Press "Enter" to skip to content

IŞIK İNSANLARI- LUVİLER- ALUVİLER

Luvilerin ilk anası ‘’Ma’’ ise, bu bizim Havva anamıza karşılık geliyor demektir. ‘’Marmara denizi ve Marmara adasının ismi nereden geliyor ?’’ diye sorulduğunda da, genellikle verilen cevap: ‘’ Marmara adasında mermer çıkarıldığı için adını buradan almıştır.’’ şeklinde oluyor. Oysa bu açıklamalarımızdan da anlaşılıyor ki Marmara adı Luvilere kadar uzanmaktadır.

Işık İnsanları – Luviler

Anadolu’nun Hitit öncesi tarihi henüz tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte, 20. yy.’da ki arkeolojik bulgular, Anadolu’ya yapılan Yunan göçünden çok daha önce, bu topraklarda Luvi adı verilen bir ulusun yaşadığını ortaya koymuştur.

Hititlerin çivi yazılı belgelerinde bu halktan Luvili (luvian / Luwi’li) olarak söz edilmektedir. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Hititlerin çivi yazısının unutulmuş olmasına karşın, Luvi dili ve yazısı biraz değişikliğe uğramakla birlikte Anadolu’da varlığını sürdürmüştür. Pelasgus (Pelasgos) adı verilen dili konuşan insanlardan kalma tarihsel adların Luvi dili temeline dayandığı ortaya çıkmıştır.

M.Ö. 2000 yılında Anadolu’da konuşulan diller : Sarı renk Hitit dilinin merkez bölgesini; mavi renkte ölü dil olan Luvi dilinin Anadolu Kolunu; kırmızı renkli olan ise, Kafkasya’dan gelen göçler neticesinde ölü dil durumuna düşen Palaik dilini göstermektedir.

Anadolu’nun en eski dillerinden biri olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi kültürel gelişimin Mezopotamya’dan veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil, Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığı tezini güçlendirmiştir.

Luvi diliyle yazılan Hitit hiyeroglif yazısı H.T. Bossert’in katkılarıyla 1946 yılında çözülmeye başlanmış ve çözülme çalışması tam anlamıyla 1960’ta Emmanuel Laroche tarafından tamamlanmıştır.

Yunanca sanılan pek çok sözcüğün (dram, drama, tiyatro, komedya, tragedya vs.) Luvi kökenli olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır.

Luvi sözcüğü Hitit dilinde “Işık İnsanı” anlamına gelir ki, Luvi dilinde “ışık, parıltı” anlamına gelen “LU” kökü birçok dile “Işık” anlamında geçmiş olup, yine birçok dilde halen kullanılmaktadır (Örneğin, ilah Apollon’un Likya’lı sıfatının kökeni Luvi dilinde ışık anlamına gelen, “LYK” ya da “LU” sözcüğüdür ki, sözcük Latince’de LUX biçimine dönüşmüştür.

Ayrıca, Hellen dilinde hiçbir anlamı bulunmayan Apollon adının kökeni de Luvi dilinde “su” anlamına gelen “apa” sözcüğünden gelmekte olup, ilk yazılışı Luvice ap(a)-ull(a)-wana’dır; bu ilah, Etrüsk dilinde Aplu, Apulu, ya da Aplum biçimlerinde belirtilmiştir). Günümüzde, Likçe denilen Likya dilinin Luvi dilinin bir türevi olduğu kabul edilmektedir. Luvilerin yaşadığı kentlerden biri de, Luvi dilinin konuşulduğu Truva’dır .

Hitit tabletlerinden anladığımız kadarıyla, Hititlerin Anadolu’da hakimiyet kurmasından sonra, Luviler Hitit İmparatorluğuna bağımlı hale gelmiştir. Hitit tabletlerinde yazıldığı kadarıyla, özgür bir Hititliyi kaçıran bir Luvinin bütün mallarına el konulur; özgür bir Luviyi kaçıran bir Hititli ise altı esir vermek zorundadır.

Aynı şekilde, Hititliye ait bir kölenin çalınmasının cezası 12 şekel gümüş ödemek iken, köle sahibi bir Luvi ise, yalnızca kölesini geri almakla yetinmek zorundadır.

