Press "Enter" to skip to content

Buddizm dövründ hindistan memarligi

Arınmış ölkə buddizmi də qollara ayrılır, bunlardan ən radikalı Jodo Şinşu adlandırılan yapon arınmış ölkə məktəbidir. Bu məktəbə görə insanın özünü qurtarması qeyri-mümkündür; Qautama Buddanın öyrətdikləri ilə qurtuluş artıq mümkün deyil (mappo), hal-hazırda insan özünü əsla qurtara bilməyəcək bir haldadır. Buna görə də meditasiyanın və ya təcrübələrin faydası yoxdur, insan sadəcə Amida Budda adını Namu Amida butsu şəklində davamlı təkrarlamalı (Nembutsu), onun gücünə inanmalıdır. Beləliklə, insan öldükdən sonra arınmış ölkədə doğula bilər.

BUDİZM

GÜNAY TÜMER, “BUDİZM”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/budizm (13.03.2023).

Kopyalama metni

Budizm kelimesi Batı dillerinde Buda’nın kurduğu dinin adı olarak kullanılmaktadır. Asya’da Budistler’in yaşadığı ülkelerde bu din Buda-Sasana (Buda şâkirtliği, Buda disiplini) diye adlandırılır. Milâttan önce VI. yüzyılda Hindistan’ın kuzeydoğusunda doğan, Brahman şekilciliğine ve kast sistemine karşı çıkan, soyut metafizik tartışmaları bir yana bırakarak duyguları dizginleme, ahlâken temizlenme, insanları eşit görme, insanlara ve diğer canlılara sevgi ve şefkat duyma gibi ilkelere dayanan Budizm’e felsefî-teolojik bir hareket, mezhep veya tarikat olarak bakanlar varsa da onda bu belirtilen hususları destekleyen özellikler bulunmakla birlikte kurucusu, kutsal metinleri, inanç esasları, cemaati, mâbedleri ve diğer özellikleriyle bu sistem daha çok bir din olarak nitelendirilmektedir. Nitekim hızla yayılması onun bir din olmasının sonucudur. Günümüzde Hindistan, Çin, Mançurya, Moğolistan, Seylan, Tayland, Burma, Kamboçya, Laos, Doğu Bengal, Vietnam, Bhutan, Birmanya, Singapur, Malezya, Tayvan, Kore ve Japonya gibi Asya ülkelerinde Budistler’in sayısı büyük bir yekün tutar. Ayrıca özellikle Zen Budizm denilen yeni bir Budist mezhep bazı Avrupa ülkelerinde taraftarlar kazanmaktadır. Buda’nın Hayatı ve Doktrini. Budizm’in kurucusunun asıl adı Siddhartha Gotama’dır. “Aydınlanan, uyanan” anlamındaki Buda (Buddha) onun lakabı olup bu lakap gerçeği bulduğu ve aydınlandığına inanıldığı için ona verilmiştir. Hindistan’ın kuzeydoğusunda, şimdiki Nepal’in bulunduğu bölgedeki Sakya kabilesi yöneticisinin çocuğu olarak milâttan önce 563’te doğan Prens Gotama saray eğlenceleri içinde yaşarken yirmi dokuz yaşına geldiğinde acılar karşısında ruh sükûnetini yitirmeyen bir keşişten etkilenerek gerçek hayatın saraydakinden farklı olduğunu anladı. Sarayı, karısını ve oğlunu terkederek altı yıl süren ağır bir zühd hayatı yaşadı. Sonunda, önceki aşırı zevk düşkünlüğü gibi şimdiki aşırı zühdün de insanı gerçeğe ulaştıramayacağını anladı. Bu sırada mayıs ayının dolunay gecesinde Ganj’ın bir kolu olan Neranjara nehri kıyısında, şimdiki Gaya’da Bodhi veya Bo ağacı denilen bir tür incir ağacının altında murakabe halinde iken aydınlanmaya erişti. Bulunduğu yer daha sonra kutsal ziyaret makamı sayıldı. Buda gerçeğe ulaştıktan sonraki ilk vaazını Benâres (bugünkü Vârânasi) şehri yakınlarındaki geyik parkında beş eski arkadaşına verdi. Onun iki aşırılıktan da uzak durmaya çağıran bu ilk vaazı “doktrinin tekerleğini döndürmek” şeklinde telakki edildiğinden tekerlek Budizm’in sembolü olmuştur. Buda’nın bu vaazları devam etti ve her meslekten insanlar ona intisap ettiler. Bunlardan bazıları Sangha denilen cemaate keşiş olarak kabul edildi. Buda onları dünyayı dolaşarak barış, sevgi ve hikmeti yaymakla görevlendirdi. Magadha Krallığı sınırları içinde, özellikle Rajagaha ve Sravasti çevrelerinde, Pencap’a kadar uzandığı söylenen alanda kırk yıl dolaştı. Vaazları genellikle büyük bir kabul gördü. Geleneğe göre Buda seksen yaşını geçtiğinde öleceğini anlayınca yeğeni ve gözde şâkirdi Ananda ile birlikte kuzeyde Uttar Pradeş yöresinde Mallalılar’ın ikamet ettiği Kusinara (bugünkü Kuşinagara) şehrine gitti. Keşişlerine son öğütlerini verdikten sonra bir kanepenin üzerinde kendisini ölüme terketti. Bir hafta sonra cesedi yakıldı. Külleri on parçaya ayrıldı; bir parçası orada kurulan stupada, diğer parçalar da başka stupalarda koruma altına alındı. İnsanla gerçek arasında hayatın ıstıraplarla dolu olduğu şeklindeki kötümser anlayış Buda telkininin temelini oluşturur. Buda’nın kurtuluş öğretisinin özü şu dört kutsal gerçekten meydana gelir: 1. İnsanın varlığı kötülük, tatminsizlik, hastalık, yaşlılık, ölüm vb. ıstıraplarla yoğrulmuştur. 2. Istırabın sebebi arzu ve ihtirastır. Bu da yeni karma ve sudûra, yeni tenâsüh ve ölüme yol açar. 3. Istıraba son vermek için arzulardan, fâni işlerden sıyrılmak gerekir. Bu sürekli tekrarlanan devrelerden kurtulmanın yolu Nirvana’dır (aş.bk.). 4. Bu hürriyete, yeni hayata, Nirvana’ya ulaşabilmek ancak Buda’nın sekiz dilimli yolu ile mümkündür. Bu sekiz dilimli yol ilk kutsal gerçeğin kavranılmasını, ikincisinin anlaşılmasını, üçüncüsünün de gerçekleşmesini sağlar. Maha Parinibbana Sutta’da geçen sila (ahlâk), samdhi (meditasyon) ve panna (hikmet) şeklindeki üç ana maddenin sonradan geliştirilmiş şekli olan sekiz dilimli yolun üç maddesi (doğru söz, doğru davranış, doğru geçim) silaya, iki maddesi (doğru muhakeme, doğru murakabe) samdhiye, üç maddesi de (doğru anlayış, doğru düşünce, doğru niyet) pannaya girer. Buda, Vedalar’ın otoritesini ve Vedik kurban sistemini, kişinin yoga vb. yollarla kendine eziyet vermesini, ferdî ruhu, manastır düzeninde kast ayırımını reddetti; Brahmanlar’ın ilgi duyduğu metafizik meselelerden kaçındı. Ancak genel Hint inançları olan karma-tenâsüh ve feragat yoluyla tenâsühten kurtulmayı muhafaza etti. Bir yaratıcı tanrıya, Brahman âyin ve kurallarına yer vermemiş olduğu gerekçesiyle Buda’nın doktrini Brahmanlar’ca küfür sayıldı. Gerçekten Brahman kültür merkezinden uzak bir bölgede doğmuş olan Budizm, Brahmanizm’deki antropomorfist tanrı anlayışından uzak olmakla birlikte Buda’nın Tanrı’yı inkâr eden bir ifadesi de yoktur. Buda’dan Sonra Budizm. 1. İlk Konsiller. Buda’nın ölümünden hemen sonra Kasyapa başkanlığında Buda’nın önemli konuşmalarıyla Sangha kurallarının tekrarlandığı Rajagaha (Magadha Krallığı’nın başşehri) konsili toplandı. Bu konsile 500 rahip katıldı. Yaklaşık bir asır sonra keşişler arasındaki fikir ayrılığı dolayısıyla Vesali’de ikinci bir konsil toplandı. 700 rahibin katıldığı bu konsilde ihtilâflar giderildi. Sutta ve Vinaya’nın yeni düzenlemesi yapıldı. Üçüncü konsil milâttan önce III. yüzyılda doktrinde çıkan bir ihtilâf üzerine, kendisi de bir Budist olan İmparator Aşoka (m.ö. 273-236) zamanında toplandı. Aşoka’nın, tebaası arasında inanç birliğini ve sükûneti sağlamak amacıyla desteklediği bu konsil 1000 keşişin katılmasıyla yeni başşehir Pataliputta’da (Patna) gerçekleşti. Konsil sonunda Sthavira denilen eskilerin geleneksel görüşü tercih edildi. Bunun üzerine Sarvastivadinler, Aşağı Ganj ovasının kuzeybatısından Madhura’ya doğru çekildiler. Bu konsil sonrasında Budizm o günün Hindistan’ındaki dört krallıktan birisi olan Magadha’dan Hindistan’a yayıldı. Hindistan’ın tamamına yakın kısmına hükmeden güçlü Aşoka’nın himayesine kavuşmak, Budizm’e diğer din ve mezheplere göre bir devlet dini olma avantajı sağladı. Hindistan dışına taşan propaganda faaliyetlerinin ilk sonucu Seylan’ın Budizm’e kazandırılması oldu. Bunun üzerine Gandhara, Keşmir ve Mysore’ye, daha sonra Suriye ve Mısır gibi Ön Asya ve Kuzey Afrika’ya özel görevli keşişler gönderildi. Budizm’in Türkistan’a girmesinin de Aşoka zamanında olduğunu ileri sürenler vardır. Dördüncü bir konsil, 120’lerde tahta çıkan ve Budizm’i kabul edip destekleyen Kuşan İmparatoru Kanişka zamanında toplandı. Jalandhar’da (veya Keşmir’de) toplanan bu konsili muhafazakâr Theravadinler kabul etmediler. Halbuki Theravadin keşişlerinin bu konsile katılmadığı yolunda kesin bilgi yoktur (bütün Budist mezhepleri ilk üç konsili kabul ederler, sonraki konsiller ihtilâflıdır). Mahayana’nın kopmasıyla Budizm’in ikiye ayrılması bu konsil sonrasında olmuştur. Artık Pali metinlerine dayanan eski tarz Budizm I. yüzyıldan itibaren Hindistan’da gözükmedi. Önceleri Buda’nın resminin ve heykelinin yapılmasına izin verilmediği halde daha sonra bazı dış dinî tesirlerle bu yasak kalktı. Kanişka, üzerinde Buda’nın kabartmaları bulunan paralar bastırdı. Bu şekilde Buda, eski Brahman inançlarındaki Rama ve Krişna gibi insan biçiminde dünyaya gelmiş bir tanrıya dönüştürüldü. 2. Mezhepler. Aşoka’dan sonra Budizm’in yayılması devam etmekle birlikte imparatorluk küçük hükümdarlıklara bölündü. Aynı şekilde Budizm’de de ciddi bölünmeler ortaya çıkmış ve sonunda gelenekçi Budizm on sekiz mezhebe ayrılmıştı. Bu arada cihanşümul kurtuluşa götürdüğü için kendisine Mahayana (büyük araba) adını veren ayrı bir Budist mezhep doğdu. Ne zaman doğduğu tam olarak bilinemeyen (tahminen m.ö. I. yüzyıl – m.s. I. yüzyıl arası) bu mezhebin mensupları, içinde Theravadin, Sarvastivadin vb. on sekiz mezhebi bulunduran eski muhafazakâr kanada Hinayana (küçük araba) adını verdiler. Mahayana’nın cihanşümul ideali onun yayıldığı yerlerdeki yerli dinlerden inanç ve uygulamalar almasına yol açtı. Bu etkilenmelerin ilki, Hindistan’ın kuzeybatısında ve kuzeyinde İskitler (m.ö. 130’larda), daha sonra Yüe-çiler’le geldi. Yüe-çiler Kuşan Krallığı’nı kurdular ve önce Pencap’ı, sonra Kuzey Hindistan’ı ele geçirdiler. Böylece Budizm Zerdüştî, Hıristiyan, Roma ve Yunan tesirlerine açıldı. Mahayana Budizmi’nin yazılı metinleri Sanskritçe düzenlendi. Hem Mahayanacılar hem de Hinayanacılar ne zaman düzenlendiği tam olarak bilinmeyen, ancak milâttan önce I. yüzyıla kadar Seylan’da yazılı hale getirildiği anlaşılan eski kutsal metinlerin mevsukıyetini kabul etmekteydiler. Ancak Hinayanacılar Mahayanacılar’ın kutsal metinlerini kabul etmiyorlardı. Mahayanacılar da buna, kendi kutsal kitaplarındaki Nirvana’ya ulaştıracak doktrin yorumuyla ilgili açıklamaların karşı tarafça anlaşılamadığını söyleyerek cevap veriyorlardı (tartışmanın tafsilâtı için bk. ERE , VIII, 335). Mahayana Budizmi I. yüzyıldan başlayarak bir koldan Kuşan İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmış olan Batı Türkistan’a, diğer koldan da Çin’e sızdı. Hindistan’da II. yüzyılda, Budist düşüncenin analitik prensiplerinin Mahayana içinde geliştirilmiş bir şekli olan Madhyamika mezhebi ortaya çıktı. Bu mezhepte Budist mantık analizi en yüksek seviyesine ulaştı. Bu aşırı zihinci mezhebe karşı, şuuru gerçek bilip onu temizleme ve aydınlatma yoluyla mânevî hakikati doğrudan doğruya kavramaya dayanan Yogacara (Vijnanavada) ekolü de aynı yüzyılda ortaya çıktı. Mahayana’nın Hindistan’da son gelişme merhalesi, VIII. yüzyılda Mantrayana ve daha sonra Vajrayana kollarının teşekkülüyle oldu. Kısmen karşılaştığı kuvvetli muhalefet, kısmen de bozulmaya yüz tutması sonucu Budizm Hindistan’da gittikçe artan bir şekilde Hinduizm’e yaklaşmaya ve itibarını kaybetmeye başladı. 712’de Sind’in müslümanlarca alınışı bu gidişi hızlandırdı. Bu sırada uzak Nirvana hedefinden ziyade zihnî tecrübeyi yoğunlaştırmayı esas alan ve Doğu Hindistan’da (şimdiki Bihar, Orissa, Bengal) gelişen Vajrayana (veya Tantra) mezhebi ortaya çıktı. Bu Tantrik Hinduizm’in bir kopyası idi. Bu sebeple XII. yüzyıldan itibaren ortadan kayboldu. Budizm 1200’de Magadha’nın müslümanların eline geçmesiyle Hindistan’dan silinmeye başladı. 3. Budizm’in Yayılışı. Mahayana mezhebi Çin’e Chen-yen, Japonya’ya Shingon adlarıyla intikal etti. Tibet’e VII. yüzyılda giren Budizm IX-XI. yüzyıllar arasında bugünkü şeklini aldı. O sırada Budizm misyoner keşişler vasıtasıyla Deken ve Hint yarımadasının batısında yayılmaktaydı. Doğuda Aşoka zamanında Seylan’a girmişti. Bengal körfezi karşısındaki Burma’ya ve Tayland’a girmesi milâdın ilk yüzyıllarında Mahayana şekliyle oldu. Daha sonra Seylan’dan gelen Theravada Budizmi buralarda hâkim oldu; ardından da Kamboçya ve Laos’a yayıldı. Theravada Budizmi, Hinayana’nın on sekiz kolundan günümüze gelen tek eski Budizm şeklidir. Mahayana Budizmi’nin Çin’den Vietnam’a girmesi XIII-XIV. yüzyıllarda oldu. Bu ülkelerde ve diğerlerinde Budizm tarihî, coğrafî, millî ve mahallî şartlara göre şekillendiği gibi iki önemli Budist mezhep elemanlarının yer yer kaynaştığı da gözden kaçmamaktadır. Hindistan’da Budizm’in Tantrik veya Vajrayana şekli yerini Hindu Bhakti ve Tantrik kültlerine bıraktı; manastırlar ortadan kalktı, artık kuzeydoğudaki küçük bir topluluk dışında XIII. yüzyıldan itibaren Hindistan’da Budizm gözükmez oldu. a) Çin’de. I. yüzyıldan itibaren merkezî Asya İpek yolu boyunca Çin’e kadar gelen Budizm’in II. yüzyılın ortalarında saray çevrelerini etkilediği ve daha çok Taoist bilginlerin yaptığı tercümelerle Budist fikirlerin giderek yayıldığı görülür. Özellikle Kumarajiva’nın (ö. 413) başkanlığında başşehir Ch’ang-an’da yapılan tercüme çalışmalarıyla Çin bilginleri irşad edilmeye başlandı. Bir etkili gelişme de Fa Hsien adlı meşhur Çin seyyahının 399’da Hindistan’a yaptığı seyahattir. Bu kişi altı yıllık yolculuktan sonra altı yıl da Hindistan’da gezdi; çeşitli mezheplerin kutsal kitaplarını topladı ve kopya etti. 414’te dönüşünde Budist kutsal kitaplarını tercümeye başladı; ayrıca hâtıralarını kaleme aldı. Tahsilli ve zengin kimseler tercüme masraflarını üstlendiler, manastır ve mâbedler kurdular. Güney Çin’de iki temayül gelişti. Bunlardan biri zihni kontrol etmeyi ve ihtirası bastırmayı esas edinen özde Hinayanist Dhyana mezhebi, diğeri ise nihaî hakikat meseleleriyle ilgilenen, Mahayana sutralarına dayanan, Sangha ile aydınlar arasındaki irtibatı sağlayan Prajna mezhebidir. IV. yüzyıl ve sonrasında Çin’de büyük manastırlar yapıldı, Vinaya kuralları tercüme edildi ve Mahayana’nın spekülatif fikirleri yayıldı. Konfüçyüsçü ve Taoist klasiklerle Mahayanist eserlerdeki fikir ve telkinler birleşince ortaya ayrı bir Çin Budist geleneği çıktı. Bu gelenek içinde T’ien T’ai, Ching T’u, Hua Yen ve Ch’an ekolleri gelişti. IX. yüzyılda zirveye ulaşan Çin Budizmi bu yüzyılın ortasında İmparator WuTsung’un görülmedik zulüm ve baskısına mâruz kaldı. Tang hânedanı zamanında sekiz on Budist ekol parlamıştı; Sung hânedanı zamanında ise ancak Ching T’u ve Ch’an ekolleri faaliyetlerini devam ettirebildiler. Çin’de son yedi yüzyılda Budizm, içinde Budist ve Taoist elemanlar birbirine karışmış bir halk dini tarafından yutulmuştur. Aydınlar halk kitlelerinin bu dinî telakkilerine pek karışmadılar, ancak onları bir hurafe yığını olarak hakir gördüler. XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında özellikle T’ai Hsü (ö. 1947) ile Çin Budizmi bir zihnî uyanış ve ahlâkî diriliş yaşadı. Fakat komünizm ve Mao Tse Tsung ile yine gerilemek durumunda kaldı. b) Burma’da. Budizm Burma’ya III. yüzyılda geldi. Burma’da VII. yüzyıldan itibaren hem Theravada hem de Sarvastivada mensuplarının bulunduğu Çinli seyyahların kayıtlarından anlaşılmaktadır. Aşağı Burma’da VIII-IX. yüzyıllarda Mahayana Budizmi’nin varlığı görülmektedir. Özellikle Prome’deki bu tip Budizm buraya Kuzeydoğu Hindistan’daki Bengal’den gelmiştir. Monlar ise Güneydoğu Burma’ya yerleştiklerinde günümüze kadar gelecek olan Theravada Budizmi’ni getirdiler. Hinayana’nın bir kolu olan bu Theravada mezhebiyle yerli mahallî inançların zaman içindeki karışımı sonucu Burma Budizmi oluşmuştur. XIX. yüzyılda İngilizler’in istilâsı Burma’daki Sangha teşkilâtının geleneksel yapısına zarar verdi. Burma 1947’de istiklâline kavuşunca Sangha eski itibarını kazandı. 