Mahalle Kahvesi
Bir köyde Kör Mustafa isminde yaşayan genç delikanlı ekmeğini taştan çıkarırmış. Toprağı saban ile saban yetmezse yumruk, yumruk yetmezse elleri, eller olmazsa tırnakları ile kazıyarak ekermiş ekinini. Gece gündüz demez farklı farklı işlerde çalışırmış. O emek verdiği güzel tarlalarına ise Karanfil ve Domates eker suyunu çıkarırmış.
Mahalle Kahvesi hikayesinin özeti , konusu, olay örgüsü, kişiler , yer ve zaman
Durum(kesit) öykücülüğünün en öneml isimlerinden olan SAİT FAİK’in , sayısı yüz elliyi aşan öykülerinin, konusu çoğunlukla kısa bir süre içinde gördüğü, kişiler, olaylar olduğundan, öykülerinde alışılagelen giriş-gelişme-sonuç bölümleri bulunmaz. Bu özellikleriyle bir durum öyküsü niteliği taşıyan öyküleriyle klasik yöntemden ayrılmıştır. Öykülerinde yakından tanıdığı, gözlemlediği kişileri okuyucularına tanıtır. Kişileri, yaşadıkları çevreye ve karakterlerine uygun olarak ele alır ve anlatır. Deniz, doğa, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi. Onun öykülerinde sık sık rastlanan unsurlardır. Sait Faik’in Mahalle Kahvesi adlı öyküsünün konusunu , kısa özetini , kişiler ve özelliklerini aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz.
Kişiler ve özellikleri:
Anlatıcı : Y alnız ve biraz meraklı bir adamdır, merhametli olduğunu söyleyebiliriz.
Kahveci : kendi halinde bir adamdır, bazen olaylara aşırı tepki vermesiyle dikkat çeker.
Genç adam: K ardeşini kötü yola düşürdüğünden çevresinde horlanan ve sevilmeyen biridir, yoksulluğu ve zavallılığı ile dikkat çeker.
Mekan : Olaylar bir mahalle kahvesinde yaşanmıştır.
Zaman: herhangi bir karlı kış akşamında yaşanmıştır her şey.
Anlatıcı : olaylar birinci tekil kişi tarafından anlatılmıştır .
Bakış açısı : kahraman anlatıcının bakış açısı hakimdir.
HAZIRLAYAN: BEYZA BALCI
Mahalle Kahvesi
Bir adam, karlı bir kış gününde evinde canı sıkılır ve dolaşmaya çıkar. Sessiz bir mahallede sessiz bir kahveye giden adam sabahtan akşama kadar orada oturur. Akşama doğru genç bir delikanlının kahveye gelmesiyle, kahve derin bir sessizliğe bürünür. Bu sessizliğin nedenini bilmeyen adamın tuhafına gider. Delikanlı çıkıp gittikten sonra, adam Kahveci’ye; “O delikanlıya ne oldu?” Diye sorar. Kız kardeşini kötü yola düşürdüğünü bu yüzden de babasının onu evlatlıktan reddettiğini öğrenen adam: “kıza ne oldu?” Diye bir soru sorar ancak cevap alamaz ve kahveden çıkıp evine doğru yola çıkar.
Sabah uyandığında küçük bir çocukla karşılaşır adam. O çocukla konuşur, meslek konusunda tartışır. Annesi gelince adamı eve davet eder. Adam gider, ancak çok terleyince kafası kanıyor hissine kapılır ve evden koşarak çıkıp denize atlar. Ardından plaj da bir ayna görür ve ortada hiçbir neden yokken, öylesine, sırf eğlence olsun, canı istediği için aynayı kırar ve kaçar. Plajdaki insanlar birleşerek kimin kırdığı hakkında fikir yürütür ancak bulamazlar.
Uyuz Hastalığı Arkasından Hayal
Bir sinema kuyruğunda uyuz hastalığına yakalanmış bir çocuk görülür. Bu çocuk, kimseye dokunmamaya ancak yarasını göstermeye çalışarak para toplamaya çalışmaktadır. Sinema bilet kuyruğunda bulunan adam, sırada bulunan bir kadının gelip çocuğu alıp evine götüreceğini, orada tedavi edeceğinin hayalini kurar.