Eflatun, M.Ö. yaklaşık 400 .yy da Mısırı ziyaret ettiğinde Sais’in rahibi Suçis ile görüşmeler yapar ve Suçis, Eflatun’a M.Ö. 9000 yıl önce Herakles Sütunlarının ( Cebel-i Tarık) ötesindeki büyük denizde Atlantis isimli büyük bir kara parçası olduğunu söyler.

Eflatun, Suçis’in anlattıklarını not eder ve daha sonra bunları Solon’a şöyle anlatır; “O günlerde okyanusta yolculuk yapılıyordu; Herakles Sütunlarının önünde bir ada vardı. Bu ada Küçük Asya ve Libya’nın tamamından daha büyüktü. Bu adayı kullanarak okyanusun karşısındaki diğer büyük adalara gidilebiliyordu.’’

Atlantisliler büyük felaketten önce Afrika ve Avrupa’nın batı kıyıları ile Anadolu’nun Ege kıyılarını istila ederek koloniler kurmuşlardı.

Daha önceki ’’ Kökler ‘’ adlı çalışmamda , Atlantislilerden başka, Mayaların da, yalnız Mısır değil, Anadolu’da ve özellikle Mezopotamya bölgesinde koloniler kurmuş olduklarını belirtmiştim. Berosus’un anlattıklarına göre, Dicle’nin denize döküldüğü yerden karaya çıkan Mayalar, Dicle’nin Fırat’a karıştığı noktaya doğru ilerleyerek koloniler oluşturmuşlardır.

Bir başka görüşe göre, Atlantis ile aynı tarihlerde var olan Mu uygarlığından göç edenlerin bir bölümü, Anadolu’ya yerleşerek, burada yeni bir uygarlık başlatmıştır.

Günümüz Anadolu toprakları, Sumerler, Hattilar, Hurriler, Hititliler, Palalar, Luviler, Asurlular, Persler, Helenler, Roma, Bizans ve son bin yılda ise, Selçuklu ile Osmanlı devletlerine yurt olmuştur.

Canon George Rawlinson’un “ Doğunun Beş Büyük Monarşisi” adlı eserinin üçüncü cildinde yer alan “ Modern İran ve Komşu Ülkelerin Haritası”ndan alınan eski köy ve şehir isimlerinin Maya dilindeki karşılıklarına bakarsak bir anlam ifade ettiğini görürüz. Maya alfabesinde D, F, G, J, Q, S ve V harfleri yoktur. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Doğal olarak bu coğrafya çok zengin bir kültür barındırmaktadır ve her kavim bu topraklara kendinden bir iz bırakmıştır. Ekmek, kız, tavşan, at, ip, anne, aga Adana, gibi kelimeleri Hititliler; ah, ata gibi kelimeleri Luviler de kullanmıştır. Bugün dünyada kullanılan bir çok dilin içinde birbirine yakın anlamda bir çok kelime mevcuttur.

Her kadim uygarlıkta olduğu gibi Luvilerde de ateş, su, toprak ve hava çok önemli dinsel temaların özünü oluşturuyordu. Özellikle su ve ateş dinsel törenlerinde çok önemli roller üstlenmekteydi. Luviler, kendilerini ilahi nur ile aydınlatılmış bir kavim olarak görmekteydiler. Bu düşüncenin daha sonra Mazdaizm olarak da bilinen Zerdüşt dinine ilham verdiği söylenebilir. Luvilerin ışık insanları olarak yaşama bakış açılarının bugünkü Alevi yaşam felsefesinin temeli olduğu konusunda görüşler ve düşünceler vardır.

Luvilerin yaşadığı bölgede bulunan yukarıdaki kabartmada saz ve flüt çalan iki kişi görülmektedir.

Kadın Ana’ ya da ‘’Ma’’ Luvilerin bilinen ilk kadın tanrıçasıydı. Anadolu güneşinin altında, tohumu tarlaya ilk eken , toprağa suyu ilk veren, ilk meyve fidanını aşılayan ve hayvanı evcilleştiren ‘’Kadın Ana’’ oldu. Eski çağın gizemli, saygın ve kutsal ‘’Ma /Kadın Anası’’ sonraki çağlarda Anadolu’da ve komşu coğrafyalarda ortaya çıkan uygarlıkların tanrılar sıralamasında ‘’Ana Tanrıça’’ haline getirildi.