1961’de Rangoon parlamentosunda Budizm’i resmî din haline getiren bir karar alındı. Bu karar 1962’de General Ne Win’in askerî hükümetince feshedilmişse de bu bağımsızlık devresinde Burma’da Budizm himaye edilmiştir. c) Seylan’da. Seylan eski Budizm’in önemli bir merkezidir. V. yüzyılda Pali dilinde yazılmış bir vekāyi‘nâmeye göre Buda Seylan’a üç defa gelmiştir ( DCR , s. 184). Sonraki yüzyıllarda Mahavihara, Theravada ve Abhayagiri adlı üç Budist mezhep Seylan’daki Sangha’nın temelini oluşturdu. Bu yüzyıllarda Güney Hindistan ve Hindu etkisi giderek artmış ve bu durum XI-XII. yüzyıllarda Vişnu, Şiva gibi Hint tanrılarına tapınaklar yapılmaya kadar varmışsa da XI. yüzyıldaki millî uyanış sonucu Budizm yeniden güç kazanmış, Theravada gelenekçiliği altında mezhepler birleştirilmiştir. Portekiz, Hollanda ve İngiliz istilâsı sırasında Sangha geri planda kalmışken XIX. yüzyılın sonlarına doğru yeniden güç kazandı. Zamanla iki Budist üniversitesi (Vidyalankara, Vidyodaya) kuruldu. 1947’den bu yana Budizm’in gelişmesiyle millî kalkınma atbaşı gitmektedir. d) Tayland’da. Tayland’da Budizm’in tarihçesi VI. yüzyılda başlar. Ülkenin güneyinde önce Hinayana mezhebi hâkimdi. Ancak VIII-XIII. yüzyıllar arasında Mahayana mezhebi öne geçti. XIV. yüzyılda Seylan’a giden Siyamlı keşişler dönüşlerinde Tayland’da kaldılar ve oradaki yeni Budist gelişmelere katkıda bulundular. Bundan sonra Tayland’da Theravada Budizmi hâkim oldu. 1851’de tahta çıkıp on yedi yıl hükümdarlık yapan Mongkut, bir Budist keşiş olarak modern Tayland’ın temellerini attı ve Sangha teşkilâtıyla ilgili Budizm’de reform sayılabilecek yenilikler yaptı. Oğlu da modernleştirme çabaları yanında Tipitaka’yı Tay nitelikleri içinde, fakat Avrupaî ciltler halinde bastırdı. Tayland’da Budizm’in hâkimiyeti II. Dünya Savaşı’ndan bu yana gittikçe artarak devam etmektedir. Halen nüfusun % 94’ü Budist’tir. e) Japonya’da. VI. yüzyılda Çin yoluyla Japonya’ya ulaşan Budizm zamanla kozmoloji ve eskatolojisi, ayrıntılı mânevî disiplini, rahip teşekkülleriyle Japon halkının hayatında başlıca dinî güç haline geldi; felsefî düşünceyi canlandırdı, sanat ve edebiyatı, öğrenimi, estetik duyguları etkiledi. Öte yandan bir halk dini olarak Japonya’ya cenaze âyinleri getirmesi yanında dünyevî çıkarlar sağlamak için büyü uygulamalarına da yol açtı. Büyük Budist Jodo ve Shingon mezhepleri Japonya’da doğdu. Japonya’da ortaya çıkan başlıca Budist mezheplerden Jodo, Honen tarafından 1175’te kuruldu, Shinran (ö. 1263 tah.) tarafından geliştirildi. Çinliler’in Ching T’u ekolünün Japonca karşılığı olan Jodo’da Buda ezelî nur, çok merhametli, hikmet ve sevgi sahibi bir varlık olarak sunuldu. Bu mezhep iman ve inâyet ile kuruluşu telkin ederek Japonya’da Budizm’in en popüler şekli haline geldi. Jodo’dan daha da önce tahminen 806’da Kobo Daishi tarafından kurulan diğer bir Japon Budist mezhebi mistik ve uzlaştırmacı yapılı Shingon’dur (Çincesi Chen Yen, “doğru söz”). Birçok dinin tanrı ve melekleri, Shingon’da vücudu bütün âlemi kuşatan Buda’nın tezahürleri olarak görülür. Hei devrinin diğer bir meşhur şahsiyeti de Dengyo Daishi’dir (ö. 822). Çin’de T’ien T’ai idealist telkinatını öğrendikten sonra Dengyo Daishi Japonya’ya döndü ve Japon Budizmi’nin birleştirici gücü olan Tendai mezhebini kurdu. Japonya’da Zen, Çin’de Ch’an adını alan mezhep diğerleri gibi sadece Japonya’da kalmayıp bütün dünyaya yayıldı. Zen Budizm kutsal metinlere, söz ve kavramlara, onlara dayanan yorumlamalara değil Budizm’in esas öz ve ruhunu aksettirdiğini iddia ettiği kendi telkinatına önem verir. Bu mezhebin Japonya’da birkaç kolu vardır. Bunlardan Soto, Çin’de Tung-shan (ö. 869) ve Ts’ao-shan (ö. 901) tarafından kuruldu. Başlıca felsefesi mutlak ile nisbînin fenomenal bakımdan birliği idi. Zen mezhebinin diğer bir kolu da Rinzai’dir. Bu mezhep Çin Budistleri’nden Lin Chi veya I-hsüan (ö. 867) tarafından kuruldu, Eisai (ö. 1215) tarafından Japonya’ya sokuldu. Rinzai Soto’dan âni aydınlanma kazanmada alışılmışın dışında vasıtalar kullanmasıyla ayrılır. Bu vasıtalar vurma ve haykırma, anlaşılmaz söz ve paradokslar kullanma, şâkirdlere egzersiz verme gibi pratiklerdi. Üçüncü bir Zen Budist kol olan Obaku da Çin kaynaklıdır. Altmış yaşını geçmişken yirmi şâkirdiyle birlikte Çin’den Japonya’ya gelen Ingen (ö. 1673) tarafından kurulmuştur. Japonya’da Budist keşişlerin gayretiyle son 1000 yılı aşkın bir süre içinde eski yerli din Şinto Budizm’in içinde eriyerek kısmen yaşayabildi. Ancak önceleri karşılıklı hoşgörü içinde başlayan bu iki dinin ilişkileri XVII. yüzyıldan itibaren çatışmaya dönüştü; şövenizm ve yabancı düşmanlığı Şinto’yu yeniden canlandırdı ve onun millî inanç haline gelmesine yol açtı, Budizm baskı gördü. Bugün Japonya’da materyalist fikirler, din dışı hayat ve dinden uzaklaşma buradaki bütün dinlerin ortak problemidir. Budizm Japonya’da çeşitli mezhepleriyle gelenekleşmiş bir hayata sahipse de ilk canlılığını kaybetmiştir. f) Tibet’te. Tibet’te Budizm’den önce Bon dini ve diğer Tibet mahallî inançları hâkimdi. VII. yüzyıldan itibaren Budist etkiler başladı; VIII. yüzyılda ilk Budist manastırı kuruldu. Saray çevresinden de destek alan yeni din giderek güçlendi; özellikle X-XI. yüzyıllardaki gelişmelerde Kulu ve Keşmir’in desteği etkili oldu. Hindistan’dan Tibet’e giden Hintli Budist mürşidlerin öncülüğünde bütün Budist literatür Sanskritçe’den Tibetçe’ye çevrildi. Ünlü bir Hintli mürşid olan Atisa’nın bir öğrencisinin 1053’te yeni bir dinî gelişmenin merkezi olma yolundaki Sa-skya Manastırı’nı kurması ve burada altı yerli mezhebin ortaya çıkmasıyla Tibet Budizmi şahsiyetini bulmuş oldu. Artık tercümeler bitmiş, Hindistan önemini kaybetmişti. Nihayet XIII-XX. yüzyıllarda Budizm Tibet’te içtimaî ve siyasî hayatla bütünleşti. 4. Kutsal Metinler. Buda geride bir kitap bırakmadı, yerine geçecek bir kimseyi de belirlemedi. O herkesin kendi kendisine ışık tutmasını istedi. Ancak telkinini yaşatmayı kurduğu Sangha teşkilâtı üstlenmişti. Buda’nın cenaze töreninde onun sözleri ve işlerinin unutulmadan muhafaza edilmesi fikri ortaya atıldı. Böylece ilk konsil Buda’nın ölümünü takip eden ay içinde Rajagaha’da toplanıp daha sonra Pali dilinde yazıldığı için “Pali metni” denilecek kutsal kitabın ilk şifahî çalışmalarını başlattı. Bu çalışmalar Vesali’deki ikinci konsilde de devam etti. Kral Aşoka zamanındaki üçüncü konsilde Pali metninin üçüncü bölümü tamamlandı. En eski Budist Pali tarihî vekāyi‘nâmesi olan Dipavamsa’ya göre Pali metinlerinin yazılı hale intikali milâttan önce I. yüzyılın ikinci yarısında Seylan’da oldu. Theravada Budistleri’nce sahih görülen Pali metinlerine Tipitaka (üç sepet) denir. En eski Budist kutsal kitabı olan Tipitaka üç bölüme ayrılır. 1. Vinaya-Pitaka (disiplin sepeti). Sangha ve keşişlerle ilgili usul ve kaideleri içine alır. 2. Sutta-Pitaka (vaazlar sepeti). Buda ve bazı şâkirdlerinin devirlerindeki kimselerle yapmış oldukları konuşmaları, onların vaaz ve hitabelerini ihtiva eder. Tipitaka’nın en önemli kısmı Buda’nın fikirlerini veren, bunun için “dhamma sepeti” de denilen bu kısımdır. 3. Abhidhamma-Pitaka (özel doktrin sepeti). Budizm’in felsefî ve psikolojik yorumlarını ihtiva eder. Theravada kolundan olmayan Budist mezheplerin kutsal kitapları Tripitaka, en başta Sanskritçe’den Çince’ye tercümelerle, ayrıca Tibetçe ve Budist melez Sanskritçe’siyle muhafaza edilmiştir. Çin Budist kutsal kitap metinleri (San Tsang), özellikle Çin ve Japon Mahayanası için en önemli kaynaktır. Budizm’in Çin’e girmesinden itibaren Sanskritçe metinlerin elde edilmesine ve tercümesine büyük ilgi gösterilmiş, zamanla bu tercümelerin kataloglarının yapılması gerekmiştir (eskilerin en meşhuru 730’da tamamlanan K’ai Yüan’dır). Çince Tripitaka, J. Takakusu tarafından 1924-1932 arasında seksen beş cilt halinde basıldı (bu geniş koleksiyonun az bir kısmı İngilizce’ye çevrildi). Theravada dışındaki Budist mezheplerin kutsal kitapları da üç bölüm olmakla birlikte bu bölümlerin muhtevası ve yapılarında Theravada kutsal metnine göre farklılıklar vardır. Çin kutsal metnine ise birçok Çin Budist yazısı (Zen de dahil) alınarak dördüncü bir bölüm oluşturulmuştur. Ayrıca Çin metnindeki üç bölümde de hem Hinayana hem de Mahayana’nın kutsal yazıları bulunur. Aslında bu mezheplerin ikisi de ne zaman düzenlendiği tam olarak bilinmeyen, ancak milâttan önce I. yüzyıla kadar Seylan’da yazılı hale getirildiği anlaşılan eski kutsal metinlerin mevsukıyetini kabul etmişlerdir. Ancak Hinayana taraftarlarınca Mahayana’nın kutsal metinleri eski gelenekte bilinmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahayanacılar ise Hinayana’nın kutsal metinlerini güvenilir bulmakla beraber kendi kutsal kitaplarının da tarihî kökeni bulunduğunu ileri sürerler. Budizm’de İnanç, İbadet, Ahlâk. Budizm’de, Pali metninde geçen ve “tri-ratna” (üç cevher) denilen iman ikrarı, “Buda’ya sığınırım, dhammaya (doktrin) sığınırım, Sangha’ya sığınırım” şeklinde ifade edilir. Suttalar’dan birinde Buda’nın, kim ki sımsıkı üç cevherin faziletlerine güvenirse onun karşıya geçmek üzere nehre girdiğini (sotapanna), yani aydınlanmaya kavuşma ve Nirvana’ya ulaşmaya namzet olduğunu söylediği anlatılır. Bu üç esastan birisini kabul etmeyen Budist olamaz. Rahip olsun olmasın bütün Güneydoğu Asya Budistleri üç esası ayrı bir ezgiyle okurlar. Buda üç cevherin ilkidir. O dinin kurucusudur. Ancak Budist telakkiye göre gerçeği veya doktrini bilmesiyle diğerlerinden temayüz eden bu insan, zaman içinde dünyada gerçeği bilen kalmayınca gelmesi beklenen Buda’lardan birisidir. Bu anlamda daha önce yirmi dört Buda gelmiştir. Budizm’in kurucusu bunların yirmi beşincisidir. Theravada düşüncesine göre Buda nihaî duruma erişince bedeniyle birlikte ebedîleşmiştir, artık zaman-mekân boyutları içindeki âlemle bir ilişkisi kalmamıştır. Mahayana’ya göre Buda’lar, ölümlü insanların yardım için başvurdukları aşkın varlıklardır. Dhamma, Buda’nın telkininin esasını, doktrini, cihanşümul hakikati ifade etmekle Hıristiyanlık’ta Hz. Îsâ, İslâm’da Kur’an’a benzer bir öneme sahiptir. Dhamma varlık olarak Buda’dan öncedir. Buda dhammanın ifadesi, tarihî tezahürüdür. Sangha dünyanın en eski bekâr keşişler, rahipler topluluğudur. Rahipler manastırlarda topluca münzevi olarak yaşarlar. Ayrıca rahibeler topluluğu da vardır. Hiç rahip olmamış kimseler Nirvana’ya eremezler. Hint geleneğinde monoteist, politeist, monist ve panteist tanrı anlayışları vardı. Fakat Buda’dan nakledilen iman ikrarı, üç cevher arasında veya sekiz dilimli yolla ilgili maddelerde tanrı ile ilgili bir anlatıma rastlanmaz. Ancak Buda’nın Tanrı’yı inkâr anlamında söylediği bir söz de günümüze intikal etmemiştir. Bu konudaki sessizliğin kutsal metinden kaynaklandığı dikkatten kaçmamaktadır. Buda’dan yaklaşık dört yüzyıl sonra yazıya intikal ettirilmiş olan Pali metninden önceki uzun şifahî devrede vuku bulan ihtilâflar vb. gelişmeler göz önünde bulundurulursa bu sessizlik pek de yadırganmaz. Öte yandan Budistler için kâinatın kimin tarafından yaratıldığından çok ıstıraptan ve tenâsüh çemberinden kurtulmak önemli görülmüş, Hıristiyanlık’taki Îsâ gibi Budizm’de de Buda’nın ilgi odağı haline gelmesi onun tanrılaştırılmasına yol açmıştır. Buda bütün putların kırılmasını emretmesine rağmen kendisinin heykelleri yapılarak zamanla tanrılaştırılması Budizm’de bir tanrı inancının bulunduğunu göstermektedir. Budizm yayıldığı yerlerde birçok din, inanç ve kültlerle karışmış, böylece Mahayana’nın çeşitli ülkelerde ayrıntıda farklı bir tanrı anlayışı oluşmuştur. Bu anlayış, insanlığın kaderini elinde tutan bir yaratıcı Tanrı yerine ezelî Buda’yı koymakla gerçekleştirildi. Adi-Buda kavramı Nepal ve Tibet’ten Budist Asya ülkelerine yayıldı. Bu kavramın