişmesinde onun amacının topluma yayılmasında Azatlık gazetesinin tarihi önemi görmezlikten gelinemez. SSCB’nin çöküşü ve yeni bağımsız Azerbaycan Devleti’nin kurulmasına kadar ki yolda Azerbaycan’da yayınlanan yarı-bağımsız basın organlarının hepsi aynı yolun yolcularıydı. Bu yol Genclik’in, Molodoji Azerbaycana ve Azatlık gazetelerinin oluşturduğu yol idi. Mühalifet, Azerbaycan, Odlar yurdu, Elm, Aydınlık gibi yarı-bağımsız gazeteler de toplumu ilgilendiren konuları gün ışığına çıkarmaktaydı.
1991’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra basın organları iktidar ve muhalefet olmak üzere iki kutba ayrılmış durumdaydı. Özellikle Ebülfez Elçibey’in cumhurbaşkanlığı döneminde demokratik gelişmeler hızla pekişmeye yüz tuttu. Az zaman zarfında aynen XX. asrın ilk yirmi yılında olduğu gibi yüzlerce yeni basın organı yayın hayatına başladı, bu dönem özgür sözün Azerbaycan toplumuna mal edildiği bir dönemdir. Demokratik dünya görüşüne sahip basın organlarının bir çoğu son yıllarda ya iktisadî ablukaya dayanamayıp kapanmak zorunda kaldı, ya da bazıları görünüşte muhalefet görünümü verip, esasta iktidar yanlısı olmaya başladı, bazıları ise açıkça satkınlık yolunu tuttu.
Bir zamanlar demokratik görünüşteki İki sahil, Ses, Nahçıvan, Millet gibi gazeteler bugün daha farklı bir siyaset izlemektedir. Başka bir grup ise önceleri olduğu gibi devlet gazeteleri olarak yaşamlarını sürdürmektedirler: Azerbaycan, Respublika, Halk gazetesi, Bakinski Raboçi, Vışka vb.
Üçüncü grup sayıları hızla çoğalan parti gazetelerdir. Bunlar farklı eğilimlerdeki partilerin düşüncelerini yansıttıklarından bir birinden uzak kutuplarda yer alırlar. Örneğin Yeni Musavat, Hürriyet, Millet, İstiklal, Ulus vs. Ülkenin en çok satan gazetesi 20 bin tirajla yayınlanan Yeni Musavat gazetesidir.
Yeni Musavat’ın bu kadar ilgi görmesinin başlıca nedeni bağımsız bir yol izlemesi ve toplumdan gelen çağrılara anında cevap vermesidir. Azerbaycan’da fazlasıyla kendini bağımsız sayan gazete vardır ki onların da arkasında gizli bir sermayenin bulunduğunu yayınlanan makalelerden öğrenmek mümkündür. 525 gazeti, Şerg, Müstakil gazete, Üç nokta, Milletin sesi, Femida ve diğerleri.
Bunların dışında birçok Bulvar gazeteleri, sarı basın ürünleri de var ki, onlara değinmeyi düşünmedik. Olumlu ya da olumsuz şartlara rağmen bağımsızlığın getirdiği bir uyanışla Azerbaycan basını hızla gelişmekte ve dünyaya sesini duyurabilecek profesyonel basın ordusu yetiştirmektedir.
Eski Sovyet yılları ile kıyaslandığında bu gün Azerbaycan’da onlarca özel radyo ve televizyon kanalı, haber ajansları hizmet vermektedir. Bu durum, bizim Azerbaycan basının yarınlarına daha da umutla bakmamıza imkan vermektedir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyatı Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 287-296
Kaynaklar:
♦ Abdullayev, Aga Memmed, Azerbaycan Dilinin Tedrisi Tarihine Dair, Bakû Azerbaycan Dövlet Neşriyyatı, 1958.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.