Asur kolonisi Kültepe’de ‘Kubaba’, Hitit’lerde ‘Arinna’, Hurri’lerde ‘Hepat’ adı ile anılan Ana Tanrıça; Frigya’da ‘Kyebele’ye, Lidya’da ‘Kyebebe’ye dönüştü. Helen’lerin Ana Tanrıçası Artemis ve onun Latin versiyonu Diana aslında, Luvi’lerin Ma /Kadın Anasının tanrıçalaştırılmış biçimleridir.

‘’Ma’’ Luvilerin ana tanrıçası ise ve Luviler Anadolu’nun kadim uygarlıklarından birini oluşturuyorsa ana tanrıçanın bu ismi üzerinde biraz düşünmek gerekir. Ma için yapılan tapınak; Mabet ( beyt Arapça ev demektir, ana tanrının evi.) , Ma için yapılan heykellere; (Put) Mabut diyebiliriz. Ma ön ekiyle oluşturulan bir çok kelimeden bir kaçına göz atacak olursak;

Mabut : Tapınılan put

Mama : İngilizce anne

Mara : Arapça Kadın, eş

Maâd : Dönülecek yer, Mısır Yasası

Maâkıl : Sığınılacak yer, ahiret

Maâlim : Dini konular

Makûl : Akla uygun

Luvilerin ilk anası ‘’Ma’’ ise, bu bizim Havva anamıza karşılık geliyor demektir. ‘’Marmara denizi ve Marmara adasının ismi nereden geliyor ?’’ diye sorulduğunda da, genellikle verilen cevap: ‘’ Marmara adasında mermer çıkarıldığı için adını buradan almıştır.’’ şeklinde oluyor. Oysa bu açıklamalarımızdan da anlaşılıyor ki Marmara adı Luvilere kadar uzanmaktadır.

Avşa adasında yaz tatilimi geçirdiğimde ‘’Avşa’’ adının nerden geldiğini araştırmış ve öğrenmiştim ki, Avşa’nın Yunan dilinde karşılığı ‘’ Yılan’’ anlamına gelmektedir. Gerçekten de Avşa adası yılanlarıyla ünlü bir adadır. Yılanlar toprak için en faydalı hayvandır ve Havva anamızla olan bağlantısını da bilmeyen yoktur. Avşa adasının karşısında yer alan Marmara adasının da coğrafi özellikleri doğal olarak aynıdır.

Mâr ve Mara kelimelerini birleştirdiğimiz zaman karşımıza ‘’Yılan Kadın’’ veya Ma ile maran kelimelerini birleştirdiğimizde ‘’Yılanların Tanrısı’’ bir diğer adıyla ‘’ Şahmaran’’ çıkmaktadır. Hani şu Doğu ve güneydoğu bölgemizde kahvehane ve evleri süsleyen yılanların ünlü kraliçesi.

Luvilerin bir diğer tanrısı ise, fırtına tanrısı Tarhunt’tur. Bana tayfun kelimesini çağrıştıran bu tanrı Yunan Tanrısı Poseidon’a karşılık gelmektedir.

Luvi ve devamı olan Hitit medeniyetinin tüm Anadolu, Mezopotamya ve hatta Mısır uygarlığı üzerindeki etkisini sürekli görmekteyiz. Öyle ki 07 Haziran 1938 tarihli Ulus gazetesinde yer alan bir haberde adını Hititlilerden aldığı anlaşılan Hatay vilayeti sakinlerinden ‘’Eti Türkleri’’ olarak bahsedilmiştir.

Luvilerde Ma olan Tanrı, Eski Mısır’da Ra olmuştur. Evreni dolduran ruh Ka’dır.Amenhotep III, (MÖ 1390- 1353) döneminde Mısır’da Luxor Tapınağı (Işık ) inşasına başlanmıştır. Mısır’da tek tanrılı Aton dinini kuran IV. Amenhotep (Akhenaton) Mittani kralının kızı Nefertiti ile evlenmiş ve Mezopotamya ile bağlarını güçlendirmiştir. IV. Akhenaton Aton dediği Güneşi ve ışığını kutsal saymaktaydı.