İslâm’ın Asya’da gelişmesi sonucu Budizm’de de İslâm’daki gibi bir tanrı kavramı bulunduğunu göstermek üzere geliştirildiği de ileri sürülmüştür (bk. DCR , s. 29). Diğer Hint dinleri gibi Budizm de “karma” ve “tenâsüh” inançlarını benimsemiştir. Karma “iş, davranış” anlamına gelen, fakat çok defa “işleri yöneten, bu ve gelecek hayatta maddî etkileri bulunan kanun”u ifade eden, Upanişadlar’la ortaya çıkmış bir terimdir. Budizm’de anlaşılması zor bedenî bir güç olarak görülen karma, genellikle kişinin iradesiyle yaptığı işleri ve sonuçlarını kapsar. Budist görüşe göre hırs, kin ve hilenin aldattığı kimsenin karması kötü, bunun aksi de iyidir. Tenâsüh ise (samsara: yeniden doğuş, tekrar tekrar gelme) bir hayattan ötekine geçişi ifade eder. Bitmek bilmez bir yeniden doğuş silsilesi olan ve içinde bir eziyet ve çile unsuru taşıyan tenâsüh, yalnız insan şeklinde cereyan etmeyip en küçük sinekten insana kadar bütün canlı varlıklar kategorisini içine alan yeniden hayata dönüş şekilleri olarak sürer ve sadece insan olarak gelindiğinde tenâsühten kurtulup Nirvana’yı kazanmak mümkün olur. Bu arada ruhu kabul etmeyen Budistler için, “Tenâsühle yeniden doğan nedir?” sorusu çok büyük bir güçlük doğurmuştur. Nirvana (Pali dilinde Nibbana), ilk Budist geleneğinde ideal adamı, “serinlemiş” yani arzu ve ihtirasların, kötülüklerin ateşinden kurtulmuş, sakinleşmiş kişiyi ifade eder; böyle bir insan aydınlanmaya kavuşmuş, Nirvana’ya ermiş olarak nitelendiriliyordu. Budizm böylece yeni bir insan tipi getirdi. Bu insan, ömrünün geri kalan kısmını “klesa” denilen mânevî kirlerden arınmış olarak tamamlayan bir kimse idi. Bazı Batılı bilginler Nirvana’yı “yok olma” şeklinde anlamışlarsa da bu görüş isabetli değildir. Buda insanî duygu ve arzuları bir ateşe benzetmiş, Nirvana’yı da bu ateşin sönmesi şeklinde açıklamıştır. Nitekim Buda’nın baş şâkirdi Sariputta Upatissa da Nirvana’yı “istek ve tutkuların, kin ve nefretin yok olması, kişinin yanılarak yolunu şaşırmaktan kurtulması” şeklinde tarif etmiştir. Budizm’de Nirvana’ya ulaşmış bir kimsenin ölüm sonrasındaki durumunun ne olacağı ile ilgili açık bir bilgi yoktur. Buda’nın öldükten sonra ne olduğu sorusu da Budizm’de cevaplanabilmiş değildir. Budizm’e göre, kötü amel işleyenler kötü karmalarıyla içinde bulundukları “kalpa”nın (devre) sonundaki cehennemde, iyiler de gökte, cennette tanrılarla birlikte (Mahayana’ya göre) ikamet ederler. Ancak bu cennet-cehennem devresi devamlı değildir. Gerçek saadet, yani tenâsühle tekrar tekrar ıstıraplı hayata gelmekten kurtulma ancak Nirvana’ya kavuşmakla mümkün olur. Diğer dinlerde görüldüğü gibi Budizm’de de bir kurtarıcı inancı ve beklentisi vardır. Kurtarıcının sülâle adı Metteyya (Maitreya), esas adı Ajita’dır. Bu gelecek Buda inancı ile ilgili eskatolojik ümitler, bir kurtarıcı tasavvuru içinde, bir çeşit Budist mesihçiliği veya mehdîliği olarak Budist ülkelerde önemli bir konu oluşturur. Tibet ve Moğolistan dağlarındaki kayalara, “Gel Maitreya, gel!” yazısı kazınmıştır. Esasen bizzat Buda kendisinin dini tamamlayamadığını, ondan sonra Metteyya adlı kimsenin gelip bu işi tamamlayacağını ifade etmiştir ( Le Saint Coran [trc. Muhammed Hamîdullah], Paris 1989, s. 375; bk. BEŞÂİRÜ’n-NÜBÜVVE; MEHDÎ; MESÎH). Bazı dinler tarihçileri Budizm için var saydıkları ateizme paralel olarak bu dinde dua ve ibadetin de bulunmadığını savunmuşlardır. Ancak Budistler’in dinlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları inkâr edilemez. Buda sonrasında ondan kalanların korunduğu stupalarla heykellerinin konulduğu pagodalar ortaya çıktı. Buda devrinde gezici keşişler ve yardım toplayıcıların bir araya geldiği bahçeler (aramalar) daha sonra manastır (vihara) halini aldı; mağaradaki basit ikamet yerleri de zamanla muhteşem mağara manastırlarına dönüştü. Buda’dan sonra kutsal nesneler, yerler ve günler ortaya çıktı; dinî vesilelerle kutlanan şenlik günleri doğdu. Keşiş veya rahip olan ve olmayan bütün Budistler “üç cevher” (Budist âmentüsü), “sekiz dilimli yol” ve “beş emir”e bağlıdırlar. Beş emir içinde en önemlisi “ahimsa” (öldürmemek, zarar vermemek), diğerleri ise çalmamak, duyuları yanlış yola çevirmemek, yalan ve yanlış konuşmamak, içki ve uyuşturucu kullanmamaktır. Budizm’de canlılar birbirinin akrabası sayıldığından hiçbir canlıyı incitmemek gerekir. Esasen tenâsüh inancının gereği olarak bir Budist için kan dökmemek, zarar vermemek büyük önem taşır. Hindistan’da önceleri cetiya denilen tümseklerle ilgili halk kültü, Budizm’de Aşoka zamanından itibaren Buda ve önemli Budist erenlerinin hâtıralarının saklandığı ve halkın tâzimde bulunduğu stupalara dönüştü. İlk stupalar genellikle yarım küre veya kubbe şeklinde etrafı parmaklıklı taş yapılardı. Seylan’da stupadan geliştirilmiş Budist kutsal yapılarına dagaba denilmiştir. Muhtemelen bu kelimeden veya Farsça bütgede (put evi) kelimesinden gelen pagoda, Batılılar’ca Buda’nın heykellerinin bulunduğu yerin adı olarak kullanılmaktadır. Buda ile ilgili olarak ondan sonra belirlenen kutsal nesneler şunlardır: Buda’nın heykelleri, Buda’nın külleri ve diğer hâtıraları, Bo veya Bodhi ağacı (Buda’nın ilk defa aydınlanmaya eriştiği zaman altında bağdaş kurup oturduğu incir ağacı). Buda heykelleri yaklaşık milâttan önce I. yüzyılda kullanılmaya başlanmadan önce Buda’yı ondan kalan hâtıralarla Bo ağacı temsil etmekteydi. Buda heykelleri, çoğunlukla incir ağacı altında oturup bağdaş kurmuş, meditasyona dalmış halini tasvir eder. Ayakta ve yatan heykelleri de vardır. Buda heykelleri yanında Hıristiyanlık’ta Meryem, azizler ve meleklere tekabül eden bodisatvaların heykellerine de tâzim gösterilir. Buda’nın yakılmış cesedine ait bazı kalıntıların hâlâ büyük pagodalarda bulunduğuna inanılır. Buda ile ilgili olarak ziyaret edilen Kuzeydoğu Hindistan’da dört kutsal yer vardır. Bunlar Buda’nın Nepal’deki doğum yeri olan Lumbini, Bihar’da şimdi Bodhi Gaya denilen aydınlanma yeri, ilk vaazını verdiği Benâres yakınındaki Sarnath’daki geyik parkı ve Uttar Pradeş’te öldüğü yer olan Kuşinagara’dır. Bu dört yer adları verilmeksizin Pali metnindeki Maha-parinibbana Sutta’da geçmektedir. Yine Buda ile ilgili aylık ve yıllık olarak iki çeşit kutsal gün vardır. Her ay mahallî manastırlarda Patimokkha kurallarının okunduğu dolunay ve yeni ay günleriyle ilk ve son dördün gününden oluşan dört Uposattha günü kutsal bilinir. Mayıs ayının dolunay günü de yıllık kutsal gün olup bu günde Buda’nın doğumu, aydınlanması ve ölümle nihaî Nirvana’ya kavuşması anılır ve kutlanır. Ayrıca şubat dolunay günü de kutlanan bir gündür. Muson yağmurları dolayısıyla manastırlara kapanan keşişler, temmuzun ilk günü ayın doğmasından aralık dolunayına kadarki sürede halkı vaazlarla eğitirler. Budizm’de ahlâk, kişinin tutum ve davranışıyla aydınlanmaya ulaşması gayesine bağlıdır. Beş temel ahlâkî prensip keşiş olsun olmasın her Budist’i bağlar. Bunlara keşiş olmayanlar için üç, olanlar için beş emir daha eklenir. Sekiz dilimli yol da bütün Budistler içindir. Ayrıca keşişler için Patimokkha kuralları vardır. Kadınlarda da ahlâk-fazilet esastır. Bekâret ve keşişlik en yüksek idealdir. Budist felsefesi cinsî tatmini bütün kötülüklerin kaynağı olarak görür. Budizm’in ilk 1000 yıllık gelişmesinde evlenme tahkir edilmişse de zamanla bazı tavizler verilmiştir. Budist cömert olacak, maddî şeylere bağlanmayacaktır. Yeni pagoda ve manastır yaptırmak, keşiş adayına kefil olmak, hayır işlerine yardım etmek, keşişlere yiyecek sağlamak, misafir ağırlamak gibi yardım ve dayanışma faaliyetleri teşvik edilir. Budist zihnini, nefsini, bedenini kontrol edecek; hareketlerini yavaşlatacak; kin, nefret, hırs, hile, şehvet vb. kötü huylardan uzaklaşacak; zihnî olgunluk ve parlaklığı, bedenî sükûneti kazanacaktır. Bir Budist’in gün boyunca yaptığı, söylediği ve düşündüğü her şeyin farkında olması istenir. Budistler önemli kimselerin mezarına çiçek sunar, mum yakarlar. Ölüler yakılsa da bu genel bir uygulama değildir. Çocuklar, çok fakir kimseler gömülür. Yakılmayan cesetler açık alanlara konularak bunların vahşi hayvanlarca parçalanmasından veya bozulmasından keşişlerin ibret almaları istenir. Günümüzde ceset için uygulamalar farklıdır. Seylan’da ancak zengin aileler yakma yönüne giderler, büyük çoğunluk ölülerini gömer. Güneydoğu Asya’da hem yakma hem de gömme yoluna gidilir, ancak yakma daha alışılmış yoldur. İslâmî Kaynaklarda Budizm ve Budistler. İslâmiyet ortaya çıktığında Budizm, dünyanın önemli büyük dinlerinden biri durumunda olmasına ve birtakım Budist tüccarların Arabistan’da kurulan fuarlara iştirak etmelerine rağmen gelenlerin azlığı, dillerinin farklılığı ve Budizm’in hâkim olduğu ülkelerinin uzak oluşu gibi sebeplerle bu din ve mensupları hakkında çok az şey biliniyordu; Kur’ân-ı Kerîm ile hadislerde de Buda ve Budizm’le ilgili doğrudan bilgi yoktu. Bazı yazarlar, Kur’ân-ı Kerîm’de adı zikredilen peygamber Zülkifl’den maksadın Buda olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre Kifl, Buda’nın doğum yeri olan Kapilavastu’nun Arapçalaşmış şeklidir. Zülkifl ise Kapilavastulu demektir. Ayrıca Kifl, “besin, gıda” mânasına gelmektedir. Buda’nın babasının adı Suddhudâna’dır ve “temiz besin, besleyici” anlamındadır. Diğer taraftan yine Kur’ân-ı Kerîm’de Tîn sûresinde zikredilen incir ağacının, Buda’nın altında Nirvana’ya ulaştığı yabani incir ağacı (Bodhi) olduğu da belirtilmektedir ( Hamîdullah, İslâm Peygamberi , I, 649; Le Saint Coran , s. 329). Kur’ân-ı Kerîm’deki bu telmihlerin dışında müslümanların Hint ülkesiyle ilk temasları Hz. Ömer döneminde Sîstan’ın (Sicistan) fethiyle başlamış, Emevî Halifesi Velîd döneminde, Haccâc’ın Irak ve Horasan valiliği sırasında, Muhammed b. Kāsım es-Sekafî kumandasındaki İslâm ordusunun Sind’i kuşatıp 713’te Mültan’ı alarak buradan denize kadar olan bölgeyi (Sind) İslâm topraklarına katması ile devam etmiştir. 871’de de Ya‘kūb b. Leys Kâbil’i almış ve Bâmiyân’a kadar ilerlemiştir. Bu askerî fetihlerin yanında Abbâsîler döneminde Bağdat’ta Beytülhikme’nin kurulması üzerine Grek ve Hint eserleri Arapça’ya çevrilmeye başlanmış, dolayısıyla Hintliler’in gerek düşünce gerekse yaşayış tarzlarına dair bilgiler artmıştır. Bu faaliyetler Hint dinleri hakkında bilgi edinme ihtiyacını da beraberinde getirmiş, ilk defa Abbâsî Veziri Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî tarafından 800 yıllarında Hint dinlerine dair bilgi toplamak üzere bir heyet görevlendirilmiştir. Bu heyetin hazırladığı ve “Milelü’l-Hind ve edyânühâ” adı verilebilecek olan bir rapor (Monnot, XI, 16) daha sonra pek çok müslüman müellife kaynak teşkil etmiştir. Bu raporun 249’da (863) Ya‘kūb b. İshak el-Kindî tarafından istinsah edilen nüshasından İbnü’n-Nedîm, İbn Hurdâzbih, ondan Nevbahtî, Makdisî ve Ceyhânî, Ceyhânî’den de Gerdizî ve Mervezî faydalanmışlardır (Lawrence, s. 28). Bunun dışında değişik türde birçok eser, IX ve X. yüzyıllardan itibaren, Buda ve Budizm de dahil olmak üzere Hint dinleri hakkında bilgi vermektedir ki bu eserleri şu şekilde gruplandırmak mümkündür: 1. “Acâib” türündeki eserler. Bunlara örnek olarak Sührâb’ın ʿAcâʾibü’l-eḳālîmi’s-sebʿa ’sı, İbrâhim b. Vâsıf Şah’ın Muḫtaṣarü’l-ʿAcâʾib ’i ve özellikle Büzürg b. Şehriyâr’ın Kitâbü ʿAcâʾibi’l-Hind ’i gösterilebilir. 2. Seyahatnâmeler. Seyyah Süleyman et-Tâcir’in 851’de tamamladığı ve daha sonra Ebû Zeyd es-Sîrâfî’nin 921’de ilâveler yaptığı Aḫbârü’ṣ-Ṣîn ve’l-Hind ’i ile Ebû Dülef Mis‘ar b. Mühelhil’in seyahat hâtıratları bu gruptandır. 3. Coğrafya eserleri. İbn Hurdâzbih’in Kitâbü’l-Mesâlik ve’l-memâlik ’i, İbnü’l-Fakīh’in Kitâbü’l-Büldân ’ı, İstahrî ve İbn Havkal’in el-Mesâlik ve’l-memâlik adlı eserleriyle Mes‘ûdî’nin Mürûcü’ẕ-ẕeheb ’i bu gruba girer. 4. Tarih kitapları. Belâzürî’nin Fütûḥu’l-büldân ’ı, Yā‘kūbî’nin Târîḫ ’i, Makdisî’nin el-Bedʾ ve’t-târîḫ ’i Hind dinlerinden bahseden tarih kitapları arasındadır. Budizm’le ilgili en ayrıntılı bilgi, İranlı tarihçi Reşîdüddin Fazlullah’ın (ö. 718/1318) Câmiʿu’t-tevârîḫ adlı eserinde yer alır. Buda’nın hayatını İslâm dünyasında ayrıntılı bir şekilde veren ve Moğol Budizmi’ni aksettiren eserde bu bilgilerin Keşmirli bir keşişten alındığı yazarınca açıklanmaktadır. 5. Ansiklopedik eserler. İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist ’i bu grubun en güzel örneğidir. 