Yolda gördüğümüz birine soracağımız yol, isteyeceğimiz çakmak ne tür kişilerden istenir başta bunlarla başlamış yazar. Ardından kendisi deniz kenarında otururken yanına bir adam yanaşır. Bir kağıt verir. Kendisinin bir şey anlamadığını ancak kan testi olduğunu söyler. İkisi de bu sonuçtan bir şey anlamaz. Ancak kağıtta Dört Zait vardır.
Vapurdan inen insanları kontrol ederken, yaşlıca yetmiş sekiz yaşında bir adam geçer yanından. Adam, o kişiye Hallaç Baba adını takar. Biraz muhabbet ederler. Adam, Hallaç Baba’nın yanından ayrıldığında, Hallaç Baba kalp krizi geçirir ve ölür.
Bir meyhane de otururken bir adamla muhabbete dalar baba – oğul. Baba, bir oğlu daha olduğundan ancak onun doktor olup, onlardan utanıp yüzlerine bir daha bakmadığından, bu oğlunun ise gazete dağıtıcısı olup, adam olmadığından bahseder. Sonrasında ise gerçek adamın gazeteci olan oğlu olduğunu ilk kez anlayıp göz yaşlarına boğulur.
Karanfiller ve Domates Suyu
Bir köyde Kör Mustafa isminde yaşayan genç delikanlı ekmeğini taştan çıkarırmış. Toprağı saban ile saban yetmezse yumruk, yumruk yetmezse elleri, eller olmazsa tırnakları ile kazıyarak ekermiş ekinini. Gece gündüz demez farklı farklı işlerde çalışırmış. O emek verdiği güzel tarlalarına ise Karanfil ve Domates eker suyunu çıkarırmış.
Bilmem Neden Böyle Yapıyorum
Bir adam kahvede otururmuş her akşam düzenli olarak. Bir de ihtiyar adam gelir bu kahveye. Bu ihtiyar ne zaman girse içeri, genç adam çıkar dışarı. Bir süre böyle devam eden durum genç adamın bir kez kahveye geç gelmiş olması ve ihtiyar adamın çoktan gelmiş olmasıyla son bulur. O gece ihtiyarın elinde bulunan Kehribar tesbih çalınır. İhtiyar adam, genç adamın çaldığını düşünür. Genç adam ise kendisi çalmadığı halde kendisi çalmış gibi davranmaktadır. Ancak bunu neden yaptığını kendisi de bilmemektedir.
Gece sarhoş olan bir adam, olmayan dostlarını, bir simiti bile olmayışını, sevdiği bir kız olduğunu ancak sevmeye hakkı olmadığını, serseri olduğunu düşünür. O bunları düşünürken önünde bir adamı da takip eder. Adam bir ara kendisini takip ediyor zanneder. Ancak adam kendisinin önündedir. Sarhoş olduğu için hayal gördüğünü düşünür ve yoluna devam eder.
Kınalıada’da Bir Ev
Her gün Kınalıada vapuruna binen bir adam vapur da bulduğu ancak hiç tanışmadığı bir kızı arkadaşı olarak görür. KınalıAda evlerini merak eder. Ancak hiç o evlere gitme, içlerine girme fırsatı olmayacağının da farkındadır.
Tımarhane’den kaçan bir adam sütçü dükkanına gelir. Orada her şeyin eskisi gibi olacağına, eski sağlığına kavuşacağına, yeniden doğacağına inanmaktadır. Ancak iki bardak süt içince böyle olmadığını görür ve dışarı çıkar çıkmaz hasta bakıcı ve doktorlar üzerine deli gömleğini giydirirler.
Gramafon ve Yazı Makinesi
Gramafon, insanın kendi istediği müziği çaldığı için güzel bulur onu. Farklı renkte boruları vardır gramofonun. Radyo’nun çıkışı ile batmaya başlar. Fakir ailelerin, köylerin, evlerini şenlendirir. Yazı Makinesi çıktıktan sonra ise el yazısı hükmünü kaybetmeye başlamıştır. Parası olmayan kitap basamaz hale gelir.