Anadolu’da gelişen bu medeniyet gerek dili ve gerekse gelenekleriyle tüm Orta Doğuyu etkisi altına almıştır.

Kibele luvice kuwawa ku(wa)+aba+ula yani akarsu ve koruların kutsal annesi demektir. İslamiyet öncesi Arap yarımadasında Mekke’nin kutsal ilahesi Hübel-Übel’in ve şehrin bir başka koruyucu tanrıçası olan Lat’ın da Lykia kökenli Leto’nun devamı olduğundan hareketle Halikarnas Balıkçısı İslamiyetdeki ay sembolizması ve 5 sayısına verilen önemi daha önceki dönemin anaerkil etkileşimine bağlar. Kıble ve Kâbe sözcüklerinin de Kibele sözcüğünden türetildiği, hatta “Abdullah” özel adının ilk şeklinin “Abdullat”-lat’a tapan olduğu bilinmektedir.

Günümüzde bilinçli veya bilinçsiz olarak kullandığımız kelimeler, uyguladığımız adetlerin kökleri, kadim uygarlıklara bağlanmaktadır. Bilgi edinmeyi bir aydınlanma sembolü olarak kabul eden Işık insanlarının çocukları, bu topraklarda hala insanlık erdemlerini yaşatma umudunu yitirmeden varlıklarını sürdürmektedirler.

Mustafa Süreyya SEZGİN

IŞIK İNSANLARI- LUVİLER- ALUVİLER

Bu gün size binlerce yıllık tarihi boyunca sayısız sıkıntılarla boğuşmuş, vurula vurula, kırıla kırıla tüm tarihi belgeleri yok edilmiş, kendi benliğini unutmuş kadim halkın Anadolu da yaşayan kısmının inançlarını anlatacağım. Işıkların ne yazık ki bu günlere kalan nefesleri dışında onları anlatan tüm eserleri yok edilmiştir. O nedenle sizlere anlatacağım şey aslında bir söz arkeolojisidir. Işıklarla ilgili anlatacaklarım elbette bununla kalmayacaktır. Bu sadece bir başlangıçtır.
Işık İnsanlarının İnancına Giriş
Işıkların inanışına ait sırlar üstün algılama düzeyi olan, belli bir eğitimden geçen kişilere anlatılırdı. Bilgi büyük bir yüktür, taşımaya ehil olanlara taşıtılır. Bu nedenle Işık dini kendini sembollerle, ışık inancının özüne ulaşmış bir azınlıktan başkasının anlayamayacağı terimlerle ifade etmiştir.

Başka dinlerin hüküm sürdüğü çağlarda kendilerini serbestçe ifade edememeleri, Işıklara gizli toplum denen bir hüviyet kazandırmıştır. Zamanla bu aktarım zinciri koptu. Savaşlar sürgünler vs nedeniyle sır verilemez oldu. (Erik Cornell Dragomomen adlı kitabında Alevilerin (ışıkların) dinleri etkileyen gizemli bir kardeşlik örgütlenmesi olduğunu sürekli baskı, şiddete maruz kaldığını söylüyor) . Geniş ışık inanışı kitleleri, Şeriat mertebesindeki söylemleri kendi inançları saydılar.