6. Dinler tarihi eserleri. Bîrûnî’nin Taḥḳīḳu mâ li’l-Hind ve el-Âs̱ârü’l-bâḳıye gibi eserleri yanında çeşitli din ve mezheplerden bahseden ve dinler tarihi literatürünün ilk örneklerini teşkil eden “el-milel ve’n-nihal” türünden eserler bu gruba dahildir. Bunların en güzel örneği ve Ortaçağ İslâm dünyasında Budizm’le ilgili en iyi kaynak, Şehristânî’nin (ö. 548/1153) el-Milel ve’n-niḥal adlı eseridir. İslâm dünyasında Şehristânî’ye kadar Buda ve Budizm hakkında bilinenler şöyle özetlenebilir: Müslüman yazarlarda genellikle Buda ve Budizm’le ilgili olarak “el-Büdd”, “Budâsef” ve “Sümeniyye” kelimeleri kullanılmıştır. el-Büdd kelimesi Buda’nın, Budâsef ise Bodisatva’nın Arap fonetiğindeki şeklidir. İbnü’n-Nedîm’in dışında müslüman yazarlar bu iki ismi zikretmekle birlikte aynı şahsın adı olduğunu düşünmemişlerdir. Sadece İbnü’n-Nedîm bir Hint fırkasının, el-Büdd’ün, Tanrı tarafından kendilerine gönderilen bilge Budâsef’in sûreti olduğuna inandıklarını nakleder ( el-Fihrist , s. 487). Müslüman yazarların Büdd ile Budâsef arasında bağlantı kurmamalarının temel sebebi, “büdd” kelimesinin Arapça’da “put” anlamında bir cins ismi olmasıdır. Nitekim Câhiz, “Hindistanlılar Buda’lara (büdd, bedede) tapmaktadırlar ki büdd kelimesi put (sanem) anlamındadır” demektedir (bk. Gimaret, s. 274). İbnü’n-Nedîm de güvenilir bir kaynaktan, “Hintliler’in her bir mezhebinin taptıkları ve tâzimde bulundukları bir (Buda) tasviri vardır. Büdd kelimesi -onların çeşitli putları için- umumi bir isimdir. Putlar ise onun değişik türleridir” şeklinde bir bilgi nakletmekte ve Hindistan’daki mâbedlerle oralarda bulunan putları (bedede) tasvir etmektedir ( el-Fihrist , s. 485-487). Arapça’daki büdd kelimesinin Farsça asıllı büt olduğu kabul edilir. Buna göre Buddha Soğd diline pwt, oradan da Farsça’ya büt şeklinde geçmiştir ve put anlamındadır. Ancak büyük bir ihtimalle büdd kelimesi, müslümanlar tarafından Sind’in fethi sırasında Buddha kelimesinin doğrudan Arapça’ya geçmiş şeklidir ve o dönemlerde Buda’nın heykelleri bütün mâbedleri doldurduğu için müslüman müellifler büdd kelimesini bir şahsın adından çok maddî türden bir tapınma objesi olarak anlamışlardır. Büdd kelimesi, genellikle Hintliler’in taptıkları putlar için kullanılan ortak bir isim olarak kabul edilmenin yanında belli bir ilâhın adı veya bir peygamber olarak da zikredilir. Makdisî, Ceyhânî’den naklen, Sümeniyye’nin iki gruba ayrıldığını, bir gruba göre Buda’nın peygamber, diğer gruba göre ise insanlara bu şekilde görünen yaratıcı olduğunu belirtir ( el-Bedʾ ve’t-târîḫ , IV, 19). İbnü’n-Nedîm de Büdd’ün ne olduğu hususunda Hintliler’in ihtilâfa düştüklerini, bazılarına göre onun yaratıcının bir sûreti, bazılarına göre ise Tanrı’nın gönderdiği bir peygamber olduğunu söyler. Bazı Hintliler’e göre Büdd, Tanrı tarafından gönderilen bilge Budâsef’in bir tasviridir ( el-Fihrist , s. 487). Bodisatva’nın (Boddhisattva) değişik şekli olan Budâsef müslüman yazarlarda çeşitli şekillerde takdim edilmiştir. Tarihçilerden bazıları Budâsef’i insanlığın ilk dönemlerinde yaşamış efsanevî bir şahsiyet olarak gösterirken bir kısmı onun Hz. Âdem’den de önce yaşadığını, diğer bazıları ise eski Babilonya halkının filozofu veya eski Keldânîler’in astrologu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Tarihçilerin ekseriyeti onun, Tahmûras’ın saltanatının başında Hindistan’da ortaya çıkmış bir yalancı peygamber olduğu ve Sâbiîler’in inancını tebliğ ettiği görüşündedirler. Bunlardan İbn Hazm Budâsef’i Sâbiîler’in üstatları arasında sayar ( el-Faṣl , I, 35). İbnü’n-Nedîm’e göre o Sümeniyye’nin peygamberidir; Mes‘ûdî ise Budâsef’i Çin Sâbiîleri dediği Sümeniyye’nin peygamberi olarak tanıtmıştır. Diğer taraftan Budâsef ile Sümeniyye arasında ilgi kurulurken Budâsef ile Buda arasındaki ilgi gözden kaçırılmış, ikisinin aynı şahıs olduğu düşünülmemiştir. Müslüman yazarların Budizm’le ilgili olarak kullandıkları bir diğer terim de Sümeniyye’dir. İslâmî gelenekte Sümeniyye Budizm’i ifade etmektedir. Nitekim Makdisî, Hintliler’in biri Berâhime, diğeri Sümeniyye olmak üzere iki mezhebe (nihle) ayrıldıklarını, Bîrûnî de Hindistan’da biri Hintliler, diğeri Sümeniyye olmak üzere iki taife bulunduğunu söylemektedir. Buradaki Sümeniyye ile Budistler kastedilmekle birlikte müslüman yazarlar Sümeniyye’ye Budizm’e tamamen yabancı inançlar da nisbet etmişlerdir (bk. SÜMENİYYE). Şehristânî’den önce Buda’nın hayatı en geniş şekliyle İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist ’inde anlatılmıştır. Makdisî’nin iki Budist grup hakkında yazdıkları aynen el-Fihrist ’te de vardır. Ancak bu bilgi, bir mezhebin Buda’yı bir melek, diğerinin de insan olarak gördüğü, bu arada yine bir grubun onu ifrit olarak nitelendirirken başka bir kesimin Allah tarafından kendilerine gönderilmiş hakîm bir kimse sayıp tâzim göstererek Budâsef dediği ve her mezhebin ona tâzim ve tapınma hususunda ayrı bir yol takip ettiği şeklinde genişletilmiştir. İbnü’n-Nedîm bazı ileri gelen Budistler’den bilgi edinmiştir. Bu bilgilere göre her Budist topluluğun bir putu vardır; ona tapınır, tâzim gösterirler. Sanem gibi Buda (el-Büdd) adı da sadece bir put türünü ifade eden bir terimdir. Buda taht üzerinde oturmuş, başında saç, üzerinde elbise bulunmayan, çenesi ve ağzı birbirine yakın, sanki tebessüm eden, elinde otuz iki taneli tesbih tutan bir adam şeklinde tasvir edilir. Her evde de bir putu bulunur. Bunlar ev sahibinin malî durumuna göre çeşitli maddelerden yapılmıştır. Tâzimlerini çoğunlukla onun yüzünü doğudan batıya, bazan da batıdan doğuya döndürerek yaparlar. Buda’nın, yüzünü dört yöne döndürmüş putları da vardır. Bu ona nereden yaklaşılırsa yaklaşılsın onun görülmeyen bir tarafı kalmasın diye olmalıdır. Bu anlatılanlar İslâm dünyasında Budizm hakkında sadece İbnü’n-Nedîm’in verdiği bilgilerdir (bk. el-Fihrist , s. 478). Hindistan ve Hinduizm-Brahmanizm hakkında çok önemli bilgiler veren Bîrûnî’nin, Budizm’le ilgili bir kitap bulamadığından, bilgi alabilecek kadar dinini iyi bilen bir Budist’le de karşılaşmadığından yakınması şaşırtıcıdır. Ancak Bîrûnî’nin Gazneli Mahmud’un Hint seferleri sırasında Gazne’de bulunduğu ve bu seferlerden bazılarına katıldığı göz önünde bulundurulursa bu durumun Hindistan’da Budizm’in zayıflamasından kaynaklandığı düşünülebilir. Zira o dönemlerde Hint Budizmi artık yaşamıyordu. Zaten Bîrûnî de Budizm’in eski yayılma alanlarını terkedip kendi devrinde Hindistan’ın belirli yerlerinde, Çin’de ve bazı Türk kabileleri arasında yaşamakta olduğunu belirtmektedir (Bîrûnî, Taḥḳīḳu mâ li’l-Hind , s. 15, 94, 206). Buna rağmen müslümanlar ilk fetihler döneminde Budist rahiplerle karşılaşmışlardı ve fethedilen yörelerde Budist mâbedleri mevcuttu. Bîrûnî, Brahman-Budist mücadelesine de işaret ederek Brahmanlar’ın ötekilerden daha üstün tutulamayacağını, Budistler’in Brahmanlar’ı sevmemekle Hint halk kesimine daha yakın bir tavır ortaya koyduklarını açıklar ( Kitâbü Bâtencel el-Hindî , s. 200). Bîrûnî’nin Budizm hakkında kaynağı, çağdaşı Ebü’l-Abbas el-Îrânşehrî idi. Eseri günümüze kadar gelmediği için onun bu konuda yazdıkları bilinmemektedir. Ancak Bîrûnî bu bilgilere fazla değer vermemiştir. Îrânşehrî’nin kitabındaki bilgilerin kaynağı ise yine kitabı günümüze ulaşmamış olan Zurkan (Zarkan) idi. Îrânşehrî, Zurkan’dan almadığı bilgileri Budistler’in avam tabakasından alarak nakletmiş, fakat herhangi bir araştırma ve karşılaştırma yapmadığı gerekçesiyle Bîrûnî tarafından tenkit edilmiştir. Bîrûnî, Muhammire (kırmızı giyenler), bazan da Sümeniyye diye adlandırdığı Budistler’in putperestliklerinden, Buda’nın putundan bahseder; Buda’yı bir yalancı peygamber olarak görür; Budistler’in üç cevherini üçlü tanrı inancına sahip bazı sistemlerle karşılaştırır. Dünya hayatının bir defada başlayıp bitmediğini, her kıyametten sonra yeni bir hayat devresinin başlayacağını kabul eden Budistler’in dünyanın sonunda devrenin büyük bir ateşle son bulacağına inandıklarını yazar. Bîrûnî Budistler’ce kutsal bilinen Meru dağından, Buda’nın âlemin sonunda gönderilen bir mehdî gibi nitelendirildiğinden de bahseder ( el-Âs̱ârü’l-bâḳıye , s. 204-206; Taḥḳīḳu mâ li’l-Hind , s. 91, 93, 206, 276, 320, 479). Bruce B. Lawrence, Gerdizî’nin Zeynü’l-aḫbâr adlı eserinde Budistler’i tanıttığı kısa bir bölümün daha ziyade Brahmanlar’la ilgili olduğunu belirtir ( Shahrastānī on the Indian Religions , s. 22, 102-103). Bu konuda Makdisî ondan daha isabetli bilgiler vermiştir. Makdisî Budistler’in (Sümeniyye) hiçbir etkinliği olmayan tanrı anlayışını benimsediklerini (muattıla), Buda’yı bir peygamber veya bir tanrı olarak görmek bakımından iki gruba ayrıldıklarını belirtir ( el-Bedʾ ve’t-târîḫ , II, 9). Şehristânî hem büdd hem de onun çoğulu bedede kelimelerini Buda’yı, “ashâbü’l-bedede” tabirini de Budistler’i ifade etmek üzere kullanmıştır. Şehristânî bir topluluk olarak Budistler’den bahsetmemiştir. Onun Buda’ya uyanları yanlışlıkla Brahmanlar’dan bir grup olarak göstermesini (Şehristânî, II, 252), her iki topluluğun da peygamberliği kabul etmemiş olmalarına bağlamak mümkünse de esas sebep bilinmemektedir. Şehristânî öncekiler gibi büdd kelimesinden bir put anlayışına gitmemiştir. O Budâsef kelimesini de bırakarak “bodisatva” anlamında “bûdîs‘iyye” kelimesini kullanmış, ayrıca Sümeniyye yerine ashâbü’l-bedede tabirine yer vermiştir. Kelimelerden başlayan bu değiştirme işi Budizm’in muhtevasına da intikal etmiştir. Bûdîs‘iyye için Şehristânî “doğru yola tâlip, gerçeği arayan insan” açıklamasını yapmaktadır ki bu onun haklı olarak bodisatvaları Buda’ların altında bir kol kabul ettiğini gösterir (Mahayana’nın ilk şeklinde de böyle idi). Şehristânî, bir kimsenin bodisatva olabilmesi için birbiriyle yakından ilgili şu ahlâkî kaidelere uyması gerektiğini naklediyor: Sabır (ksanti) ve atıyye (dâna), yalnız elde edilmesi, takip edilmesi gerekeni yapmak, dünyadan, dünya arzu ve zevklerinden kaçınmak, yasaklardan kaçınmak, bütün yaratıklara şefkat, on suçu işlememek. Şehristânî on suçu şöyle sıralıyor: Bir canlı varlığı öldürmek, insanların mallarını çalmak veya izinsiz almayı meşrû saymak, zina etmek, yalan söylemek, koğuculuk yapmak, müstehcen konuşmak, sövmek, kötü lakap takmak, kötü söz söylemek, öbür hayattaki mükâfatı inkâr etmek. Bu suçlar, Budist literatüründe “karma-pathah” hareket tarzı olarak geçen maddelerde zikredilenlere ikisi hariç büyük ölçüde uymaktadır. Şehristânî on suça karşı on fazileti de şöyle sıralamaktadır: İyilik ve cömertlik, kabahat işleyeni bağışlamak ve öfkeyi sabırla yenmek, dünyevî arzulardan kaçınmak, ruhu bu geçici âlemden ebedî âleme tevdi etme yolunda tefekküre dalmak, ilim ve edeple zihni eğitmek ve dünyevî şeylerin sonuçlarını göz önünden uzak tutmamak, nefsi yüceliklere yöneltme yeteneği kazanmak, konuşurken herkese karşı yumuşak ve nazik olmak, diğer insanlarla münasebetlerde başkalarının arzusunu kendininkine tercih etmek, yaratılmışlardan tamamen yüz çevirip sadece gerçeğe yönelmek, nefsi şevkle gerçeği elde etme ve kazanmaya vakfetmek. Bu on fazilet on suçun olumlu şekilleri değildir. Her iki liste arasında Budist ahlâkını hatıra getirebilecek tamamlayıcı bir örnek yoktur. Şehristânî’nin verdiği bu bilgilerin tarihî kaynaklarını bilmeksizin Budist metinlerinden farklı noktaları yorumlayabilmek mümkün görünmemektedir. Şehristânî’nin verdiği bilgiler arasında, çok sayıda Buda bulunduğu, bunların hükümdar soyundan geldiği, Budistler’in âlemin sürekliliği ve görülecek mükâfat bakımından Buda’ların arasında fark bulunmadığını söyledikleri, Buda’ların yalnızca Hindistan’da ortaya çıktıkları gibi hususlar da vardır. Müellife göre Buda’ların Hindistan’da zuhur etmesinin sebebi bu ülkenin iklimi ve zâhidlerinin çokluğudur. Ayrıca o, müslümanlarca inanılan Hızır’dan başka Budistler’in nitelendirdiği şekilde Buda’ya benzeyen bir varlık bulunmadığını belirtir. Şehristânî’nin, el-Milel ve’n-niḥal ’de (II, 252) Budistler’e göre Buda’nın “doğmayan, evlenmeyen, yemeyen, içmeyen, yaşlanmayan, ölmeyen şahıs” anlamına geldiğini, ilk Buda Şâkemîn’in (Sakyamoni) hicretten 5000 yıl önce ortaya çıktığını söylemesi gibi yanlış bilgiler bir tarafa bırakılırsa onun burada verdiği diğer bilgilerin genellikle doğru olduğu kabul edilebilir.
BİBLİYOGRAFYA Makdisî, el-Bedʾ ve’t-târîḫ , II, 9; IV, 19. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist , s. 478, 485-487. Bîrûnî, Âs̱ârü’l-bâḳıye (nşr. E. Sachau), Leipzig 1923, s. 204-206. a.mlf., Taḥḳīḳu mâ li’l-Hind , Beyrut 1403/1983, s. 15, 91, 93, 94, 206, 276, 320, 479. a.mlf., Kitâbü Bâtencel el-Hindî (“al-Bīrūnī’s Übersetzung des Yoga-sūtra des Patañjali”, nşr. H. Ritter, Oriens , IX/2 [1956] içinde), s. 165-200. İbn Hazm, el-Faṣl , I, 35. Şehristânî, el-Milel (Kîlânî) , II, 252-253. Buddhism (ed. R. A. Gard), New York 1962. DCR , s. 19-20, 29, 75-76, 95, 110, 120, 127, 140, 144-145, 154-162, 165, 184, 185-186, 215, 220-221, 235-238, 244, 262, 265, 284, 290, 300, 317, 330, 334, 336, 339, 362, 370, 376, 390-392, 397-398, 402-403, 413, 416-418, 420-422, 433, 447-449, 465, 469, 477, 479, 484-486, 490, 517-518, 542-543, 553-556, 558-559, 574-575, 590-593, 597-598, 603, 607, 611, 613, 619, 623-624, 631, 634, 641-642, 653, 658, 661-662. E. J. Thomas, The History of Buddhist Thought , London 1971. a.mlf., The Life of Buddha , London 1975. G. Grimm, The Doctrine of the Buddha , Delhi 1973. C. Humphreys, Buddhism , London 1975. T. Ling, The Buddha , London 1976. Bruce B. Lawrence, Shahrastānī on the Indian Religions , Mouton 1976, s. 22, 28, 41-43, 100-114, 268-272. D. T. Suzuki, An Introduction to Zen Buddhism , London 1977. E. Wood, Zen Dictionary , London 1977. Cenap Yakar, Pali Kaynaklarına Göre Budizm (doktora tezi, 1981), AÜ İlâhiyat Fakültesi Ktp. Le Saint Coran (trc. Muhammed Hamîdullah), Paris 1989, s. 329, 375. Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Tuğ) , I, 649. S. M. Yusuf, “The Early Contacts Between Islam and Buddhism”, University of Ceylon Review , XII (1955), s. 1-28. D. Gimaret, “Bouddha et les bouddhistes dans la tradition musulmane”, JA , sy. 257 (1969), s. 273-316. G. Monnot, “Les écrits musulmans sur les religions non-bibliques”, MIDEO , XI (1972), s. 16. Carra de Vaux, “Budda”, İA , II, 747-748. a.mlf., “Budd”, EI 2 (Fr.) , I, 1323. A. S. Geden, “Buddha”, ERE , II, 881-885. T. W. Rhys Davids, “Hinayana”, a.e., VI, 684-686. A. A. Macdonell, “Indian Buddhism”, a.e., VII, 209-216. L. de La Vallée Poussin, “Mahayana”, a.e., VIII, 330-336. F. E. Reynolds – Ch. Hallisey, “Buddha”, ER , II, 319-332. a.mlf.ler v.dğr., “Buddhism”, a.e., II, 334-498. F. E. Reynolds – R. Campany, “Buddhist Ethics”, a.e., II, 498-504. L. R. Lancaster – H. Akira, “Buddhist Literature”, a.e., II, 504-540.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 6. cildinde, 352-360 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