Sisli havalarda yürüyüşü, sisli havaları çok seven adam her siste uzun uzun yürür, uzun uzun düşünürdü. Çevreyi gözlemlerdi. Bir Rum meyhanesinin önünde durdu. Meyhaneci ona Barometreden bahsetti. Ne anlama geldiğini bilmeyen adam kendince havalı görünmeye çalışır. Ancak meyhaneci kendisine küçümser gözlerle bakmaya devam eder.
Adam, yolda büyük bir ümitsizlik, yaşama sevincini kaybetmiştik ile yürürken bir nine görür. Nine elinde olan tavşanları satıp, eline geçen para ile bilet alıp İzmir’e kızının yanına gitmek istediğini söyler. Nine’nin yaşama sevinci adamı çok etkiler ve aniden yaşama yeniden bağlanır.
Kış Akşamı, Maşa ve Sandalye
Dışarıda kar yağarken Yalnız adam gece evinde otururken yanında karşısında bulunan sandalyenin, sandalyenin yanında duran Maşa’nın birilerini beklediğini düşünür. Gelmeyecek olan birilerini beklerler der. Belki de kendisi gelmeyecek birilerini, yalnızlığına çare olacak birilerini bekler ama haberi yoktur veya kabullenmek istememektedir bilinmez elbet.
Gece sarhoş olan adam, kendini bir otel de bulur. Pencereye çıkınca güzel, bakımlı bir bahçe görür. Bu bahçe kendisini düşünmeye iter. Serseri oluşunu, geçmişini düşünür durur. En sonunda sarhoş olduğu için bahçeyi hayal ettiğini düşünür uyur, ancak uyandığında bahçenin yerinde olduğunu görür.
Bir ilkbahar Hikâyesi
On iki yaşındayken babası ilkbahar yağışını bol alan bir yere tayin olmuştur. O bahar sürekli hasta olan çocuk, bahçe de kendisine sürekli aynadan ışık yansıtan bir kız görür. Kendisi de her gün aynı şeyi yaparken bir gün ansızın babasının tayini başka yere çıkar ve otuz yıl geçmesine rağmen adam o baharı unutamaz.
Sakarya’nın Karapürçek köyünde balıkçılığın fazla olmadığı bir zaman da Muharrem isimli biri gelir ve yerleşerek balıkçılık yapmaya başlar. Muharrem buraya alışır ve halkı ile de iyi geçinmeye başlar. Bir süre sonra Rum bir kadın ile evlenir ancak Rum kadın, Muharrem fakirleşince evden kaçar. Muharrem baskılara dayanamayarak kayık ile köyü terk eder.
Ahmet, annesini küçük yaşta kaybeder. Ninesi de Ahmet’i kahveye çırak olarak verir. Ahmet yirmi bir yaşına geldiğinde askere gider ancak geldiğinde kahveyi kapalı olarak bulur. Bir süre hamallık yapar ancak onu da beceremez ardından kestane işine girer. Sonra oradan da polisler kovunca eroin satmaya başlar ve sonunda tutuklanır.
Bulunduğu şehrin kötülüğünü anlatan yazar, bu şehri güzelleştirmenin dürüstlükten geçtiğine de vurgu yaparak kendi kendine söylenir.
Ermeni Balıkçı ile Topal Martı
Topal Martı ile Ermeni balıkçının sık sık konuşarak anlaştıkları duyulmuştur. Varbet de kendisi ile birlikte balığa çıkınca görür Martı ile konuştuğunu o gün döndükten sonra Varbet bir kez daha balığa çıkmak ister ancak Martı’nın öldüğünü öğrenir.
Balıkçı olan Sinağrit Baba zor beğenen ve kendi balıkçılarını beğenmeyen, mükemmeli arayan biridir. Günün birinde bir yarışma yapar ancak yarışmayı kendisinin tanımadığı, kibirli biri kazanır ve Sinağrit Baba orada can verir.
Hikâyeler de balıkçılık meslek grubunun önde tutulduğu eser, gayet akıcı bir eser. Sait Faik Abasıyanık’ın eserlerinden okuduğum en iyi eseri olduğunu söyleyebilirim. Yine bir Sait Faik harikası.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.