Işık dini silahsız bir dindir. Çaresizliğin getirdiği başkaldırılar dışında ışıkların silah kuşandığı pek görülmemiştir. Silahsız bir dinin başka bir dinin hakim olduğu topraklarda saklanmaktan başka çaresi yoktur. Işık inancı ne bir mezhep nede sentezdir. Işık inancı bütün inanışları etkilemiş, semavi dinlere başlangıç olmuş asıl kaynaktır. Bu inanış bir sevdadır, ancak hissedilir. Serçeşmedir. İnsanlığın taassup dönemlerinde açıkça ifade edilemeyecek kadar bilimsel yorumlara sahiptir, bir gerçeklere tapınma dinidir. Işıkların elindeki en önemli kaynak (tüm yazılı belgeleri yok edildiği ya da tahrif edildiği ya da başkaları tarafından yazıldığı için) sözlü gelenektir. Bu gelenek esas alınırsa ışık inancının insanlık tarihiyle yaşıt olduğu görülür. Şimdi bunu Işıkların dilinden dinleyelim. Aşık İsmail “Akan dört ırmağın gözün sorarsan-Serçeşmeden gelir suyun durusu” diyor. Yunus Emre “Dört kitabın manasın okudum hâsıl ettim-Işığa gelince gördüm bir uzun hece imiş”. “Oruç namaz gusülü hac hicaptır aşıklara-aşk ondan münehhez halis heves içinde-ey aşıklar ey aşıklar ışık mezhebi dindir bana” derken, Harabi “Harabi’ye ihsan olmuş Hüdadan, Okuyoruz işte kitabımız var” sözleriyle ışık dininin temel özelliklerini ve kadimliğini vurguluyor.

Aleviler, Luviler, MA Halkı
Işık inancını tanıtırken önce Alevi kelimesinden başlayalım. -i eki Türkçe’de aidiyet kazandırır. Tarih-tarihi, mimar-mimari gibi. Alevi kelimesi de alev den türemiştir. Alevi kelimesi aleve ait, ışığa ait, ışıktan gelen anlamındadır. Eğer Ali’yi seven anlamında bir kelime düşünülseydi Bu Alici ya da Alili olurdu. Selçuk-Selçuklu, Osman-Osmanlı, Atatürk-Atatürkçü gibi.

Bu sözcüğün kaynağı aslında Hititlere kadar uzanır. Bu halk Anadolu’ya geldiklerinde Luvi diye adlandırdıkları bir halkla tanıştı. Komşu bir ülke bu halkı adlandırdığında kelime “A-luvi” oluyordu. Sefa Taşkın Mysia ve Işık insanları adlı kitabında “M.Ö. den önce 2000 yıllarında Hititlerin bıraktığı yazılı ve resmi belgelerin bize tanıttığı Luviler adı verilen halkın, yalnız Anadolu’nun değil, insanlığın derin geçmişi ile ilgili önemli gizler taşıdığı günümüzde yeni yeni ayırt ediliyor” diyor. Yine Sefa Taşkın Afganistan’dan İspanya’ya Karadeniz’in kuzeyine kadar birçok yer, ırmak adının Luvice olduğunu söylüyor. Arkeolog Firuzan Kınal, Mersin, Hacılar, Alişar kazılarından yola çıkarak M.Ö. 6000 yıllarında ortaya çıkan bakır çağı kültürünü yaratanların Luviler olduğunu tespit ediyor. Bilge Umar kültür mirası en zengin halkın Luviler olduğunu söylüyor. Luviler Hint-Avrupa ailesinden bir dil konuşan en eski halktır diye de ekliyor. Albrect Götze Küçük Asya kitabında Luvilerin Anadolu kökenli bir ulus olduğunu, bunların Yunanistan’a ,Balkanlara Sicilya ve İtalya’ya yayıldığını söylüyor. Meyer Anadolu halkının (Luviler) Helenleşmeden önce var olduğunu söylüyor. H.Craig Melcherc sadece Luviler hakkında kitap yazmıştır. Birgit Brandeu, Hititler adlı kitabında Asyanın (Assuva) adının bile Luvice olduğunu , Alexandr-Paris gibi adların Luvice olduğunu, kültürel buluşların Luviler sayesinde Yunan’a, Roma’ya sonunda da batı kültürüne ulaştığını yazmıştır. Görüldüğü üzere Luvi halkının kadim bir Anadolu halkı olduğu yönünde görüş birliği vardır. Günümüzde de süren kazıların ışığında ne yazık ki henüz M.Ö 6000 lere uzanan bulgulara rastlanmaktadır. Her ne kadar Göbeklitepe deki kazılar Anadolu’nun 11 bin yıllık tarihini günışığına çıkarmaya başlasa da henüz tamamlanmadığından net konuşamıyoruz. Ama inanıyorum ki orası da bize Luvi halkı hakkında bilgi verecektir. Sonuç olarak; Tüm arkeoloğların fikir birliği ettiği bir Luvi kültüründen söz edilmekte ise de bulgular bu gün için yetersizdir. Bu halkla ilgili bilgiler yada devlet ismi henüz telaffuz edilememiştir. Ama koskoca bir luvi gerçeği de gün gibi ortada durmaktadır. İşte onun için söz arkeolojisi önem kazanmaktadır.