Bir Budist tapınağı

İlişkili Maddeler

Budist inancını benimseyenler için müslüman yazarlar tarafından kullanılan bir terim.
Tepki olarak ortaya çıktığı dinî sistem
BRAHMANİZM

Hindistan’da kutsal metin kabul edilen Vedalar’ın yorumu mahiyetindeki Brahmanalar’da yer alan ve kast sisteminin en üst tabakasını oluşturan Brahmanlar’ca temsil edilen dinî yapı.

Buddizm

Buddizm (sanskr. बुद्ध धर्म , buddha dharma IAST ; pali बुद्ध धम्म, buddha dhamma, “Aydın təlim” [1] ; çin. 佛教 fójiào) — e.ə. I minilliyin ortalarında Qədim Hindistanda meydana gəlmiş və əsası Siddhartha Qautama tərəfindən qoyulmuş dini-fəlsəfi təlim.

Dharma dinləri

Ənənəvi Uzaq Şərq dinləri

Əsas anlayışlar

Dünya dinlərindən biri olan buddizm, təxminən 500 milyon üzvü (təqribən 1 milyonunu rahiblər təşkil edir) olan din və təlimlər birliyi. Əvvəlcə Hindistanda ortaya çıxmış, daha sonra zaman içində Cənubi, Cənub-şərqi və Şərqi Asiyada (Çin, Yaponiya, Koreya, Monqolustan, Nepal, Şri Lanka, Tailand və Tibet kimi ölkələrdə) yayılmışdır.

Fərqli dünyagörüşlərinə görə din və ya fəlsəfə olaraq təyin olunan buddizmin hədəfi, həyatdakı ağrı, iztirab və təminsizliyin qaynaqlarını açıqlamaq və bunları aradan qaldırmanın yollarını göstərməkdir. Buddizmdə təlimlərin əsas yönünü meditasiya kimi içə baxış üsulları, reinkarnasiya deyilən doğum-ölüm dövrünün təkrarı və qarışıq deyilən səbəb-nəticə zənciri kimi anlayışlar meydana gətirməkdədir.

XIX əsrin sonlarından etibarən Buddizmin Avropa və Amerika qitələrində yayılması prosesi başlamışdır. Elə “Buddizm” termini də XIX əsrdə avropalılar tərəfindən bu dinə verilən addır. Onun mənsubları isə dinlərini “Dharma” (qanun,təlim), yaxud “Buddadharma” (Budanın təlimi) adlandırırlar. “Budda” sözü isə sanskrit dili və pali dillərindəki köhnə buddist mətnlərində “oyanmış adam — fərqində olan” mənasını verən “budda” sözündən yaranmışdır. “Tarixi budda”da adı çəkilən Siddharta Qautama buddizmin qurucusu olaraq qəbul edilir. Siddhartanın həyatdakı əzabların qaynağını açıqlamaq məqsədiylə etdiyi uzun işlər nəticəsi iztirabı sona çatdıracaq bir mənəvi anlayışa çatdığı və beləliklə buddalığa çatdığı qəbul edilir.

Buddizm, Siddharta Qautamanın ölümündən sonra 500 il boyunca Hindistanda, daha sonra Asiya və dünyanın geri qalan hissəsində yayılmağa başladı. Hindistanda zamanla təsirini itirən buddizm Cənub-şərqi Asiya və Uzaq Şərq mədəniyyətində təsirini günümüzə qədər davam etdirmişdir.

Buddizm Allahsız dinlərdəndir. O, kainatı yaradan bir qüvvənin mövcudluğu fikrini dilə gətirmir.

Mündəricat

  • 1 Tarixi
  • 2 Buddanın həyatı
  • 3 Buddadan sonrakı inkişaf
  • 4 Buddist məktəblər
  • 5 Theravada
  • 6 Mahayana
    • 6.1 Zen buddizmi
    • 6.2 Arınmış ölkə buddizmi və ya amidizm
    • 6.3 Niçiren buddizmi

    Buddizmin əsası e.ə. 563 – e.ə. 483-cü illəri arasında yaşadığı güman edilən, bu gün Budda olaraq bilinən Siddharta Qautama tərəfindən qoyulmuşdur. Siddharta Qautama Şimali Hindistanda bir şahzadə kimi doğulduqdan sonra həyatdakı əzabları sona çatdırmaq üçün bir yol tapmaq məqsədiylə krallığını tərk etmiş və uzun illər ərzində müxtəlif fəaliyyəti nəticəsində müəyyən zehni nəticələrə çatmışdır.

    Sosioloji və tarixi planda qeyd edilir ki, buddizm Hindistanı işğal edən arilərin özləri ilə gətirdiyi brahmanizmə qarşı bir reaksiya olaraq ortaya çıxmışdır. Fəlsəfi qaynaqlar arasında brahmanizm və induizm ilə birlikdə caynizm və yerli xalqların köhnə din və mədəniyyətlərinin də adı çəkilir. Lakin ənənəvi olaraq buddizmin ən təməl qaynağı olaraq Siddharta Qautamanın aydınlanma təcrübəsi və bu təcrübə sayəsində qazandığı müdriklik göstərilir.

    Buddanın həyatı

    Əsas məqalə: Budda

    Siddharta Qautamanın Nepalın Lumbini ərazisində doğulduğu güman edilir. Onun Hindistan-Nepal sərhədindəki Kapilavastuda doğulduğuna dair iddialar da var, lakin bu fikir o qədər də geniş yayılmamışdır.

    Buddanın ümumi qəbul edilən ənənəvi həyat hekayəsi belədir:

    Siddharta Qautama Sakya qəbiləsində şahzadə olaraq dünyaya gəlir. Doğumundan qısa bir müddət sonra atası kral Suddhodananı müdrik olduğu fərz edilən bir adam ziyarət edir. Siddharta haqqında “Bu uşaq ya möhtəşəm bir kral (çakravartin) və ya möhtəşəm bir müqəddəs adam (sadhu) olacaq” deyir. Siddhartanın gələcəkdə kral olaraq yerinə keçməsini arzulayan atası isə onun həyatı boyunca əzab və ölüm kimi həyat gerçəklərindən xəbərsiz sarayda yaşamasına səy göstərir. Buna görə Siddharta həyatının ilk 29 ilini insan nəfsinin arzu edə biləcəyi hər cür zənginlik içində yaşamışdır. Atasının səylərinə baxmayaraq, Şahzadə Siddharta 29 yaşındaykən ilk dəfə bir yaşlı insanın əzab çəkdiyini görür. Bu hadisədən sonra sarayın xaricində etdiyi gəzintilərdə xəstə bir adam, çürümüş bir cəsəd və dərd çəkən bir dərviş görüncə həyatın iztirab ehtiva etdiyini fərqinə varır və əzabı məğlub etmək üçün bir dərviş kimi yaşamağa qərar verir.

    Dərviş olmaq uğrunda dəbdəbəli həyatı arxasında buraxaraq sarayından ayrılan Siddharta başlanğıcda müxtəlif dərvişlərə qatılaraq onların təlimlərini izləyir. Bu dərvişlər cəmiyyətdən kənar, məhrum bir həyat sürərək aclıq, özünə əziyyət kimi müxtəlif üsullarla nəfslərinin qarşısını almağa çalışırlar. Uzun müddət bu məhrum həyat şərtlərində yaşayan Siddharta bu üsulların insana aclığa dayanma, həssas pıçıltılar eşitmə, bədəndə ağrı hiss etməmə kimi fövqəladə ruhani güclər qazandırdığının fərqinə varır, lakin eyni zamanda bədəninə zərər verdiyini də görür.

    Siddharta bu üsulların axtardığı cavaba çatmasına töhfə olmadığını anlayır və onların şahzadə olarkən zənginliklər içindəki həyatında olduğu kimi təminsizlik və narahatlıq yaratdığına qərar verir. Beləliklə, dərviş həyatına son verərək “anapanasati” adlanan “nəfəsi diqqətlə izləmə” meditasiyasını inkişaf etdirir. Dərviş həyatı yerinə nə nəfsin hər istəyinə boyun əyən, nə də bədəni zəiflədəcək qədər məhrum buraxan və orta yol olaraq tanınan bir həyat şəkli inkişaf etdirir. Deyilənlərə görə dərviş həyatını tərk etməsi bir gün kəndli bir qızın gətirdiyi süd və düyünü qəbul etməsiylə olur; və bir əncir ağacının altında oturaraq nəfəs meditasiyası həyata keçirir. 49 günlük meditasiyadan sonra 35 yaşındaykən elmini tamamlayır və Bodh Qayada olan bu ağacın altında aydınlanmaya çatır.

    Aydınlanmasından sonra Budda yaxud Qautama Buda adını alaraq təlimlərini yaymağa başlayır. Yeni fəlsəfəsini izah etmək üçün Hindistanın şimalını, Qanq sahillərinin müqəddəs şəhəri Benares və digər şəhərləri gəzən Qautama Budda qeydlərə görə 80 yaşında Kuşinaqarda (Hindistan) vəfat etmişdir.