Şu anda Anadolu halklarının ana tanrıça tapınmaları bu bölgenin dini olarak gösterilmektedir. Bu tapınmada bile gizemli ışık inancını görebilmekteyiz. Binlerce yıl boyunca hemen hemen tüm devletleri etkileyen coğrafi bölgelere, şehirlere isim veren bu halk ile ilgili neredeyse tüm yazılı belge ve tarihi eserlerin yok edilmesi ilginçtir. Şimdi olduğu gibi ulaşılabilen tarihin sayfalarında da Luvi halkına derin bir tahammülsüzlük gösterildiği açıktır. Büyük keramik çömleklere konularak gömülmüş, çömleklerin hepsinin yönünün de doğuya baktığı mezarlıklar gibi nadir örnekler onlar hakkında ipuçlarına ulaşmamızı sağlıyor.

Luvi sözcüğü birçok dilde ışık ve ışık kaynağı sözcüklerinin kökünü oluşturur. Hititçede Lukka, Latincede Lux, İngilizcede Light, İtalyancada Lure, İspanyolcada Luz, Almancada licht gibi. Bu kelimenin anlamı ışık insanı demektir. Bu halk ise kendine MA halkı demektedir. Bu gün bile Erzincan ,Tunceli’de nerelisiniz diye yaşlılara sorduğunuzda Mameki’liyiz derler. Hangi dili konuşuyorsunuz derseniz, Zone Ma derler. Hangi millettensiniz diye sorsanız, millete Ma derler. Işıklar MA’nın oğullarıdır. Bu Ma yada Mu kelimesi özünde derin bir ezoterizm barındırır. Hem Sümerlerde, hem de batık kıta Mu ile ilgili konularda aynı kelime sık sık geçer. Ayrıca Amerika kıtası kadim halklarında da bu kelime ile sık sık karşılaşırız. Işık insanları bir millet değildir, öyle bir inançtır ki her ırktan insan bu dine girebilir. Yeter ki gereğini yerine getirebilsin.

Yunus Emre bu durumu “Gayrıdır her bir milletten şu bizim milletimiz-hiçbir dinde bulunmaz din-ü diyanetimiz” diyerek anlatır

(Mustafa Yeşil 20 Temmuz 2015)