    Buddadan sonrakı inkişaf

    Qautama Buddanın ölümündən sonra ümumi altı buddist şura yaradılmışdır. Bu şura təlimlərin Asiyanın fərqli ölkələrinə yayılmasına, fərqli anlayışların ortaya çıxmasına təkan vermişdir. XX əsrdə Avropa və ABŞ-da da məşhurlaşmağa başlayan buddizm bir çox fərqli məzhəb və ya məktəbə ayrılır.

    Buddist qaynaqlarda deyilənlərə görə e.ə. 5-ci əsrdə Qautama Buddanın “parinirvaṇa”sının üstündən hələ çox keçmədən birinci buddist şura Rajqirdə Buddanın şagirdi Mahakasyapanın başçılığı altında toplanmışdır. Məqsədi təlimlərin şifahi ötürülməsində səhvlərin baş verməməsini təmin etmək idi.

    Birinci şurada Budanın əmisi oğlu və eyni zamanda uzun müddət onun təlimlərini izləmiş şagirdi Ananda Budanın təlimlərini (sūtras, Pāli’de suttas) əzbərdən oxumağa çağırıldı. Başqa bir şagirdi olan Upali isə rahiblik həyatını təşkil edən qaydaları (vinaya) əzbərdən izah etdi. Bunlar daha sonra pali dilindəki “Tripitaka”nın (Üç səbət) təməlini təşkil etmişdir.

    Buddanın parinirvaṇasından təxminən 100 il sonra Qanun adlı bir rahibin çağrışı ilə Hindistanın müxtəlif bölgələrindən gələn 700 rahib Vesalidə “vinaya təlimləri”nin tətbiqində ortaya çıxan fərqlilikləri müzakirə etmək üçün toplandı. İkinci buddist şura olaraq adlandırılan bu yığıncaqda sanqhanın ilk ayrı-seçkilikləri ortaya çıxmışdır. İlk etapda sthavira və mahasanqhika anlayışları bir-birindən fərqlənmişdir.

    E.ə. 3-cü əsrdə kral Aşoka buddizmin inkişafına böyük töhvələr vermişdir. Qanlı Kalinqa döyüşündən sonra şiddəti rədd edərək Buddizmi seçən Aşoka, bir çox stupa inşa etdirmiş, Orta Asiya və Şri Lankaya elçilər göndərərək Buddizmin ilk dəfə Hindistan xaricində tanınmasını təmin etmişdir. Üçüncü buddist şura e.ə. 250-ci illərdə Pataliputrada kral Aşokanın çağrışı ilə Moqqaliputta Tissa adlı bir rahibin başçılığı altında toplanmışdır. Məqsədi Buddizmi saflaşdırmaq, təlimdən yayınan məzhəbləri təyin etmək idi.

    Buddist məktəblər

    2500 illik keçmişi olan buddizm çox sayda məktəb və sistem formalaşdırmışdır. Budizmdə məktəb (vada), vasitə (yana) və yol anlayışları “məzhəb” anlayışıyla uyğunlaşır və bu sözə aid edilən anlayışların hamısı eyni mənaya gəlir.

    Hal-hazırda ümumilikdə qəbul edilən təsnifata görə budizmin başlıca dörd axını vardır. bunlar:

    • Cənub buddizmi — Theravada, Cənub-Şərqi Asiya buddizmi və ya pali buddizmi kimi tanınır. Əsasən, Banqladeş, Çin, Kamboca, Laos, Malayziya, Myanma, Şri Lanka, Tailand, və Vyetnam kimi ölkələrdə geniş yayılmışdır .
    • Şərq buddizmi — Şərqi Asiya buddizmi, Çin buddizmi, Çin-Yapon buddizmi kimi də tanınan Mahayanadır. Çin, Yaponiya, Koreya, Sinqapur, Vyetnam və Rusiyanın bəzi bölgələrində sitayiş edilir.
    • Şimal buddizmi — Tibet buddizmi, Tibet-Monqol buddizmi, Lamaizm, Vajrayana olaraq da bilinir. Tibet, Monqolustan, Butan, Nepal, Hindistan, Çin, Rusiya və Orta Asiyada sitayiş edilir.
    • Qərb ölkələri — Buddizm xüsusilə 20-ci əsrin ikinci yarısından etibarən ABŞ, Avstraliya və müxtəlif Avropa ölkələrində yayılmışdır. Qərbdə budizmin dini xüsusiyyətlərindən daha çox fəlsəfi və psixoloji xüsusiyyətləri, meditasiya və şüur (zehin) tərbiyəsi ünsürləri əsas götürülür.

    Bütün Buddist məzhəbləri “yenidən doğum” (reinkarnasiya) və karma inanclarını qəbul edir. Karuna adı verilən mərhəmət anlayışı da bütün məktəblərdə eynidir. Bundan başqa bütün buddist məzhəbləri və məktəbləri dörd müqəddəs gerçək, səkkiz mərhələli nəcib yol, 12 halqalı səbəbiyyət qanunu kimi təməl buddist təlimlərini qəbul edir

    Buddanın ölümündən bir neçə əsr sonra erkən dövr sanqhasında coğrafi məsafə kimi səbəblərə görə müxtəlif ayrı-seçkiliklər və vinaya və təlim anlayışındakı fərqlər ortaya çıxmışdır. Buna görə də 3-cü buddist şura dövründə ilk erkən dövr buddist məktəbləri olan Mahasanqhika (böyük cəmiyyət) və Staviravadin (köhnə yol) məktəbləri yaradılmışdır.

    Daha sonra fərqli fikirləri olan əlavə 18 məktəb yaradılmışdır. Bu gün belə bu məktəblərin hansı qrupa aid olduğu məlum deyil. Mahasanqhika dörd Şravaka məktəblərindən biri olaraq qəbul edilmişdir (Staviravada, Mahasanqhika, Sammitiya və Sarvastivada).

    Əsas məqalə: Theravada

    Teravada Cənub buddizmi, Pali buddizmi və ya Mahayana buddistləri tərəfindən “Hinayana” olaraq da adlandırılan, budizmin ən qədim məktəbinin günümüzdəki tək nümayəndəsidir; intizama və monastik həyata böyük əhəmiyyət verilir, rahiblər üçün qatı qaydalar vardır. Teravada yalnız pali qaydalarını qəbul edir, Mahayana məzhəbindən fərqli olaraq, mistisizm və mistik fərziyyələrə yer verilmir, fəlsəfidir; ruhun və tanrının olmadığı faktı üzərində ən çox duran buddizm məzhəbidir.

    Mahayana məzhəbindən fərqli olaraq, Qautama Budda təlimlərinin “üstün” olduğu qəbul edilir, digər nura qərq olan və “Budda” adlandırılan şəxslər Qautama səviyyəsində deyillər, Mahayanadan fərqli olaraq, digər Buddaların deyil, yalnız Qautamanın təlimləri müqəddəs mətn olaraq qəbul edilir. Nirvanaya çatmaq üçün dəfələrlə ölüb yenidən doğularaq “inkişaf” tələb olunur.

    Mahayana məzhəbi özündə, hər biri fərqli sutraları vurğulayan, fərqli məktəbləri ehtiva edir. Ən əhəmiyyətliləri arınmış ölkə buddizmi, Zen buddizmi və Niçiren buddizmidir.

    Pali qaydaları mahayanaçılar üçün yalnız “başlanğıc” səviyyəsində olan müqəddəs mətnlərdir. Teravadadan fərqli olaraq, bir çox mahayana sutrası qəbul edilir. Hətta bəzi məktəblər bunların təlim olaraq Pali qanunlarından daha irəli səviyyədə və üstün olduğu bildirir.

    Mahayana buddizminə görə Budda təbiəti hər kəsin içində olur. Nura qərq olmuş müxtəlif üstün varlıqların insanlara kömək edə biləcəyi inancı səmavi məkanlar və zəngin bir kosmoqrafiyaya malikdir.

    Zen buddizmi

    Zen buddizmi Yaponiya və Çin olmaq üzrə iki əsas məktəbə ayrılır. Çində bu məktəb “Çan” adlandırılır. Yapon zenindən fərqli olaraq, bu, daha fəlsəfidir və Şuranqama sutraya ayrıca əhəmiyyət verilir. Yapon zenində Rinzai, Soto və Obaku məktəbləri vardır. Rinzai məktəbi koanlara böyük əhəmiyyət verməsiylə tanınır.

    Zen buddizmi anlayışlardan və sözlərdən daha çox mənanın, masanın üzərində dayanır. Zen buddizmi inanca olduğu qədər meditasiyaya və fərdi təcrübəyə verdiyi əhəmiyyətlə digər buddist məktəblərindən fərqlənir. Yenidən doğum faktı və anı yaşamanın əhəmiyyətli olduğuna diqqət çəkilir. Zen budizmində ən çox Lankavatara, Elmas və Platform (Altıncı Pirin Platform sutrası) sutralarına əhəmiyyət verilir.

    Arınmış ölkə buddizmi və ya amidizm

    Arınmış ölkə buddizmi və ya amidizmdə isə meditasiya və təcrübələr deyil, iman ön plandadır. Amida Budda adı davamlı təkrarlanır, beləliklə, öldükdən sonra yenidən doğulacağına və Nirvanaya çatılacağına inanılır.

    Arınmış ölkə buddizmi də qollara ayrılır, bunlardan ən radikalı Jodo Şinşu adlandırılan yapon arınmış ölkə məktəbidir. Bu məktəbə görə insanın özünü qurtarması qeyri-mümkündür; Qautama Buddanın öyrətdikləri ilə qurtuluş artıq mümkün deyil (mappo), hal-hazırda insan özünü əsla qurtara bilməyəcək bir haldadır. Buna görə də meditasiyanın və ya təcrübələrin faydası yoxdur, insan sadəcə Amida Budda adını Namu Amida butsu şəklində davamlı təkrarlamalı (Nembutsu), onun gücünə inanmalıdır. Beləliklə, insan öldükdən sonra arınmış ölkədə doğula bilər.

    Arınmış ölkə budistlərinin ən əhəmiyyətli saydıqları sutralar: Amitabha sutra və sonsuz həyat sutrasıdır.

    Niçiren buddizmi

    Bütün buddist məzhəbləri içində ən radikal məktəb niçiren buddizmidir, digər bütün mahayana məktəbləri “ortodoksluqdan, doğru təlimlərdən yayınma” hesab edilir, digər məktəblərdən fərqli olaraq ən çox Lotus sutraya əhəmiyyət verilir.

    Vacrayana 4-сü əsrdə Hindistanda formalaşan mahayana budizminin bir qoludur. Monqolustan buddist ənənəsi və Tibet buddizmi Vacrayananın təsiri altında inkişaf etmişdir. Həmçinin Çin və Yaponiyada da məhdud şəkildə mövcuddur. Vacrayana bəzən Mantrayana, Tantrayana və ya ezoterik buddizm olaraq da adlandırılır.

    Vacrayana bir çox hallarda Teravada və Mahayanandan sonra buddizmin üçüncü qolu olaraq qəbul edilir. Vacrayanaya görə “dharma çarxının üç dövrü” vardır. Dharma çarxının ilk dönüşündə Qautama Budda Varanasidə dörd ali gerçək kimi dharmaları öyrətmiş, bunun nəticəsi olaraq, müasir dövrdə yalnız Teravadanın Hinayana məktəbləri ortaya çıxmışdır. İkinci dönüşündə isə Racqir bölgəsində müdrikliyin mükəmməlləştirilməsi sutralarının öyrədilməsilə Mahayana məktəbləri yaranmışdır. Dharma çarxının üçüncü dövrəsində formalaşan təlimlər isə Şravastidə öyrədilmiş və bütün varlıqlarda mövcud olan budda təbiətini açıqlamışdır. Vacrayana da bu üçüncü mərhələdən ilham almışdır. Buddizmin ən qədim məktəb ənənəsi olan Teravada “vaz keçməyin yolu”, Mahayananın sutra sistemi “birləşmənin yolu” adlandırıldığı halda, Vacrayana “nəticəyə gedən yol” olaraq adlandırılmışdır.

    İstinadlar

    1. ↑ Online Sanskrit Dictionary (ing.) Buddha — Просветленный (The Enlightened One). Dharma — Закон, Истина, Учение (Law, Truth, Doctrine).

    Xarici keçidlər

    • Buddhanet Ebooks
    • Tripitaka-Terevada müqəddəs mətinləri
    • Buddist fəlsəfə
    • Journal of Buddhist Ethics 2006-12-05 at the Wayback Machine
    • Tibet buddizmi 2015-04-05 at the Wayback Machine
    • Journal of Shin Buddhism 2010-01-17 at the Wayback Machine

    Həmçinin bax

    • Theravada
    • Mahayana
    • Vacrayana
    • Təmiz torpağın buddizmi

    Avqust 06, 2021
    Ən son məqalələr

    Yuri Stoyanov

    Yuri Varnovski

    Yuri Vladimiroviç Andropov

    Yuri Xaçaturov

    Yuri Yarvet

    Yuri adası

    Yuri boğazı

    Yuris Hartmanis

    Yurisdiksiya

    Yurmala

    Ən çox oxunan

    Kipu

    Kira Şon

    Kira (Mortal Kombat)

    Kira Andronikaşvili

    Kira Naytli

    buddizm, sanskr, धर, buddha, dharmaiast, pali, धम, buddha, dhamma, aydın, təlim, çin, 佛教, fójiào, minilliyin, ortalarında, qədim, hindistanda, meydana, gəlmiş, əsası, siddhartha, qautama, tərəfindən, qoyulmuş, dini, fəlsəfi, təlim, dindini, özünüdərkin, növlər. Buddizm sanskr ब द ध धर म buddha dharmaIAST pali ब द ध धम म buddha dhamma Aydin telim 1 cin 佛教 fojiao e e I minilliyin ortalarinda Qedim Hindistanda meydana gelmis ve esasi Siddhartha Qautama terefinden qoyulmus dini felsefi telim DinDini ozunuderkin novleriMonoteizm Dualizm Politeizm Deizm Teizm Itsizm Panteizm PandeizmIbtidai inanclarTotemizm Animizm Fetiszm SamanizmDunya dinleriBuddizm BehailikIbrahimi dinlerIudaizm Xristianliq IslamDharma dinleriInduizm Caynizm Siqhizm BuddizmEnenevi Uzaq Serq dinleriDaoizm Konfutsicilik SintoizmDiger dinlerTenqricilik ZerdustilikEsas anlayislarTanri Ruh Gunah Sakralliq Ruh Iman Doqmat Muqeddes Kitablar Olumden sonraki heyat Ibadet MebedDinlerin siyahisig m Budda Dunya dinlerinden biri olan buddizm texminen 500 milyon uzvu teqriben 1 milyonunu rahibler teskil edir olan din ve telimler birliyi Evvelce Hindistanda ortaya cixmis daha sonra zaman icinde Cenubi Cenub serqi ve Serqi Asiyada Cin Yaponiya Koreya Monqolustan Nepal Sri Lanka Tailand ve Tibet kimi olkelerde yayilmisdir Ferqli dunyagoruslerine gore din ve ya felsefe olaraq teyin olunan buddizmin hedefi heyatdaki agri iztirab ve teminsizliyin qaynaqlarini aciqlamaq ve bunlari aradan qaldirmanin yollarini gostermekdir Buddizmde telimlerin esas yonunu meditasiya kimi ice baxis usullari reinkarnasiya deyilen dogum olum dovrunun tekrari ve qarisiq deyilen sebeb netice zenciri kimi anlayislar meydana getirmekdedir XIX esrin sonlarindan etibaren Buddizmin Avropa ve Amerika qitelerinde yayilmasi prosesi baslamisdir Ele Buddizm termini de XIX esrde avropalilar terefinden bu dine verilen addir Onun mensublari ise dinlerini Dharma qanun telim yaxud Buddadharma Budanin telimi adlandirirlar Budda sozu ise sanskrit dili ve pali dillerindeki kohne buddist metnlerinde oyanmis adam ferqinde olan menasini veren budda sozunden yaranmisdir Tarixi budda da adi cekilen Siddharta Qautama buddizmin qurucusu olaraq qebul edilir Siddhartanin heyatdaki ezablarin qaynagini aciqlamaq meqsediyle etdiyi uzun isler neticesi iztirabi sona catdiracaq bir menevi anlayisa catdigi ve belelikle buddaliga catdigi qebul edilir Buddizm Siddharta Qautamanin olumunden sonra 500 il boyunca Hindistanda daha sonra Asiya ve dunyanin geri qalan hissesinde yayilmaga basladi Hindistanda zamanla tesirini itiren buddizm Cenub serqi Asiya ve Uzaq Serq medeniyyetinde tesirini gunumuze qeder davam etdirmisdir Buddizm Allahsiz dinlerdendir O kainati yaradan bir quvvenin movcudlugu fikrini dile getirmir Mundericat 1 Tarixi 2 Buddanin heyati 3 Buddadan sonraki inkisaf 4 Buddist mektebler 5 Theravada 6 Mahayana 6 1 Zen buddizmi 6 2 Arinmis olke buddizmi ve ya amidizm 6 3 Niciren buddizmi 7 Vacrayana 8 Istinadlar 9 Xarici kecidler 10 Hemcinin baxTarixi RedakteBuddizmin esasi e e 563 e e 483 cu illeri arasinda yasadigi guman edilen bu gun Budda olaraq bilinen Siddharta Qautama terefinden qoyulmusdur Siddharta Qautama Simali Hindistanda bir sahzade kimi dogulduqdan sonra heyatdaki ezablari sona catdirmaq ucun bir yol tapmaq meqsediyle kralligini terk etmis ve uzun iller erzinde muxtelif fealiyyeti neticesinde mueyyen zehni neticelere catmisdir Sosioloji ve tarixi planda qeyd edilir ki buddizm Hindistani isgal eden arilerin ozleri ile getirdiyi brahmanizme qarsi bir reaksiya olaraq ortaya cixmisdir Felsefi qaynaqlar arasinda brahmanizm ve induizm ile birlikde caynizm ve yerli xalqlarin kohne din ve medeniyyetlerinin de adi cekilir Lakin enenevi olaraq buddizmin en temel qaynagi olaraq Siddharta Qautamanin aydinlanma tecrubesi ve bu tecrube sayesinde qazandigi mudriklik gosterilir Buddanin heyati Redakte Esas meqale BuddaSiddharta Qautamanin Nepalin Lumbini erazisinde doguldugu guman edilir Onun Hindistan Nepal serhedindeki Kapilavastuda dogulduguna dair iddialar da var lakin bu fikir o qeder de genis yayilmamisdir Buddanin umumi qebul edilen enenevi heyat hekayesi beledir Siddharta Qautama Sakya qebilesinde sahzade olaraq dunyaya gelir Dogumundan qisa bir muddet sonra atasi kral Suddhodanani mudrik oldugu ferz edilen bir adam ziyaret edir Siddharta haqqinda Bu usaq ya mohtesem bir kral cakravartin ve ya mohtesem bir muqeddes adam sadhu olacaq deyir Siddhartanin gelecekde kral olaraq yerine kecmesini arzulayan atasi ise onun heyati boyunca ezab ve olum kimi heyat gerceklerinden xebersiz sarayda yasamasina sey gosterir Buna gore Siddharta heyatinin ilk 29 ilini insan nefsinin arzu ede bileceyi her cur zenginlik icinde yasamisdir Atasinin seylerine baxmayaraq Sahzade Siddharta 29 yasindayken ilk defe bir yasli insanin ezab cekdiyini gorur Bu hadiseden sonra sarayin xaricinde etdiyi gezintilerde xeste bir adam curumus bir cesed ve derd ceken bir dervis gorunce heyatin iztirab ehtiva etdiyini ferqine varir ve ezabi meglub etmek ucun bir dervis kimi yasamaga qerar verir Dervis olmaq ugrunda debdebeli heyati arxasinda buraxaraq sarayindan ayrilan Siddharta baslangicda muxtelif dervislere qatilaraq onlarin telimlerini izleyir Bu dervisler cemiyyetden kenar mehrum bir heyat surerek acliq ozune eziyyet kimi muxtelif usullarla nefslerinin qarsisini almaga calisirlar Uzun muddet bu mehrum heyat sertlerinde yasayan Siddharta bu usullarin insana acliga dayanma hessas piciltilar esitme bedende agri hiss etmeme kimi fovqelade ruhani gucler qazandirdiginin ferqine varir lakin eyni zamanda bedenine zerer verdiyini de gorur Siddharta bu usullarin axtardigi cavaba catmasina tohfe olmadigini anlayir ve onlarin sahzade olarken zenginlikler icindeki heyatinda oldugu kimi teminsizlik ve narahatliq yaratdigina qerar verir Belelikle dervis heyatina son vererek anapanasati adlanan nefesi diqqetle izleme meditasiyasini inkisaf etdirir Dervis heyati yerine ne nefsin her isteyine boyun eyen ne de bedeni zeifledecek qeder mehrum buraxan ve orta yol olaraq taninan bir heyat sekli inkisaf etdirir Deyilenlere gore dervis heyatini terk etmesi bir gun kendli bir qizin getirdiyi sud ve duyunu qebul etmesiyle olur ve bir encir agacinin altinda oturaraq nefes meditasiyasi heyata kecirir 49 gunluk meditasiyadan sonra 35 yasindayken elmini tamamlayir ve Bodh Qayada olan bu agacin altinda aydinlanmaya catir Aydinlanmasindan sonra Budda yaxud Qautama Buda adini alaraq telimlerini yaymaga baslayir Yeni felsefesini izah etmek ucun Hindistanin simalini Qanq sahillerinin muqeddes seheri Benares ve diger seherleri gezen Qautama Budda qeydlere gore 80 yasinda Kusinaqarda Hindistan vefat etmisdir Buddadan sonraki inkisaf RedakteQautama Buddanin olumunden sonra umumi alti buddist sura yaradilmisdir Bu sura telimlerin Asiyanin ferqli olkelerine yayilmasina ferqli anlayislarin ortaya cixmasina tekan vermisdir XX esrde Avropa ve ABS da da meshurlasmaga baslayan buddizm bir cox ferqli mezheb ve ya mektebe ayrilir Buddist qaynaqlarda deyilenlere gore e e 5 ci esrde Qautama Buddanin parinirvaṇa sinin ustunden hele cox kecmeden birinci buddist sura Rajqirde Buddanin sagirdi Mahakasyapanin basciligi altinda toplanmisdir Meqsedi telimlerin sifahi oturulmesinde sehvlerin bas vermemesini temin etmek idi Birinci surada Budanin emisi oglu ve eyni zamanda uzun muddet onun telimlerini izlemis sagirdi Ananda Budanin telimlerini sutras Pali de suttas ezberden oxumaga cagirildi Basqa bir sagirdi olan Upali ise rahiblik heyatini teskil eden qaydalari vinaya ezberden izah etdi Bunlar daha sonra pali dilindeki Tripitaka nin Uc sebet temelini teskil etmisdir Buddanin parinirvaṇasindan texminen 100 il sonra Qanun adli bir rahibin cagrisi ile Hindistanin muxtelif bolgelerinden gelen 700 rahib Vesalide vinaya telimleri nin tetbiqinde ortaya cixan ferqlilikleri muzakire etmek ucun toplandi Ikinci buddist sura olaraq adlandirilan bu yigincaqda sanqhanin ilk ayri seckilikleri ortaya cixmisdir Ilk etapda sthavira ve mahasanqhika anlayislari bir birinden ferqlenmisdir E e 3 cu esrde kral Asoka buddizmin inkisafina boyuk tohveler vermisdir Qanli Kalinqa doyusunden sonra siddeti redd ederek Buddizmi secen Asoka bir cox stupa insa etdirmis Orta Asiya ve Sri Lankaya elciler gondererek Buddizmin ilk defe Hindistan xaricinde taninmasini temin etmisdir Ucuncu buddist sura e e 250 ci illerde Pataliputrada kral Asokanin cagrisi ile Moqqaliputta Tissa adli bir rahibin basciligi altinda toplanmisdir Meqsedi Buddizmi saflasdirmaq telimden yayinan mezhebleri teyin etmek idi Buddist mektebler Redakte2500 illik kecmisi olan buddizm cox sayda mekteb ve sistem formalasdirmisdir Budizmde mekteb vada vasite yana ve yol anlayislari mezheb anlayisiyla uygunlasir ve bu soze aid edilen anlayislarin hamisi eyni menaya gelir Hal hazirda umumilikde qebul edilen tesnifata gore budizmin baslica dord axini vardir bunlar Cenub buddizmi Theravada Cenub Serqi Asiya buddizmi ve ya pali buddizmi kimi taninir Esasen Banqlades Cin Kamboca Laos Malayziya Myanma Sri Lanka Tailand ve Vyetnam kimi olkelerde genis yayilmisdir Serq buddizmi Serqi Asiya buddizmi Cin buddizmi Cin Yapon buddizmi kimi de taninan Mahayanadir Cin Yaponiya Koreya Sinqapur Vyetnam ve Rusiyanin bezi bolgelerinde sitayis edilir Simal buddizmi Tibet buddizmi Tibet Monqol buddizmi Lamaizm Vajrayana olaraq da bilinir Tibet Monqolustan Butan Nepal Hindistan Cin Rusiya ve Orta Asiyada sitayis edilir Qerb olkeleri Buddizm xususile 20 ci esrin ikinci yarisindan etibaren ABS Avstraliya ve muxtelif Avropa olkelerinde yayilmisdir Qerbde budizmin dini xususiyyetlerinden daha cox felsefi ve psixoloji xususiyyetleri meditasiya ve suur zehin terbiyesi unsurleri esas goturulur Butun Buddist mezhebleri yeniden dogum reinkarnasiya ve karma inanclarini qebul edir Karuna adi verilen merhemet anlayisi da butun mekteblerde eynidir Bundan basqa butun buddist mezhebleri ve mektebleri dord muqeddes gercek sekkiz merheleli necib yol 12 halqali sebebiyyet qanunu kimi temel buddist telimlerini qebul edirBuddanin olumunden bir nece esr sonra erken dovr sanqhasinda cografi mesafe kimi sebeblere gore muxtelif ayri seckilikler ve vinaya ve telim anlayisindaki ferqler ortaya cixmisdir Buna gore de 3 cu buddist sura dovrunde ilk erken dovr buddist mektebleri olan Mahasanqhika boyuk cemiyyet ve Staviravadin kohne yol mektebleri yaradilmisdir Daha sonra ferqli fikirleri olan elave 18 mekteb yaradilmisdir Bu gun bele bu mekteblerin hansi qrupa aid oldugu melum deyil Mahasanqhika dord Sravaka mekteblerinden biri olaraq qebul edilmisdir Staviravada Mahasanqhika Sammitiya ve Sarvastivada Theravada Redakte Esas meqale TheravadaTeravada Cenub buddizmi Pali buddizmi ve ya Mahayana buddistleri terefinden Hinayana olaraq da adlandirilan budizmin en qedim mektebinin gunumuzdeki tek numayendesidir intizama ve monastik heyata boyuk ehemiyyet verilir rahibler ucun qati qaydalar vardir Teravada yalniz pali qaydalarini qebul edir Mahayana mezhebinden ferqli olaraq mistisizm ve mistik ferziyyelere yer verilmir felsefidir ruhun ve tanrinin olmadigi fakti uzerinde en cox duran buddizm mezhebidir Mahayana mezhebinden ferqli olaraq Qautama Budda telimlerinin ustun oldugu qebul edilir diger nura qerq olan ve Budda adlandirilan sexsler Qautama seviyyesinde deyiller Mahayanadan ferqli olaraq diger Buddalarin deyil yalniz Qautamanin telimleri muqeddes metn olaraq qebul edilir Nirvanaya catmaq ucun defelerle olub yeniden dogularaq inkisaf teleb olunur Mahayana RedakteMahayana mezhebi ozunde her biri ferqli sutralari vurgulayan ferqli mektebleri ehtiva edir En ehemiyyetlileri arinmis olke buddizmi Zen buddizmi ve Niciren buddizmidir Pali qaydalari mahayanacilar ucun yalniz baslangic seviyyesinde olan muqeddes metnlerdir Teravadadan ferqli olaraq bir cox mahayana sutrasi qebul edilir Hetta bezi mektebler bunlarin telim olaraq Pali qanunlarindan daha ireli seviyyede ve ustun oldugu bildirir Mahayana buddizmine gore Budda tebieti her kesin icinde olur Nura qerq olmus muxtelif ustun varliqlarin insanlara komek ede bileceyi inanci semavi mekanlar ve zengin bir kosmoqrafiyaya malikdir Zen buddizmi Redakte Zen buddizmi Yaponiya ve Cin olmaq uzre iki esas mektebe ayrilir Cinde bu mekteb Can adlandirilir Yapon zeninden ferqli olaraq bu daha felsefidir ve Suranqama sutraya ayrica ehemiyyet verilir Yapon zeninde Rinzai Soto ve Obaku mektebleri vardir Rinzai mektebi koanlara boyuk ehemiyyet vermesiyle taninir Zen buddizmi anlayislardan ve sozlerden daha cox menanin masanin uzerinde dayanir Zen buddizmi inanca oldugu qeder meditasiyaya ve ferdi tecrubeye verdiyi ehemiyyetle diger buddist mekteblerinden ferqlenir Yeniden dogum fakti ve ani yasamanin ehemiyyetli olduguna diqqet cekilir Zen budizminde en cox Lankavatara Elmas ve Platform Altinci Pirin Platform sutrasi sutralarina ehemiyyet verilir Arinmis olke buddizmi ve ya amidizm Redakte Arinmis olke buddizmi ve ya amidizmde ise meditasiya ve tecrubeler deyil iman on plandadir Amida Budda adi davamli tekrarlanir belelikle oldukden sonra yeniden dogulacagina ve Nirvanaya catilacagina inanilir Arinmis olke buddizmi de qollara ayrilir bunlardan en radikali Jodo Sinsu adlandirilan yapon arinmis olke mektebidir Bu mektebe gore insanin ozunu qurtarmasi qeyri mumkundur Qautama Buddanin oyretdikleri ile qurtulus artiq mumkun deyil mappo hal hazirda insan ozunu esla qurtara bilmeyecek bir haldadir Buna gore de meditasiyanin ve ya tecrubelerin faydasi yoxdur insan sadece Amida Budda adini Namu Amida butsu seklinde davamli tekrarlamali Nembutsu onun gucune inanmalidir Belelikle insan oldukden sonra arinmis olkede dogula biler Arinmis olke budistlerinin en ehemiyyetli saydiqlari sutralar Amitabha sutra ve sonsuz heyat sutrasidir Niciren buddizmi Redakte Butun buddist mezhebleri icinde en radikal mekteb niciren buddizmidir diger butun mahayana mektebleri ortodoksluqdan dogru telimlerden yayinma hesab edilir diger mekteblerden ferqli olaraq en cox Lotus sutraya ehemiyyet verilir Vacrayana RedakteVacrayana 4 su esrde Hindistanda formalasan mahayana budizminin bir qoludur Monqolustan buddist enenesi ve Tibet buddizmi Vacrayananin tesiri altinda inkisaf etmisdir Hemcinin Cin ve Yaponiyada da mehdud sekilde movcuddur Vacrayana bezen Mantrayana Tantrayana ve ya ezoterik buddizm olaraq da adlandirilir Vacrayana bir cox hallarda Teravada ve Mahayanandan sonra buddizmin ucuncu qolu olaraq qebul edilir Vacrayanaya gore dharma carxinin uc dovru vardir Dharma carxinin ilk donusunde Qautama Budda Varanaside dord ali gercek kimi dharmalari oyretmis bunun neticesi olaraq muasir dovrde yalniz Teravadanin Hinayana mektebleri ortaya cixmisdir Ikinci donusunde ise Racqir bolgesinde mudrikliyin mukemmellestirilmesi sutralarinin oyredilmesile Mahayana mektebleri yaranmisdir Dharma carxinin ucuncu dovresinde formalasan telimler ise Sravastide oyredilmis ve butun varliqlarda movcud olan budda tebietini aciqlamisdir Vacrayana da bu ucuncu merheleden ilham almisdir Buddizmin en qedim mekteb enenesi olan Teravada vaz kecmeyin yolu Mahayananin sutra sistemi birlesmenin yolu adlandirildigi halda Vacrayana neticeye geden yol olaraq adlandirilmisdir Istinadlar Redakte Online Sanskrit Dictionary ing Buddha Prosvetlennyj The Enlightened One Dharma Zakon Istina Uchenie Law Truth Doctrine Xarici kecidler RedakteBuddhanet Ebooks Tripitaka Terevada muqeddes metinleri Buddist felsefe Journal of Buddhist Ethics Arxivlesdirilib 2006 12 05 at the Wayback Machine Tibet buddizmi Arxivlesdirilib 2015 04 05 at the Wayback Machine Journal of Shin Buddhism Arxivlesdirilib 2010 01 17 at the Wayback MachineHemcinin bax RedakteTheravada Mahayana Vacrayana Temiz torpagin buddizmiMenbe https az wikipedia org w index php title Buddizm amp oldid 6076816, wikipedia, oxu, kitab, kitabxana, axtar, tap, hersey,

    ne axtarsan burda

    en yaxsi meqale sayti, meqaleler, kitablar, oyrenmek, wiki, bilgi, tarix, seks, porno, indir, yukle, sex, azeri sex, azeri, seks yukle, sex yukle, izle, seks izle, porno izle, mobil seks, telefon ucun, chat, azeri chat, tanisliq, tanishliq, azeri tanishliq, sayt, medeni, medeni saytlar, chatlar, mekan, tanisliq mekani, mekanlari, yüklə, pulsuz, pulsuz yüklə, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, şəkil, muisiqi, mahnı, kino, film, kitab, oyun, oyunlar.