Ezelden seyrettim ben bu alemi

Ay doğmadan günden evveli

Çekilip gelir bu aşkın kervanı

Kim geldi kim geçti bizden evveli

Ezelden bu mülke gelmiş geçmişim

LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI pdf indir

PDF şu an için bir değişim biçimi olarak kendini kurmuştur. İnsanlar hemen anladı – ne içindi? PostScript’e benziyor muydu – ilk günden başlayarak başarıya bağlı mıydı? Yani, insanlar 1985’te PostScript’i almak için sabırsızlanıyorlardı. Steve Jobs ve John Warnock’ın ellerine çek koydukları için şaka yapmıyorum ve “Ne kadar? Ne kadar ŞİMDİ istiyorum ve gelecek yıl daha hızlı olmasını istiyorum! “LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI PDF ile böyle değildi – hiç de öyle değildi. 1996 civarında, düzenli olarak Adobe’yi ziyaret ettim, onlarla PDF formatında birçok şey yaptım, vb. Ve bu özel durumda, San Francisco Gümrük Pasaportumu ele geçirdi ve “Ziyaretin amacı efendim?” “İş mi zevk mi?” Dedi. Dedim ki, “Bu iş iştir.” “Ah! Hangi şirketi ziyaret ediyorsun?” “Ah! Bu kerpiç. Şimdi onlar San Jose’de. ” “Ah! Bu ilginç, efendim ve onlarla ne iş yapıyorsunuz?” Bunun hepimizin alışkın olduğu bir şey olduğunu düşünüyorum: “Yasadışı bir göçmen misiniz? Gerçekten Adobe’de mi çalışıyorsunuz? ”Veya“ Ödendi mi, efendim? ”. “Hayır! Hayır! Hayır! Sadece aynı şeylerle ilgileniyoruz; araştırma yapıyoruz ve burada projemizi nerede yaptığımızı bulmak için insanlarla tanışmaya geldim. ” Ve dedi ki; “Ama Adobe ile ne iş yapıyorsunuz efendim?” ve dedim ki, “Şey, duymamış olabilirsiniz ama bir ürünü var – eğer isterseniz – PDF olarak adlandırılmışlar ve Acrobat Reader adlı ücretsiz bir programla okuyabilirsiniz.” Yüzü dondu ve “Ah, canım” diye düşündüm ve gözlüğünü çıkardı. Onları yere koydu, pasaportumu ters çevirdi, kenara ayırdı ve “Efendim! Bu PDF LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI! Onun için ne ?! ”Ve ben sadece . diğer insanlardan benzer şeyler duydum, gülümsedim. Dedim ki, “Peki, beş dakikalık bir hikaye mi yoksa bir saatlik hikaye mi istersin?” Ona şöyle söyledim: “Dinle, muhtemelen insanlarla belge alışverişinde bulunduğunu biliyorsun, ve sana da söylediler – size bu rotayı PDF’ye kullanmanız ve PDF’yi standart bir değişim biçimi olarak kullanmanız gerektiğini söylediler?” Dedi. ! Evet! Bu kesinlikle doğru. Neden birbirimize sadece Word dosyaları gönderemediğimizi anlamıyoruz!” Ben de dedim ki, “Birbirlerine Word dosyaları göndermekle ilgili bazı problemleri biliyorsunuz. Herkesin biraz farklı bir sürümü var ve ah, canım, bazı insanlar bunu bir bilgisayarda değil, bir Macintosh’ta çalıştırıyor ve aynı görünmüyor . “” Oh! Bana ondan bahset! ”Dedi ve ben de dedim ki,“ Eh… ve sonra “WordPerfect çok daha iyi ve kesinlikle Microsoft’tan herhangi bir şey kullanmayı reddediyorum” diyen ya da başka bir şey mi var? “” Ah, evet! Bunlardan birkaçı da var. “Ben de dedim ki,” Eh, bunun belge değişimi ile ilgili olduğunu hatırlamanız gerekir. Fakat ideal olarak, diğer seçenekleri karşılayabilecek ortak, kaliteli bir çözüme sahip olmanız gerekir. ” Kesin ve bir kağıda basılmış bir şeye ihtiyaç duyan gazeteleri düşünün, daha küçük boyutlarda önizlemek istiyorlar ve bir dokümanın çeşitli boyut ve çözünürlüklere sığmasını ve her zaman kaliteyi alarak – aralarında yumuşak hareket etmelerini istiyorlar – böylece parçalanmaya başlamıyor – neredeyse ahır kapısının boyutuna şişirmiş olsanız bile. “Gazeteler bu yeteneği gerçekten takdir ediyor” dedim ve “Peki, LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI PDF’ye nasıl bir yolu var?” Dedi ve “Evet, PDF’ye bir rotaları olmalı,” dedi. ve dedim ki, “Diğer