    Hindistan qayaüstü memarlığı

    Hindistan qayaüstü memarlığı dünyanın hər hansı bir qayaüstü memarlıq növündən daha çox nümunəyə malikdir. [1] Rock-cut memarlığı, möhkəm bir təbii qayadan oyaraq bir quruluş yaratmaq təcrübəsini təyin edir. Usta, qazılmış interyerin memarlıq elementləri qalan yeganə qaya olana qədər, strukturun bir hissəsi olmayan qaya çıxarır. Hindistan qayaüstü arxitekturası əksər hallarda dini xarakter daşıyır. [2] Hindistanda mağaralar çoxdan müqəddəslik yerləri hesab olunurdu. Genişlənmiş və ya tamamilə süni mağaralar təbii mağaralarla eyni müqəddəsliyi saxlayır. Hindistanın bütün dini quruluşlarında, hətta ayaqda duranlar da, mağara bənzər müqəddəslik hissini qoruyur, təbii işıqsız kiçik və qaranlıqdır.

    Maraqlıdır ki, Buddist rahiblər Məsih dövründə Hindistanın şimalından keçən ticarət yollarının yaxınlığında mağara hermitajlarını yaratdılar. Zəngin tacirlər Buddist mağaralardan xəbərdar olduqları üçün mağaraların genişlənməsinin, monolitik qayadan kəsilmiş məbədlərin tikilməsinin və sərbəst dayanan məbədlərin xeyriyyəçiləri oldular. İmperatorlar və hökmdarlar da ibadət işini dəstəkləyirdilər və mənəvi sədaqət xidmətlərində iştirak edirdilər. Çox güman ki, treyderlər marşrutlarında ibadət etmək üçün hərmitajlardan istifadə edərdilər. Buddizm, eramızın VIII əsrində yenilənmiş bir Hinduizm qarşısında zəiflədiyi üçün., qaya quruluşunun saxlanılması, genişləndirilməsi və təkmilləşdirilməsi Hindular və Jainlərə düşdü. Hind müqəddəs adamları, əsrin XII əsrində məbədləri müəmmalı şəkildə tərk edənə qədər, Şiva kimi Hindu tanrılarına məbədlər həsr edərək, qayadan tikililər qurmağa davam etdilər. Quruluşları o qədər tamamilə tərk etdilər ki, hətta yerli xalqlar da öz aralarındakı möhtəşəm quruluşlar haqqında məlumatlarını itirdilər. Yalnız on doqquzuncu əsrdə, İngilis macəraçıları və kəşfiyyatçıları onları tapdıqda, Hindistan dünya xəzinələrindən ibarət möhtəşəm memarlığı yenidən kəşf etdi.

    Tarix

    Qərbi Deccan, M.Ö. 100 -cü ilə aid olan ən çox Buddist ziyarətgahları və monastırları olan ən erkən mağara məbədlərinə malikdir. və 170 -ci il Daş dayanıqlı olarkən zamanla dağılan taxta tikililər, ehtimal ki, mağaralardan əvvəl də müşayiət olunmuşdur. Qaya ilə kəsilmiş məbədlərin tarixi boyunca taxta konstruksiyaların elementləri qorunub saxlanılmışdır. Bacarıqlı sənətkarlar taxta toxumasını, taxılını və quruluşunu təqlid etməyi öyrəndilər. Ən erkən mağara məbədlərinə Bhaja Mağaraları, Karla Mağaraları, Bedse Mağaraları, Kanheri Mağaraları və bəzi Ajanta Mağaraları daxildir. Bu mağaralarda tapılan qalıqlar, dini və ticarət arasında əhəmiyyətli bir əlaqə olduğunu göstərir, çünki Buddist missionerlər tez -tez Hindistan üzərindən məşğul olan beynəlxalq ticarət yollarında tacirləri müşayiət edirdilər.Zəngin tacirlər tərəfindən sifariş edilən daha möhtəşəm mağara məbədlərindən bəziləri Roma İmperiyası ilə Cənub -Şərqi Asiya arasında dəniz ticarəti sürətləndiyi dövrdə sütunlar, tağlar və mürəkkəb fasadlardan ibarət idi.

    V əsrə qədər sərbəst dayanan struktur məbədlər tikilsə də, qayaüstü mağara məbədlərinin oyulması paralel olaraq davam etdi. Daha sonra, qayaüstü mağara memarlığı, Ellora Mağaralarında olduğu kimi, daha mürəkkəb hala gəldi və nəticədə monolitik Kailash Məbədi ilə nəticələndi. Bundan sonra, qayaüstü memarlıq, demək olar ki, tamamilə struktur xarakterli oldu (baxmayaraq ki, sənətkarlar mağara məbədlərini XII əsrə qədər oymağa davam etdilər), kərpicdən kəsilmiş və sərbəst tikililər kimi tikilmiş daşlardan tikilmişlər. Kailash, qaya kəsilmiş son möhtəşəm qazıntı məbədini təmin edir.

    Erkən mağaralar

    Yerli sakinlərin ziyarətgahlar və sığınacaqlar kimi müxtəlif məqsədlər üçün istifadə etdikləri təbii mağaralar, insanların işlədiyi ən erkən mağaralardır. İlk mağaralara qayaüstü sənətlə bəzədilmiş daşlar və Mezolit dövründə təbii mağaraların istifadəsi (6000 BC)). Onların istifadəsi bəzi dövrlərdə tarixi dövrlərə qədər davam etmişdir. [3] Dünya İrsi Saytı olan Bhimbetka’nın Qaya Sığınacaqları, dərin eroziyanın nəhəng qumdaşı daşları buraxdığı Deccan Yaylasının kənarında dayanır. Orada tapılan bir çox mağara və mağarada qədim insanların öz mənzərələri ilə qarşılıqlı təsir ənənələrini əks etdirən ibtidai alətlər və dekorativ qaya rəsmləri var. [4]

    Mağara məbədləri

    Buddist missionerlər gəldikdə, dini zahidlik və monastır həyatı ilə əlaqədar olaraq, mağara məbədləri və məskənləri olaraq istifadə etmək üçün təbii olaraq mağaralara meyl etdilər. Düz təpəli bazalt təpələri, dərin yarğanları və iti uçurumları olan Western Ghats topoqrafiyası təbii meyllərinə çox uyğun gəlir. Ajanta, eramızdan əvvəl I və II əsrlərdə qazılmış Kanheri Mağaralarının ən qədimlərini təşkil edir. Buddist rahiblər onları eramızdan əvvəl 200 -cü ildən bəri davamlı olaraq işğal etdilər. 650 -ci ilə qədər [5] Buddist təcrübələr, ticarətlə uyğunluğu təşviq etdi, monastırlar daxili tacirlər üçün dayanacaq oldu. Ticarət yollarının yaxınlığında yerləşən yaşayış evləri verdilər. Ticarət və krallıq bağışları böyüdükcə, mağara daxili rəsmlər və kabartmalar və mürəkkəb oymalarla bəzədilmiş daxili divarlarla daha mürəkkəb hala gəldi. İçərilər monastırlar (viharalar) və ibadət salonları (chaityas) kimi xüsusi məqsədlər üçün təyin edildikdən sonra sənətkarlar xarici cəbhələr əlavə etdilər. Əsrlər boyu sadə mağaralar rəsmi dizayn tələb edən və yüksək ixtisaslı sənətkarlar və sənətkarların tamamlamasını tələb edən üç ölçülü binalara bənzəməyə başladı. Bu sənətkarlar taxta köklərini unutmamışdılar və daşla işləməkdə taxta quruluşun və taxıl taxılının nüanslarını təqlid etmişdilər. [6]

    Qaya kəsmə memarlığının ilk nümunələri arasında Buddist və Jain mağarası basadi, məbədlər və monastırların çoxu chandrashalas var. Bu dinlərin estetik təbiəti, ardıcıllarını dağlardan, şəhərlərdən uzaq təbii mağaralarda və mağaralarda yaşamağa vadar etdi və zaman keçdikcə daha da gözəlləşdi və bəzədildi. Bir çox məbəd, monastır və stupa dağıdılsa da, əksinə mağara məbədləri son dərəcə yaxşı qorunub saxlanılmışdır. Yoldan kənar yerlərdə, gözdən gizlədilən mağaralar daha az görünür və buna görə də vandalizmə daha az həssasdır. Taxta və hörgü konstruksiyalar üzərində dayanıqlı qaya, onların qorunmasına kömək etmişdir. Təxminən 1200 mağara məbədi var, əksəriyyəti Buddistdir. Rahiblər yaşadıqlarını Viharas və mağara ziyarətgahlarını Chaityas adlandırdılar. Buddistlər camaat ibadəti üçün həm Viharas, həm də Caityas -dan istifadə edirdilər. [6] Ən erkən daş kəsmə garbhagriha, stupa ətrafında təvaf yolu (pradakshina) yaratmaq üçün sütunları olan daxili dairəvi bir otaq və fədailərin cəmiyyəti üçün xarici düzbucaqlı bir salon var idi.

    Dünya İrsi Saytı olan Maharashtra’daki Ajanta Mağaraları, Sahyadri dağlarının təpələrində yerləşən şəlalə ilə qidalanan bir hovuzun yaxınlığındakı bir dərənin şaquli tərəfinə həkk olunmuş otuz qayadan kəsilmiş mağara Buddist məbədlərindən ibarətdir. Buddist mağaraların bütün yerləri kimi, bura da əsas ticarət yollarının yaxınlığında oturur və eramızdan əvvəl 2 və ya 1 -ci əsrdən başlayaraq altı əsri əhatə edir. [7] 460-478 -ci illər arasında Vakataka kralı Harisenanın rəhbərliyi altında həmin ərazidə sıx bir tikinti fəaliyyəti dövrü yaşandı. Çox sayda dekorativ heykəltəraşlıq, mürəkkəb oyma sütunlar və incə oyulmuş kornişlər və pilaster də daxil olmaqla oyma relyeflər strukturları bəzəyir. Bacarıqlı sənətkarlar tikinti və taxıl və mürəkkəb dekorativ oymalarda taxta ağacları (lintellər kimi) təqlid etmək üçün qaya hazırlayırdılar. [6]

    VI əsrdə oyulmuş erkən Çalukya paytaxtı Badamidəki Badami Mağara Məbədləri, mağara məbəd memarlığının başqa bir nümunəsini təqdim edir. Uçurumların kənarlarından oyulmuş dörd mağara məbədinə üç Hindu və bir Jain daxildir, bunlar dekorativ sütunlar və mötərizələr, eləcə də incə oyulmuş heykəl və zəngin həkk olunmuş tavan panelləri kimi oyulmuş memarlıq elementləri ehtiva edir. Yaxınlıqda bir çox kiçik Buddist mağara ziyarətgahları görünür. [8]

    Monolitik qayaüstü məbədlər

    Pallava memarları, struktur məbədlərin monolitik nüsxələrini yaratmaq üçün qaya oymağa başladılar. Qədim Pallavas dövrünə qədər qayadan kəsilmiş mağara məbədinin paylanmasının bir xüsusiyyəti, şimal ilə ənənəvi cənub sərhədi Kaveri çayının cənub sahilindəki Tiruchitrapalli istisna olmaqla Aragandanallurdan daha cənuba doğru hərəkət etməmələridir. cənub. Həmçinin, qayaüstü tikililər üçün yaxşı qranit təsirləri ümumiyyətlə çayın cənubunda mövcud deyildi. [9]

    Sənətkarlar və sənətkarlar, divar bəzəkləri və sənət əsərləri olan taxta və ya hörgü bir məbədi təqlid etmək üçün böyük bir qayadan bir qaya kəsmə məbədi oyaraq, onu qazaraq kəsdirirlər. Pancha Rathas, UNESCO -nun Dünya İrsi Saytı olan Mamallapuramda yerləşən, yeddinci əsrin sonlarından qalma monolit hind qayaüstü memarlıq nümunəsini təqdim edir.

    Ellora mağara məbədi 16, Kailash Tapınağı, təpənin yamacına oyma adi təcrübəsi ilə deyil, yuxarıdan aşağıya doğru qazılmış tək bir nümunə təqdim edir. Sənətkarlar, Kailash Məbədini 100 metr dərinlikdə, vulkanik bazaltik uçurum qayasına qədər, yuxarıdan aşağıya aparan böyük bir qazıntı ilə hazırladılar. Kral I Krişna, səkkizinci əsrdə məbədin tikintisini tamamladı və 100 ildən çox vaxt tələb etdi. [10] Deccan Yaylasındakı Maharastrada yerləşən Ellora Mağaralarında mağara 16 olaraq bilinən Kailash Məbədi, Lord Shiva’ya həsr olunmuş nəhəng bir monolitik məbəd təşkil edir. Sahədə otuz dörd mağara inşa edilmişdir, lakin digər otuz üç mağara, Hindu, Budist və Jain, yayla qayasının kənarına oyulmuşdur. Kailash Məbədi, eyni qara qayadan oyulmuş kiçik mağara ziyarətgahları ilə əhatə olunmuş müstəqil bir məbədin təsirini verir. Hindu Puranalardan olan tanrı və tanrıça fiqurları ilə oyulmuş Kailash Məbədi, səmavi nymphs və musiqiçilər kimi mistik varlıqlarla birlikdə şans və məhsuldarlıq fiqurları ilə oyulmuşdur. [11] Ellora Mağaraları da Dünya İrsi Saytıdır. [12]

    Sərbəst dayanan məbədlər

    Qaya ilə kəsilmiş məbədlər və kəsilmiş daşla tikilmiş ayaqüstü məbədlər eyni vaxtda inkişaf etdirilmişdi. Sərbəst tikililərin inşası beşinci əsrdə başlamış, qaya kəsmə məbədləri isə XII əsrə qədər qazıntı işləri davam etmişdir. Sahil Məbədi, Bengal körfəzinin sahilində inşa edilmiş incə qülləsi olan müstəqil bir tikinti məbədinin nümunəsi olaraq xidmət edir. VIII əsrdən qalma, kərpic kimi kəsilmiş incə oyma qranit qayaları, UNESCO Dünya İrsi Saytı Mahabalipuramdakı Abidələr Qrupuna aiddir.

    Mağara və məbədlərdən nümunələr

    • Aihole’nin bir Jaina və bir Brahmanical məbədi var.
    • Badami Mağara Məbədləri
    • Ellora Mağaralarında on iki Buddist, 17 Hindu və beş Jain məbədi var. [13]
    • Kanheri Mağaraları
    • Mahabalipuram
    • Pancha Rathas
    • Sahil Məbədi-struktur
    • Undavalli mağaraları
    • Mamallapuramdakı Varaha Mağara Məbədi

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.