insanlar – size başka bir örnek vereyim” dedim. olleg o AutoCAD adı altında bir program getirmek sadece sihirli olduğunu düşünüyorum, biliyorsunuz, mimarlar çizimleri için kullanılabilir “Bilgisayar Destekli Tasarım”; Bu elektronik devre için kullanılabilir. Ancak onlar için farklı bir boyuta ölçeklendirdiğinizde kaliteyi korumak çok önemlidir. Bu bir grafik modeldir; Bu, içinde karmaşık, ölçeklenebilir, grafik bir model. Ve böylece mühendisler de bundan hoşlanıyor. Ve o aşamada yüzünde geniş bir gülümseme belirdi ve şöyle dedi: “Efendim!” – gözlüklerini koyar – “Efendim, bunun için çok teşekkür ederim!” “Teşekkürler, teşekkür ederim!”. Pasaportumu bana geri verdi: “Amerika Birleşik Devletleri’ne hoş geldiniz efendim”. Ben de şöyle düşünerek bıraktım: “Buna şaşırmadım – birçok insan bunu gerçekten anlamıyor; Bunun neden gerekli olduğunu anlamıyorlar. ” Düşündüm ki – tam olarak bu seyahatte olduğunu sanmıyorum, belki gelecek yıl, Adobe ile birçok kez çalıştığım zamandı, ama özellikle 93’lerin başındaydı. John Warnock ve meslektaşı Chuck Geschke bizi burada, Nottingham’da PDF’deki ilk beta test sitelerinden biri olarak seçti. Ve sanırım bir göçmenlik memuruyla olan ilişkimden bir yıl sonra John’u görmeye gittim ve ilk sorunun olduğunu söyledim: “John. PDF LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI – nasılsın? “Ve dedi ki:” David, bu uzun, uzun, uzun ve zor bir mücadele! “Ve dedim ki,” Evet, bunun PostScript olan gecede elde edilen başarı olmadığını söyleyebilir miyim? “Ve dedi ki:” Hayır, değil. Ve dedi ki: “Bana PDF’ye ne kadar harcadığımı sormak istiyorsanız, cevap 100 milyon dolar. İnsanların PDF’yi kabul etmesini istiyorsak, onlara bir Okuyucu vermeniz ve ücretsiz olmanız gerektiğini hemen anladık. Şarj etmeye başladığınız anda insanlar basitçe reddedecek ve formatınızı kullanmayacaktır. Bu yüzden: “Onunla yaşamak zorunda kaldık” dedi ama “tekrar söyleyeceğim – haklı olduğumuzdan eminiz! “. Ben de o zamanlar benim temsilcim olan meslektaşım Ken ile konuşmak için aşağı inip ona hikayeyi anlattım. Dedi ki: “David, biz teknik yönden bizleriz – John ve Chuck’ın kesinlikle haklı olduğunu biliyoruz.” “Ama” dedi: “Bu şirkette sinirler olduğunu söylemeliyim, çünkü sinirler var, çünkü özellikle gördüğünüz satıcılar arasında: “LUVİLER ANADOLUNUN GİZEMLİ HALKI PDF’sinden herhangi bir bonus almıyoruz! İnsanlar ne olduğunu anlamıyor, biliyorsun, ve hepsi. Lütfen beni Photoshop’tan sorumlu tutun! Photoshop’tan çok para ve bonus yapacağım. Ben de dedim ki; “Evet! Bu anlaşılabilir bir durum. ” Ve Adobe’deki arkadaşlarımdan Photoshop’a olan sorumluluğun gerçek olduğunu düşündüğümde . “Pekala, biliyorsunuz, bir PDF’nin başarısının ölçüsü, eğer satış gelirleri Photoshop’takileri aştığında olur mu?” Ve bu sorunun cevabı, sanırım öyle bir yerde bir kitabım var. Adobe Story – Sanırım, Nisan 2004’te, sonunda PDF gelirleri Photoshop gelirlerini aştı. Ve ziyaretim sırasında, o zamanlar, hatırladığım kadarıyla büyük bir istekle, San Jose’deki bir binanın alt katlarında dört ya da altı kişilik bir photoshop kalabalığı ya da bunun gibi bir şeydi. PDF / Acrobat / PostScript kullanıcıları çok daha yüksekti: 11. ve 12. katlar. Üst yönetim, John, Chuck vb. Kulenin tepesindeydi. Oraya ulaştığımda bana – ki sevinçle – PDF / Acrobat’ın satış sonuçlarının ve satışlarının Photoshop’u aştığı andan itibaren, Photoshop’u geçtiğinde, 4. ve 12. katlarda çok miktarda şampanya, kurdeleler ve tebrik kartları ile mesaj gönderildi. şuydu: “Sizin üzerindeki baskı, şimdi – iyi günler!”

Okuyucu incelemelerine bakın

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.